sayfa 59
Soldan Sağa
NaF Na(OH) Na (NO3) Na2(CO3) Na2S Na2(SO4) Na3 (PO4) Na3N
FNH4 NH4OH NH4NO3 (NH4)2CO3 S(NH4)2 (NH4)2SO4 (NH4)2S04 (NH4)3PO4 N(NH4)3
CaF2 Ca(OH)3 Ca(NO3)2 Ca(CO3) CaS Ca(SO4) Ca3(PO4)2 Ca3N2
ZnF2 Zn(OH2) Zn(NO3)2 Zn(CO3) ZnS Zn(SO4) Zn2(PO4)2 Zn3N2
FeF2 Fe(OH)2 Fe(NO3)2 Fe(CO3) FeS Fe(SO4) Fe3(PO4)2 Fe3N2
MgF2 Mg(OH)2 Mg(NO3)2 MgS Mg(SO4) Mg(PO4)2 Mg3N2
AlF3 Al(OH)3 Al(NO3)3 Al2(CO3)3 Al2S3 Al2(SO4)3 Al(PO4) AlN
FeF3 Fe(OH)3 Fe(NO3)3 Fe2(CO3)3 Fe2S3 Fe2 (SO4)3 Fe(PO4) FeN
14 Eylül 2013 Cumartesi
11. sınıf biyoloji ders kitabı 101. sayfa cevapları
101:
1) Daha çok ürün verilmesini ve doğada daha iyi rekabet edilmesini sağlar.
2) Altta kalan kısım gelişmez.
3) Kurak bölge bitkilerinde , su kaybını önler.
4) Sayfa 19'dan yararlanarak soruyu cevaplayabilirsiniz.
B.Bölümü:
Epidermis - Kütiküla - Stoma - Fotosentez - Ksilem - Floem - Su - Mineraller - Organik Maddeler
1) Daha çok ürün verilmesini ve doğada daha iyi rekabet edilmesini sağlar.
2) Altta kalan kısım gelişmez.
3) Kurak bölge bitkilerinde , su kaybını önler.
4) Sayfa 19'dan yararlanarak soruyu cevaplayabilirsiniz.
B.Bölümü:
Epidermis - Kütiküla - Stoma - Fotosentez - Ksilem - Floem - Su - Mineraller - Organik Maddeler
9. sınıf kimya ders kitabı 96. sayfa cevapları
Ç şıkkı:
1-Metalin elektron vermesi,ametalin elektron almasıyla oluşur.
2-Birbirleri ile çok kuvvetli etkileşim içinde oldukları için.
3-İyonik bileşikler elektron alışverişi,kovalent bileşikler elektron ortaklaşması ile oluşur.
4- organik:Yapılarında C,H ve O bulunur.Suda çözünmezler.Anorganiklere göre sayısı oldukça fazladır.Örnek:karbonhidratlar
anorganik:Yapılarında C,H, ve O birlikte bulunmaz.Suda çözünürler.Sayıları azdır.Örnek:su ve vitaminler
5-C atomunun 4 bağ yapmasından dolayı.
6-Deterjan suyun sertliğinden etkilenmez.
7-Sabun sert sudan etkilenir.
1-Metalin elektron vermesi,ametalin elektron almasıyla oluşur.
2-Birbirleri ile çok kuvvetli etkileşim içinde oldukları için.
3-İyonik bileşikler elektron alışverişi,kovalent bileşikler elektron ortaklaşması ile oluşur.
4- organik:Yapılarında C,H ve O bulunur.Suda çözünmezler.Anorganiklere göre sayısı oldukça fazladır.Örnek:karbonhidratlar
anorganik:Yapılarında C,H, ve O birlikte bulunmaz.Suda çözünürler.Sayıları azdır.Örnek:su ve vitaminler
5-C atomunun 4 bağ yapmasından dolayı.
6-Deterjan suyun sertliğinden etkilenmez.
7-Sabun sert sudan etkilenir.
9. sınıf fizik ders kitabı 28. sayfa cevapları
1. 0,5g = 10 (10 un sağ üstüne -6 yazın) kg.
2. 1 t = 10 (10 un sağ üstüne 3 yazin) kg.
3. 400 mg = 0,4 g
4. 1 kg = 10 (10 un sağ üstüne 3 yazın) mg.
2. 1 t = 10 (10 un sağ üstüne 3 yazin) kg.
3. 400 mg = 0,4 g
4. 1 kg = 10 (10 un sağ üstüne 3 yazın) mg.
10. sınıf kimya Bohr Atom modeli konu anlatımı
Bohr Atom Mo****(Niels David Bohr 1875–1962) :
Bohr atom teorisi hidrojenin yayınma spektrumuna dayanılarak açıklanır. Bohr’ a göre;
• Elektronlar çekirdek etrafında belirli uzaklıklardaki katmanlarda dönerler, rasgele dolanmazlar.
• (Yüksek enerji düzeyinde bulunan elektron, düşük enerji düzeyine geçerse fotonlar halinde ışık yayarlar).
• (Kararlı hallerin tamamında elektronlar çekirdek etrafında dairesel yörünge izlerler).
NOT : 1- Bohr, Danimarkalı bir fizikçidir. Doktorasını bu şehirde bitirdikten sonra 1911
yılında J.J. Thomson ile birlikte çalışmak için İngiltere’ye gitti. Birkaç yıl içinde ciddi ve başarılı çalışmalarda bulunarak atomların yapısını ve spektrumların açıklanışı hakkında teorisini ortaya koymuş ve kitap halinde yayınlamıştır. Daha sonra Kopenhag’a geriye dönmüş ve orada teorik fizik enstitüde yöneticilik yapmıştır. Bu enstitüde gerek kimya ve gerek fizik dalında birçok Nobel ödülü kazanmış olan W. Heisenberg, W.Pouli ve L. Pauling gibi birçok genç bilim adamı yetiştirmiştir. Atomun ilk kuantum mo****ni önerdi. Kuantum mekaniğinin ilk gelişmesinde aktif olarak katıldı ve bu konuda pek çok felsefi çalışmalar yaptı. Çekirdek fiziğine, çekirdeğin sıvı damlası mo****nin geliştirilmesinde büyük rol oynadı. Atomların yapısı ve onlardan yayılan ışınım üzerine yaptığı çalışmalar için 1922'de fizikte Nobel ödülünü kazandı.
Buraya kadar anlatılan atom modellerinde atomun çekirdeğinde (+) yüklü proton ve yüksüz nötronların bulunduğu, çekirdeğin etrafında dairesel yörüngelerde elektronların dolaştığı ifade edildi. Bu elektronların çekirdek etrafında nasıl bir yörüngede dolaştığı, hızı ve momentumlarının ne olduğu ile ilgili bir netice ortaya konmadı. Bohr ise atom teorisinde elektronların hareketini bu noktadan inceledi.
• Bir atomdaki elektronlar çekirdekten belli uzaklıkta ve kararlı hâllerde hareket ederler. Her kararlı halin sabit bir enerjisi vardır.
• Her hangi bir enerji seviyesinde elektron dairesel bir yörüngede (orbitalde) hareket eder. Bu yörüngelere enerji düzeyleri veya kabukları denir.
• Elektronlar kararlı hallerden birinde bulunurken atomdan ışık (radyasyon) yayılmaz. Ancak yüksek enerji düzeyinden daha düşük enerji düzeyine geçtiğinde, seviyeler arasındaki enerji farkına eşit bir ışık kuantı yayınlar. Bunlara E=h.ν bağıntısı geçerlidir.
• Elektron hareketinin mümkün olduğu kararlı seviyeler K, L, M, N, O gibi harflerle veya en düşük enerji düzeyi 1 olmak üzere her enerji düzeyi pozitif bir tam sayı ile belirlenir ve genel olarak “n” ile gösterilir. (n : 1,2,3, ...∞ )
Bugünkü atom mo****mize göre : Borh kuramını elektronların dairesel yörüngelerde hareket ettiği, ifadesi yanlıştır.
2- 1913'te Danimarkalı fizikçi Niels Bohr (1885-1962), hidrojen atomunun tayf çizgilerini kuantum kur***** dayanarak açıkladı. Buna göre çekirdek çevresindeki elektron, her enerjiyi değil, ancak belirli enerjileri alabiliyordu. En düşük enerjili durumdaki atoma temel durumdaki atom, enerji verilmiş atomlara da uyarılmış atom denir. Elektron yüksek enerjili durumdan daha düşük enerjili duruma sıçrayarak düşer, bu sırada ışık yayınlanır. Bohr mo**** hidrojen atomunun yanı sıra bir elektronlu helyum(+1 yüklü helyum iyonu) ve lityum iyonu (+2 yüklü lityum iyonu) tayf çizgilerine başarıyla uygulandı.Ancak bu model çok elektronlu atomların davranışlarını açıklayamadığından yaklaşık 12 yıl geçerli kaldı. Bununla birlikte,kuram çok elektronlu atom ve iyonların karmaşık tayf çizgilerini açıklamakta yetersiz kaldı Daha sonra yerini Modern atom mo**** aldı.
Bohr’a göre elektronlar çekirdek belirli uzaklıklarda dairesel yörüngeler izler. Çekirdeğe en yakın yörüngede bulunan ( n = 1 ) K tabakası en düşük enerjilidir Çekirdekten uzaklaştıkça tabakanın yarı çapı ve kabukta bulunan elektronun enerjisi artar.Elektron çekirdekten sonsuz uzaklıkta iken ( n = ∞ ) elektronla çekirdek arasında çekim kuvveti bulunmaz. Bu durumda elektronun potansiyel enerjisi sıfırdır. Elektron atomdan uzaklaşmış olur. Bu olaya iyonlaşma denir
Elektron çekirdeğe yaklaştıkça çekme kuvveti oluşacağından, elektronun bir potansiyel enerjisi oluşur. Elektron çekirdeğe yaklaştıkça atom kararlı hale gelir, potansiyel enerjisi azalır. Buna göre elektronun her enerji düzeyindeki potansiyel enerjisi sıfırdan küçük olur. Yani negatif olur. Bohr hidrojen atomunda çekirdeğe en yakın enerji düzeyinde K yörüngesi ) bulunan elektronun enerjisini –313,6 kkral/mol olarak bulmuştur.
Bohr atom teorisi hidrojenin yayınma spektrumuna dayanılarak açıklanır. Bohr’ a göre;
• Elektronlar çekirdek etrafında belirli uzaklıklardaki katmanlarda dönerler, rasgele dolanmazlar.
• (Yüksek enerji düzeyinde bulunan elektron, düşük enerji düzeyine geçerse fotonlar halinde ışık yayarlar).
• (Kararlı hallerin tamamında elektronlar çekirdek etrafında dairesel yörünge izlerler).
NOT : 1- Bohr, Danimarkalı bir fizikçidir. Doktorasını bu şehirde bitirdikten sonra 1911
yılında J.J. Thomson ile birlikte çalışmak için İngiltere’ye gitti. Birkaç yıl içinde ciddi ve başarılı çalışmalarda bulunarak atomların yapısını ve spektrumların açıklanışı hakkında teorisini ortaya koymuş ve kitap halinde yayınlamıştır. Daha sonra Kopenhag’a geriye dönmüş ve orada teorik fizik enstitüde yöneticilik yapmıştır. Bu enstitüde gerek kimya ve gerek fizik dalında birçok Nobel ödülü kazanmış olan W. Heisenberg, W.Pouli ve L. Pauling gibi birçok genç bilim adamı yetiştirmiştir. Atomun ilk kuantum mo****ni önerdi. Kuantum mekaniğinin ilk gelişmesinde aktif olarak katıldı ve bu konuda pek çok felsefi çalışmalar yaptı. Çekirdek fiziğine, çekirdeğin sıvı damlası mo****nin geliştirilmesinde büyük rol oynadı. Atomların yapısı ve onlardan yayılan ışınım üzerine yaptığı çalışmalar için 1922'de fizikte Nobel ödülünü kazandı.
Buraya kadar anlatılan atom modellerinde atomun çekirdeğinde (+) yüklü proton ve yüksüz nötronların bulunduğu, çekirdeğin etrafında dairesel yörüngelerde elektronların dolaştığı ifade edildi. Bu elektronların çekirdek etrafında nasıl bir yörüngede dolaştığı, hızı ve momentumlarının ne olduğu ile ilgili bir netice ortaya konmadı. Bohr ise atom teorisinde elektronların hareketini bu noktadan inceledi.
• Bir atomdaki elektronlar çekirdekten belli uzaklıkta ve kararlı hâllerde hareket ederler. Her kararlı halin sabit bir enerjisi vardır.
• Her hangi bir enerji seviyesinde elektron dairesel bir yörüngede (orbitalde) hareket eder. Bu yörüngelere enerji düzeyleri veya kabukları denir.
• Elektronlar kararlı hallerden birinde bulunurken atomdan ışık (radyasyon) yayılmaz. Ancak yüksek enerji düzeyinden daha düşük enerji düzeyine geçtiğinde, seviyeler arasındaki enerji farkına eşit bir ışık kuantı yayınlar. Bunlara E=h.ν bağıntısı geçerlidir.
• Elektron hareketinin mümkün olduğu kararlı seviyeler K, L, M, N, O gibi harflerle veya en düşük enerji düzeyi 1 olmak üzere her enerji düzeyi pozitif bir tam sayı ile belirlenir ve genel olarak “n” ile gösterilir. (n : 1,2,3, ...∞ )
Bugünkü atom mo****mize göre : Borh kuramını elektronların dairesel yörüngelerde hareket ettiği, ifadesi yanlıştır.
2- 1913'te Danimarkalı fizikçi Niels Bohr (1885-1962), hidrojen atomunun tayf çizgilerini kuantum kur***** dayanarak açıkladı. Buna göre çekirdek çevresindeki elektron, her enerjiyi değil, ancak belirli enerjileri alabiliyordu. En düşük enerjili durumdaki atoma temel durumdaki atom, enerji verilmiş atomlara da uyarılmış atom denir. Elektron yüksek enerjili durumdan daha düşük enerjili duruma sıçrayarak düşer, bu sırada ışık yayınlanır. Bohr mo**** hidrojen atomunun yanı sıra bir elektronlu helyum(+1 yüklü helyum iyonu) ve lityum iyonu (+2 yüklü lityum iyonu) tayf çizgilerine başarıyla uygulandı.Ancak bu model çok elektronlu atomların davranışlarını açıklayamadığından yaklaşık 12 yıl geçerli kaldı. Bununla birlikte,kuram çok elektronlu atom ve iyonların karmaşık tayf çizgilerini açıklamakta yetersiz kaldı Daha sonra yerini Modern atom mo**** aldı.
Bohr’a göre elektronlar çekirdek belirli uzaklıklarda dairesel yörüngeler izler. Çekirdeğe en yakın yörüngede bulunan ( n = 1 ) K tabakası en düşük enerjilidir Çekirdekten uzaklaştıkça tabakanın yarı çapı ve kabukta bulunan elektronun enerjisi artar.Elektron çekirdekten sonsuz uzaklıkta iken ( n = ∞ ) elektronla çekirdek arasında çekim kuvveti bulunmaz. Bu durumda elektronun potansiyel enerjisi sıfırdır. Elektron atomdan uzaklaşmış olur. Bu olaya iyonlaşma denir
Elektron çekirdeğe yaklaştıkça çekme kuvveti oluşacağından, elektronun bir potansiyel enerjisi oluşur. Elektron çekirdeğe yaklaştıkça atom kararlı hale gelir, potansiyel enerjisi azalır. Buna göre elektronun her enerji düzeyindeki potansiyel enerjisi sıfırdan küçük olur. Yani negatif olur. Bohr hidrojen atomunda çekirdeğe en yakın enerji düzeyinde K yörüngesi ) bulunan elektronun enerjisini –313,6 kkral/mol olarak bulmuştur.
9. sınıf biyoloji ders kitabı 113. sayfa cevapları
113. sayfa
12. soru :
AGSGTASTG olmalı
10.soru :
PROTEİNLERİN GÖREVLERİ Proteinler,canlıda hem yapının oluşmasında hem de pek çok görevin yapılmasında doğrudan etkilidir.Hücrelerin kendine özgü özelliklerini kazandıran maddeler,yapılarını oluşturan protein çeşitleridir.Hücrede gerçekleşen hücresel olayların yapılması da proteinlerle sağlanır.Proteinlerin başlıca görevleri aşağıdaki gibi sıralanır: *İşlevsel yönden proteinlerin görevleri,oluşturdukları enzimlerle biyolojik biyokimyasal reaksiyonları yürütmeleridir.Canlıda gerçekleşen her reaksiyon farklı proteinlerin oluşturdukları ayrı enzimlerle yürütülür.Örneğin;ATP,DNA,RNA gibi farklı moleküller farklı enzimlerle yapılır. *Kan şekerinin ayarlanmasını sağlayan insülin,glukagon gibi çoğu hormonlar protrinlerin yapısındadır.Bu nedenle hormonları oluşturan proteinler düzenleyici görev yaparlar. *Proteinler,hücre içinde ve hücre dışında önemli yapı maddeleridir.Bağ doku lifleri,kıl ve derideki keratin,önemli hücre dışı protrinlerdendir.
*Hücre içinde elektronların taşınması,çekirdekle stoplazma arasında madde taşınması hücreler ve organlar arasında madde taşıması gibi taşıma görevleri yaparlar.Örneğin;insan vücudunda oksijen ve karbon dioksidin taşınması,proteinlerin oluşturduğu hemoglobinlerle sağlanır.
*Hayvanlarda kasların kasılmasını gerçekleştirir.Kaslardaki kasılmayı sağlayan aktin ve miyozin,proteinden yapılmış ipliklerdir.
*Hayvan vücudunda hastalık yapan toksinlerle vücuda yabancı olan maddelere ve ******lara karşı vücudun ürettiği interferon bir proteindir.
*Proteinler,hücrelerin madde alışverişini sağlayan ozmotik basıncın oluşmasında etkilidir.Örneğin;doku hücrelerinden kılcal kan damarlarına madde geçmesini,kandaki proteinlerin olşturduğu"protein ozmotik basıncı" sağlar.
8. soru :
Dünya üzerinde yaşayan canlılar, bitkiler ve hayvanlar olmak üzere iki kısımda incelenebi*lir. Bu canlı organizmaların temel bir takım ortak özellikleri bulunmaktadır.
1. Hücre yapısı:Bütün canlılar hücre ya da hücrelerden oluşmuştur. Hücre organizmanın temel birimidir. Hücrede geçen bir takım olaylar canlılığın dev***** izin verir.
2. Beslenme:Canlılar yaşam faaliyet*lerini gerçekleştirebilmeleri için dış ortamdan be*sin olmak zorundadırlar. Hayvansal organiz*malar besinlerini dış ortam hazır olarak alırken, bitkiler kendi besinlerini kendileri sentezler.
3. Hareket:Canlılar dış ortamdan gelen uyaranlara karşı tepki gösterirler. Dış ortamdan gelen uyartılar ışık, ısı v.s olabilir.
4. Büyüme:Canlılarda hücre bölünmesi ile hücre sayısı artar. Buna bağlı olarak organizma büyüme eğilimine girer. Organizmaya alınan besinlerin büyük bir kısmı bu amaç için kullanılır.
5. Üreme:Canlılar kendi nesillerini devam ettirebilmek için ürerler. Eşeysiz ve eşeyli üreme olmak üzere iki tip üreme canlılarda görülür.
6. Solunum:Canlıların yapılarına almış oldukları besinleri hücre organ ellerinde oksijenli ya da oksijensiz bir şekilde yakarak enerji üretmeleri olayıdır. Oksijenli solunum olayı özetlenecek olursa;
Enzim
Besin+Oksijen ———>Su+Karbondioksit+ Enerji
şeklinde gerçekleşmektedir.
Tabiatta birtakım canlılar (Bira mayası) enerji üretmek maksadı ile oksijensiz solunum olayını gerçekleştirir.
Enzim Besin ———>Etilalkol+Karbondioks it+En erji
şeklinde gerçekleşmektedir. Bu olaya aynı za*manda fermantasyon= mayalanma da denir.
7. Boşaltım: Canlılar, çeşitli faaliyetler sonucu organizmalarında oluşan artık madde*leri, kararlı bir iç ortam oluşturmak için atarlar. Canlılar bu olayı gerçekleştirebilmek için çeşitli organ sistemleri oluşturmuşlardır.
8. Sindirim:Canlılar, yapılarına almış oldukları büyük molekülleri küçük moleküllere çevirirler.
9. Sentez:Canlılar, yapılarına almış ol*dukları küçük molekülleri organizmalarına uygun büyük moleküllere dönüştürürler. Örneğin; pro*tein sentezi
9.soru :
Karbonhidrat Çeşitleri
Karbonhidrat Çeşitleri Glikoz: En basit şeker olarak bilinen glikoz bitkide fotosentez olayı sonucunda oluşur. Glikozun fazlası bitkilerde nişasta, hayvanlarda glikojene dönüştürülerek depolanır.
Nişasta: Yalnızca bitkide depo besin maddesi olarak görülür. Çok sayıda glikoz molekülünün bir araya gelerek oluşturduğu bir yapıdır. Arpa, buğday, patates gibi besinlerde görülür. Suda erimezler. Hücre zarındaki porlardan geçemeyecek kadar büyük moleküllerdir. Hayvanlar nişastayı sindirim olayı ile glikoza dönüştürerek kullanırlar. Nişastanın ayıracı iyot çözeltisidir. Nişasta iyot çözeltisi ile mavi-mor renge dönüşür.
Selüloz: Bitkı, mantar ve bakteri hücrelerinde hücre zarının dışında bulunan hücre çeperi selülozdan olu-şur. Selüloz hayvan hücrelerinde bulunmaz. Aynı zamanda hayvanlarda selülozun sindirimi yapılamaz. Sadece geviş getiren memelilerin bağırsaklarında bulunan bakteriler selülozu sindirebilirler.
Glikojen: Hayvan hücrelerinde ve mantar hücrelerin-de fazla glikozun depo şekli glikojendir. Bitkilerde glikojen bulunmaz. Hayvanlarda glikozun fazlası kas ve karaciğerde glikojen şeklinde depolanır. Kandaki glikoz seviyesi düştüğünde ise glikojen glikoza dönüşe-rek kana geçer.
2.soru :
HÜCREDE MADDE ALIŞVERİŞİ
• Hücre zarında gerçekleşen bir olaydır.
• Canlılığın devamı için gereklidir.
• Hücre zarından geçebilenler :
O2,CO2,CO,su,mineraller,glikoz ,fruktoz,galaktoz,ya ğ asidi,gliserol,a.asit,vitamin, alkol
• Hücre zarından geçemeyenler :
Protein,yağ,karbonhidrat
• 4 yolla olur.
1) DİFÜZYON
• Bir maddenin çok olduğu (yoğun olduğu) ortamdan az olduğu ortama (az yoğun ortama) doğru hareket etmesine denir.
• Porlardan geçebilecek büyüklükteki maddeler difüzyona uğrar.Porlardan büyük maddeler difüzyon yapamaz.
• Enerji harcanmaz.
• Enzim kullanılmaz.
• Canlı ve cansız ortamda görülebilir.Canlılık ****li değildir.
• Denge sağlanana kadar devam eder ve durur.
ÖRNEK : Odaya dökülen kolonyanın her tarafa dağılması.Akciğerdeki oksijenin kana geçmesi.İnce bağırsaktaki glikozun kana geçmesi.
3.soru :
HİPERTONİK ORTAM(ÇOK YOĞUN ORTAM)
• Bir hücre kendisinden daha yoğun bir ortama konursa su kaybederek büzülür.Bu olaya
plazmoliz denir.ÖRNEK : Tuzlanan derinin su kaybederek büzülmesi.
4.soru
4) ENDOSİTOZ VE EKZOSİTOZ
• Hücre zarından geçemeyecek büyüklükteki maddelerin oluşturulan ceplerle içeri alınmasına endositoz;yine aynı yolla dışarı atılmasına ekzositoz denir.
• Hücre zarından geçemeyecek büyüklükteki katı maddelerin içeri alınmasına fagositoz;sıvı maddelerin içeri alınmasına pinositoz denir.
ENDOSİTOZUN ÖZELLİKLERİ
• Enerji harcanır.
• Enzim kullanılır.
• Hücre zarı azalır.Hücrenin içeriği artar.
• Hücreye alınan bu büyük maddeler lizozomdaki ve besin kofulundaki hücre içi enzimlerle parçalanır.
• Tek hücrelilerde ve akyuvarlar da çok görülür.
• Canlılık ****lidir.
• Denge yoktur.
• Bitki hücrelerinde ve diğer çeperi olan hücrelerde görülmez.
6.soru :
Belli bir çekirdek yapısına sahiptirler. Çekirdek içinde DNA, RNA, özel çekirdek sıvısı ve çekirdekçik gibi yapılar bulunur. Zarlı ve zarsız organellere sahiplerdir. Örneğin; insan, hayvan, bitki, mantar ve protista gibi canlıların hücreleri ökaryot hücre yapısına sahiptir.
12. soru :
AGSGTASTG olmalı
10.soru :
PROTEİNLERİN GÖREVLERİ Proteinler,canlıda hem yapının oluşmasında hem de pek çok görevin yapılmasında doğrudan etkilidir.Hücrelerin kendine özgü özelliklerini kazandıran maddeler,yapılarını oluşturan protein çeşitleridir.Hücrede gerçekleşen hücresel olayların yapılması da proteinlerle sağlanır.Proteinlerin başlıca görevleri aşağıdaki gibi sıralanır: *İşlevsel yönden proteinlerin görevleri,oluşturdukları enzimlerle biyolojik biyokimyasal reaksiyonları yürütmeleridir.Canlıda gerçekleşen her reaksiyon farklı proteinlerin oluşturdukları ayrı enzimlerle yürütülür.Örneğin;ATP,DNA,RNA gibi farklı moleküller farklı enzimlerle yapılır. *Kan şekerinin ayarlanmasını sağlayan insülin,glukagon gibi çoğu hormonlar protrinlerin yapısındadır.Bu nedenle hormonları oluşturan proteinler düzenleyici görev yaparlar. *Proteinler,hücre içinde ve hücre dışında önemli yapı maddeleridir.Bağ doku lifleri,kıl ve derideki keratin,önemli hücre dışı protrinlerdendir.
*Hücre içinde elektronların taşınması,çekirdekle stoplazma arasında madde taşınması hücreler ve organlar arasında madde taşıması gibi taşıma görevleri yaparlar.Örneğin;insan vücudunda oksijen ve karbon dioksidin taşınması,proteinlerin oluşturduğu hemoglobinlerle sağlanır.
*Hayvanlarda kasların kasılmasını gerçekleştirir.Kaslardaki kasılmayı sağlayan aktin ve miyozin,proteinden yapılmış ipliklerdir.
*Hayvan vücudunda hastalık yapan toksinlerle vücuda yabancı olan maddelere ve ******lara karşı vücudun ürettiği interferon bir proteindir.
*Proteinler,hücrelerin madde alışverişini sağlayan ozmotik basıncın oluşmasında etkilidir.Örneğin;doku hücrelerinden kılcal kan damarlarına madde geçmesini,kandaki proteinlerin olşturduğu"protein ozmotik basıncı" sağlar.
8. soru :
Dünya üzerinde yaşayan canlılar, bitkiler ve hayvanlar olmak üzere iki kısımda incelenebi*lir. Bu canlı organizmaların temel bir takım ortak özellikleri bulunmaktadır.
1. Hücre yapısı:Bütün canlılar hücre ya da hücrelerden oluşmuştur. Hücre organizmanın temel birimidir. Hücrede geçen bir takım olaylar canlılığın dev***** izin verir.
2. Beslenme:Canlılar yaşam faaliyet*lerini gerçekleştirebilmeleri için dış ortamdan be*sin olmak zorundadırlar. Hayvansal organiz*malar besinlerini dış ortam hazır olarak alırken, bitkiler kendi besinlerini kendileri sentezler.
3. Hareket:Canlılar dış ortamdan gelen uyaranlara karşı tepki gösterirler. Dış ortamdan gelen uyartılar ışık, ısı v.s olabilir.
4. Büyüme:Canlılarda hücre bölünmesi ile hücre sayısı artar. Buna bağlı olarak organizma büyüme eğilimine girer. Organizmaya alınan besinlerin büyük bir kısmı bu amaç için kullanılır.
5. Üreme:Canlılar kendi nesillerini devam ettirebilmek için ürerler. Eşeysiz ve eşeyli üreme olmak üzere iki tip üreme canlılarda görülür.
6. Solunum:Canlıların yapılarına almış oldukları besinleri hücre organ ellerinde oksijenli ya da oksijensiz bir şekilde yakarak enerji üretmeleri olayıdır. Oksijenli solunum olayı özetlenecek olursa;
Enzim
Besin+Oksijen ———>Su+Karbondioksit+ Enerji
şeklinde gerçekleşmektedir.
Tabiatta birtakım canlılar (Bira mayası) enerji üretmek maksadı ile oksijensiz solunum olayını gerçekleştirir.
Enzim Besin ———>Etilalkol+Karbondioks it+En erji
şeklinde gerçekleşmektedir. Bu olaya aynı za*manda fermantasyon= mayalanma da denir.
7. Boşaltım: Canlılar, çeşitli faaliyetler sonucu organizmalarında oluşan artık madde*leri, kararlı bir iç ortam oluşturmak için atarlar. Canlılar bu olayı gerçekleştirebilmek için çeşitli organ sistemleri oluşturmuşlardır.
8. Sindirim:Canlılar, yapılarına almış oldukları büyük molekülleri küçük moleküllere çevirirler.
9. Sentez:Canlılar, yapılarına almış ol*dukları küçük molekülleri organizmalarına uygun büyük moleküllere dönüştürürler. Örneğin; pro*tein sentezi
9.soru :
Karbonhidrat Çeşitleri
Karbonhidrat Çeşitleri Glikoz: En basit şeker olarak bilinen glikoz bitkide fotosentez olayı sonucunda oluşur. Glikozun fazlası bitkilerde nişasta, hayvanlarda glikojene dönüştürülerek depolanır.
Nişasta: Yalnızca bitkide depo besin maddesi olarak görülür. Çok sayıda glikoz molekülünün bir araya gelerek oluşturduğu bir yapıdır. Arpa, buğday, patates gibi besinlerde görülür. Suda erimezler. Hücre zarındaki porlardan geçemeyecek kadar büyük moleküllerdir. Hayvanlar nişastayı sindirim olayı ile glikoza dönüştürerek kullanırlar. Nişastanın ayıracı iyot çözeltisidir. Nişasta iyot çözeltisi ile mavi-mor renge dönüşür.
Selüloz: Bitkı, mantar ve bakteri hücrelerinde hücre zarının dışında bulunan hücre çeperi selülozdan olu-şur. Selüloz hayvan hücrelerinde bulunmaz. Aynı zamanda hayvanlarda selülozun sindirimi yapılamaz. Sadece geviş getiren memelilerin bağırsaklarında bulunan bakteriler selülozu sindirebilirler.
Glikojen: Hayvan hücrelerinde ve mantar hücrelerin-de fazla glikozun depo şekli glikojendir. Bitkilerde glikojen bulunmaz. Hayvanlarda glikozun fazlası kas ve karaciğerde glikojen şeklinde depolanır. Kandaki glikoz seviyesi düştüğünde ise glikojen glikoza dönüşe-rek kana geçer.
2.soru :
HÜCREDE MADDE ALIŞVERİŞİ
• Hücre zarında gerçekleşen bir olaydır.
• Canlılığın devamı için gereklidir.
• Hücre zarından geçebilenler :
O2,CO2,CO,su,mineraller,glikoz ,fruktoz,galaktoz,ya ğ asidi,gliserol,a.asit,vitamin, alkol
• Hücre zarından geçemeyenler :
Protein,yağ,karbonhidrat
• 4 yolla olur.
1) DİFÜZYON
• Bir maddenin çok olduğu (yoğun olduğu) ortamdan az olduğu ortama (az yoğun ortama) doğru hareket etmesine denir.
• Porlardan geçebilecek büyüklükteki maddeler difüzyona uğrar.Porlardan büyük maddeler difüzyon yapamaz.
• Enerji harcanmaz.
• Enzim kullanılmaz.
• Canlı ve cansız ortamda görülebilir.Canlılık ****li değildir.
• Denge sağlanana kadar devam eder ve durur.
ÖRNEK : Odaya dökülen kolonyanın her tarafa dağılması.Akciğerdeki oksijenin kana geçmesi.İnce bağırsaktaki glikozun kana geçmesi.
3.soru :
HİPERTONİK ORTAM(ÇOK YOĞUN ORTAM)
• Bir hücre kendisinden daha yoğun bir ortama konursa su kaybederek büzülür.Bu olaya
plazmoliz denir.ÖRNEK : Tuzlanan derinin su kaybederek büzülmesi.
4.soru
4) ENDOSİTOZ VE EKZOSİTOZ
• Hücre zarından geçemeyecek büyüklükteki maddelerin oluşturulan ceplerle içeri alınmasına endositoz;yine aynı yolla dışarı atılmasına ekzositoz denir.
• Hücre zarından geçemeyecek büyüklükteki katı maddelerin içeri alınmasına fagositoz;sıvı maddelerin içeri alınmasına pinositoz denir.
ENDOSİTOZUN ÖZELLİKLERİ
• Enerji harcanır.
• Enzim kullanılır.
• Hücre zarı azalır.Hücrenin içeriği artar.
• Hücreye alınan bu büyük maddeler lizozomdaki ve besin kofulundaki hücre içi enzimlerle parçalanır.
• Tek hücrelilerde ve akyuvarlar da çok görülür.
• Canlılık ****lidir.
• Denge yoktur.
• Bitki hücrelerinde ve diğer çeperi olan hücrelerde görülmez.
6.soru :
Belli bir çekirdek yapısına sahiptirler. Çekirdek içinde DNA, RNA, özel çekirdek sıvısı ve çekirdekçik gibi yapılar bulunur. Zarlı ve zarsız organellere sahiplerdir. Örneğin; insan, hayvan, bitki, mantar ve protista gibi canlıların hücreleri ökaryot hücre yapısına sahiptir.
Dünya Meteoroloji Günü hakkında genel bilgi
irleşmiş Milletlerin bir uzmanlık kuruluşu olan Dünya Meteoroloji Teşkilatı (World Meteorological Organisation-WMO) ana sözleşmesi 23 Mart 1950 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu nedenle, her yılın 23 Mart günü "Dünya Meteoroloji Günü" olarak kutlanmaktadır. Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu ve 186 ülkenin üye olduğu Dünya Meteoroloji Teşkilatı, her yıl güncel bir konu belirlemekte ve ülkelerin meteoroloji teşkilatlarınca bu konu çerçevesinde düzenlenen konferanslar; basın, radyo, televizyonlar tarafından sunulan konuyla ilgili haber, konuşma ve diğer etkinliklerle meteorolojinin halka daha iyi tanıtılması, halkın ve kurumların meteorolojik bilgi ve hizmetlerden daha fazla yararlanması, üniversiteler, kurum ve kuruluşlarla meteoroloji teşkilatı arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır.
Yakın geçmişte dünya üzerinde yaşanılan büyük doğal felaketler ve iklim bilimcilerin gelecek 100 yıl boyunca iklimde belirgin değişikliklerin olacağı yönündeki tahminleri dikkate alındığında, iklim ve havanın sağlık, çevre ve sosyo-ekonomik gelişime etkisi üzerinde durulmasını zorunlu kılmaktadır.
Bu nedenle, bu yıl kutlanacak Dünya Meteoroloji Günü'nde, "Hava, İklim ve Sağlık" konusu ele alınarak, iklim ve havanın sağlık, çevre ve ekonomi ile yakın ilişkisi, önemi ve etkileri üzerinde durulacaktır.
Genel ifadeyle, hava günlük olarak yaşadığımız ve karşılaştığımız meteorolojik olaylardır. İklim ise, hava olaylarının ortalamasıdır ki ay, mevsim, yıl veya yıllar itibariyle değişebilirliğe sahiptir.
İnsanların, değişik çevre ve iklim koşullarına uyum sağlama kapasiteleri yüksek olmasına rağmen, meteorolojik koşulların kaydedilir ölçüde değişmesine karşı savunmasız kaldıkları da bilinen bir gerçektir. Nitekim, insanlar hava olaylarının ya çok soğuk, ya çok sıcak veya çok nemli ya da çok kuru olduğunda farkına varırlar ve etkilenirler. Ekstrem değerler ve olaylar insan sağlığı çevre ve ekonomi için önemli etkilere sahiptir. Örneğin, ekstrem sıcaklıklarda, güneş çarpması ya da donma gibi hadiselerle karşılaşmak mümkündür. İnsanın rahat edebileceği hava sıcaklığının artması, fizyolojik stres, kalp krizi, diğer hastalıklar ve hatta ölümlere yol açabilir. Ancak bu etki, bireyin fizyolojik yapısına, yaşına ve diğer nedenlere de bağlıdır.
Çevremizdeki hava, ev, büro, fabrika ve taşıtlar, petrol yanmaları vs. gibi kaynakların oluşturduğu zehirli gazlar, bitki polenleri, mantar sporları gibi partiküller ve diğer zararlı emisyonları içermekte ve insan sağlığı üzerinde olumsuz etkilere neden olmaktadır.
Tropikal fırtınalar, şiddetli seller, anormal yağışlar ve kuraklık gibi doğal felaketler de insan yaşamı ve sağlık üzerinde olumsuz etkilerde bulunmaktadır. Gelişmiş erken uyarı sistemleri, milyonlarca yaşamı bu tür felaketlerden önemli ölçüde korumaktadır.
Ozon tabakası; bilindiği üzere insanlar, diğer canlılar ve bitkiler için zararlı olan ultraviyole ışınlarına karşı dünyayı bir kalkan gibi korumaktadır. Ozon incelmesi ve sera gazı birikimi sağlık üzerinde olumsuz etkiler yaratacaktır. Bu nedenle, ozon incelmesine neden olan gazların kullanımında tüm dünya kısıtlamaya gitmiştir.
Yıllardır, ağır sanayileşme sonucu oluşan hava, su ve çevre kirliliği, ormanların tahribi ve diğer birçok olumsuz etki doğaya çok büyük zarar vermiştir.
Yakın geçmişte dünya üzerinde yaşanılan büyük doğal felaketler ve iklim bilimcilerin gelecek 100 yıl boyunca iklimde belirgin değişikliklerin olacağı yönündeki tahminleri dikkate alındığında, iklim ve havanın sağlık, çevre ve sosyo-ekonomik gelişime etkisi üzerinde durulmasını zorunlu kılmaktadır.
Bu nedenle, bu yıl kutlanacak Dünya Meteoroloji Günü'nde, "Hava, İklim ve Sağlık" konusu ele alınarak, iklim ve havanın sağlık, çevre ve ekonomi ile yakın ilişkisi, önemi ve etkileri üzerinde durulacaktır.
Genel ifadeyle, hava günlük olarak yaşadığımız ve karşılaştığımız meteorolojik olaylardır. İklim ise, hava olaylarının ortalamasıdır ki ay, mevsim, yıl veya yıllar itibariyle değişebilirliğe sahiptir.
İnsanların, değişik çevre ve iklim koşullarına uyum sağlama kapasiteleri yüksek olmasına rağmen, meteorolojik koşulların kaydedilir ölçüde değişmesine karşı savunmasız kaldıkları da bilinen bir gerçektir. Nitekim, insanlar hava olaylarının ya çok soğuk, ya çok sıcak veya çok nemli ya da çok kuru olduğunda farkına varırlar ve etkilenirler. Ekstrem değerler ve olaylar insan sağlığı çevre ve ekonomi için önemli etkilere sahiptir. Örneğin, ekstrem sıcaklıklarda, güneş çarpması ya da donma gibi hadiselerle karşılaşmak mümkündür. İnsanın rahat edebileceği hava sıcaklığının artması, fizyolojik stres, kalp krizi, diğer hastalıklar ve hatta ölümlere yol açabilir. Ancak bu etki, bireyin fizyolojik yapısına, yaşına ve diğer nedenlere de bağlıdır.
Çevremizdeki hava, ev, büro, fabrika ve taşıtlar, petrol yanmaları vs. gibi kaynakların oluşturduğu zehirli gazlar, bitki polenleri, mantar sporları gibi partiküller ve diğer zararlı emisyonları içermekte ve insan sağlığı üzerinde olumsuz etkilere neden olmaktadır.
Tropikal fırtınalar, şiddetli seller, anormal yağışlar ve kuraklık gibi doğal felaketler de insan yaşamı ve sağlık üzerinde olumsuz etkilerde bulunmaktadır. Gelişmiş erken uyarı sistemleri, milyonlarca yaşamı bu tür felaketlerden önemli ölçüde korumaktadır.
Ozon tabakası; bilindiği üzere insanlar, diğer canlılar ve bitkiler için zararlı olan ultraviyole ışınlarına karşı dünyayı bir kalkan gibi korumaktadır. Ozon incelmesi ve sera gazı birikimi sağlık üzerinde olumsuz etkiler yaratacaktır. Bu nedenle, ozon incelmesine neden olan gazların kullanımında tüm dünya kısıtlamaya gitmiştir.
Yıllardır, ağır sanayileşme sonucu oluşan hava, su ve çevre kirliliği, ormanların tahribi ve diğer birçok olumsuz etki doğaya çok büyük zarar vermiştir.
DÜNYA ÜZERİNDEKİ DEPREM BÖLGELERİ
DÜNYA ÜZERİNDEKİ DEPREM BÖLGELERİ
Atlas Okyanusunun orta kesimi,
Alp-Himalaya kıvrım dağları çevresi
Büyük Okyanus çevresi (En fazla bu bölgede görülmektedir. Sebebi katı haldeki yerkabuğunun (Sial) ince ve kırıklı olmasıdır.)
DEPREM TEHLİKESİ AZ OLAN YERLER
K.Batı Avrupa-Grönland adası
Asya'nın kuzeyi (Sibirya)
A.B.D ve Kanada'nın K.Doğusu
Güney Afrika
Atlas Okyanusunun orta kesimi,
Alp-Himalaya kıvrım dağları çevresi
Büyük Okyanus çevresi (En fazla bu bölgede görülmektedir. Sebebi katı haldeki yerkabuğunun (Sial) ince ve kırıklı olmasıdır.)
DEPREM TEHLİKESİ AZ OLAN YERLER
K.Batı Avrupa-Grönland adası
Asya'nın kuzeyi (Sibirya)
A.B.D ve Kanada'nın K.Doğusu
Güney Afrika
10. sınıf türk edebiyatı dersi 1. dönem 2. yazılı soruları ve cevapları
Sorular:
Veysel bu gurbetlik kâr etti cana
Karıştır göçünü ulu kervana
Gün geçirip fırsat verme zamana
Sakın uzamasın yol deyi yazmış
Âşık Veysel
S. 1. Yukarıdaki şiiri şekil bakımından (ölçü, nazım birimi, uyak şeması, kafiye ve redif) inceleyiniz. (2+2+2+2+2= 10 P)
S. 2. Birinci sütunda Türk destanların adları, ikinci sütunda bu destanların sahibi olan Türk devletlerinin adları verilmiştir. Bu destanların kime ait olduğunu tespit ettikten sonra, o devletin önündeki harfi ilgili destanın solundaki parantez içine yazınız. (2+2+2+2+2= 10 P)
I. Sütun II. Sütun
( ) Gılgamış A Uygur
( ) Şu B Hun
( ) Ergenekon C Saka
( ) Türeyiş D) Sümerler
( ) Oğuz Kağan E) Göktürk
İlahi öküş hamd ayur men sanga
Sening rahmetingdin umar men onga
(İlâhi, pek çok hamdederim sana)
(Senin rahmetinden hayır umarım)
Bilig birle bilnür törütgen (Bilgiyle bilinir yaratan Tanrı)
Biligsizlig içre kanı hayr yidi (Bilgisizlikten nerde, gören hayrı?)
Bilig bilmegendin bir ança budun (Bilgi bilmemekten nice insanlar)
Özelgin but itip idim bu tidi (Elleriyle put yapıp rabbim dedi)
S. 3. Yukarıda Atabet’ül Hakayık adlı eserden alınan bölümlerden hareketle, bu eserin nazım birimini, ölçüsünü, yazarının adını, Atabet’ül Hakayık’ın ne anlama geldiğini ve eserde nelerden bahsedildiğini yazınız. (2+2+2+2+2= 10 P)
Nazım birimi:
**çüsü:
Yazarın adı:
Atabet’ül Hakayık’ın ne anlama geldiği:
Eserde nelerden bahsedildiği:
S. 4. Aşağıdaki cümleleri okuyunuz. Cümledeki bilgi doğruysa “D”, yanlışsa “Y” yazınız. (2+2+2+2+2=10 P)
a) (...) Kutadgu Bilig alegorik bir eserdir.
b) (...) Orhun Yazıtları söylev niteliği taşımaktadır.
c) (...) Orhun Yazıtları 1893 yılında İngiliz dil bilimci Thomsen tarafından okunmuştur.
d) (...) Orhun yazıtları Çin’de bulunmaktadır.
e) (...) Dinî-Tasavvufî halk şiiri Yusuf Has Hacip ile başlamaktadır.
S. 5. Divanı- Lügat’it Türk’ün yazılış amacı nedir? Yazınız. (5+5= 10 P)
S. 6. İslamiyet öncesi Türk edebiyatı ile İslamiyet etkisindeki Türk edebiyatını (nazım birimi, ölçü, kullanılan dil, alfabe ve konu bakımından karşılaştırınız. (2+2+2+2+2= 10 P)İslamiyet öncesi Türk edebiyatı İslamiyet etkisindeki Türk edebiyatı
Nazım birimi:
**çü:
Kullanılan dil:
Alfabe:
Konu:
S. 7. Aşağıdaki cümlelerde noktalı yerleri doldurunuz.
a) Köktürk Yazıtları ……… yüzyılda ………………………….. devleti tarafından dikilmiştir. Türklerin bilinen ilk alfabesi olan …………….. …………………….. ile ……………. Tigin tarafından yazılmıştır. (1+2+2+1= 6 P)
b) Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan üzüntüyü ve acıyı anlatmak için yazılan şiirlere İslâmiyet öncesi Türk edebiyatında …………….., Halk edebiyatında …………………… Divan edebiyatında ise …………… adı verilir. (1+1+2= 4 P)
S. 8. Kutadgu Bilig’den alınan aşağıdaki beyitlerin karşısına Kutadgu Bilig’deki kişilerden hangisine ait olduğunu yazınız. (3+3+4= 10 P)
Ked öglüg kerek hem biligli ukuş (Çok zeki ve aklı bilir olmalı) …………………………...
Biliglig kişining yagısı öküş (Bilgili kişinin çoktur düşmanı)
Törüdi ikigü manga bir sanı (Kanunda benim için birdir hepisi) ……………………
Keserde adın bulmagay ol mini (Hüküm verirken fark bulmaz birisi)
Kişike kerek tegme yirde biliş (Kişiye gerektir her yerde tanış) …………………………
Biliş birle itlür kamug türlüg iş (Tanıdıkla görülür her türlü iş)
S. 9. Mesnevi nazım şeklini 5 madde ile açıklayınız. (2+2+2+2+2= 10 P)
S. 10. İslamiyet öncesi Türk edebiyatı kaça ayrılır, hangi ürünlerden meydana gelir? Şema ile açıklayınız. (3+3+2+2= 10 P)
Cevaplar:
C. 1.
a –––– cana “-an” sesleri tam uyak
a –––– kervana “-a” sesi redif
a –––– zamana Nazım birimi: Dörtlük
b –––– yol deyi yazmış **çü: 6+5= 11’li hece ölçüsü
C. 2
I. Sütun II. Sütun
(D) Gılgamış A Uygur
(C) Şu B Hun
(E) Ergenekon C Saka
(A) Türeyiş D) Sümerler
(B) Oğuz Kağan E) Göktürk
C. 3.
Nazım birimi: Dörtlük ve beyit.
**çü: Aruz ölçüsü
Yazarın adı: Edip Ahmet Yükneki
Anlamı: Gerçeklerin (hakikatlerin) eşiği
Konusu: Eser, dinî ögelerden bahseder (Allah’tan, peygamberden, Dört Halife’den vb.)
C. 4.
a) (D) Kutadgu Bilig alegorik bir eserdir.
b) (D) Orhun Yazıtları söylev niteliği taşımaktadır.
c) (Y) Orhun Yazıtları 1893 yılında İngiliz dil bilimci Thomsen tarafından okunmuştur.
d) (Y) Orhun yazıtları Çin’de bulunmaktadır.
e) (Y) Dinî-Tasavvufî halk şiiri Yusuf Has Hacip ile başlamaktadır.
C. 5. Türkçenin de Arapça kadar gelişmiş bir dil olduğunu kanıtlamak için yazılan eser, Araplar’a Türkçe’yi öğretmeyi amaçlamaktadır.
C. 6.İslamiyet öncesi Türk edebiyatı İslamiyet etkisindeki Türk edebiyatı
Nazım birimi: Dörtlük Beyit ve dörtlük
**çü: Hece Aruz ve hece ölçüsü
Dil: Halkın kullandığı öz Türkçe İslamiyetin etkisi ile Arapça ve Fasça
Alfabe: Göktürk ve Uygur alfabesi Uygur ve Arap alfabesi
Konu: İslamiyet öncesinde verilen ürünlerde Türk milletinin yaşayışını, inançlarını, üzüntülerini, sevinçlerini vb. görmekteyiz. İslamiyetin kabulüyle beraber İslami unsurlar (Allah, peygamber, melek vb.) eserlere girmiştir.
C. 7.
a) 8. – II. Göktürk (Kutluk Devleti) – Göktürk Alfabesi – Yollug
b) Sagu – ağıt – mersiye
C. 8. Ögdülmüş – Kün Togdı – Ay Toldı
C. 9. - Aynı vezinde ve her beyiti kendi arasında kafiyeli olan nazım şekline denir.
- Kafiye örgüsü, aa, bb, cc, dd, ee... dir.
- Mesneviler öğüt verici veya bir olayı anlatan uzun şiirlerdir.
- Bu şiirlerde savaş, aşk, din ve tasavvuf konularıyla birlikte, çeşitli toplumsal konular da işlenir.
- Mesnevide anlam beyit içerisinde tamamlanır. Anlam bir beyitten başka bir beyite geçmez; ancak beyitler arasında konu bütünlüğü vardır.
- Aruzun kısa kalıpları ile yazılır.
- Her beyit kendi arasında uyaklıdır.
- Divan edebiyatında bugünkü anlamda roman ve hikaye yoktu. Mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutuyordu.
- Beş mesneviyi bir araya getiren eserlere Hamse denir.
- Türk edebiyatında ilk mesnevi 11 yüzyılda Yusuf Has Hacip’in “Kutadgu Billig” adlı eseriyle başlar. En uzun mesneviyi Mevlana yazmıştır.
C. 10. İslamiyet öncesi Türk edebiyatı:
1. Sözlü Edebiyat (Sav, sagu, koşuk, destan)
2. Yazılı Edebiyat
a) Göktürk Yazısı (Bilge Kağan, Kültigin, Tonyukuk Yazıtı)
b) Uygur Yazısı (Altun Yaruk, Sekiz Yükmek, Irk Bitig)
Veysel bu gurbetlik kâr etti cana
Karıştır göçünü ulu kervana
Gün geçirip fırsat verme zamana
Sakın uzamasın yol deyi yazmış
Âşık Veysel
S. 1. Yukarıdaki şiiri şekil bakımından (ölçü, nazım birimi, uyak şeması, kafiye ve redif) inceleyiniz. (2+2+2+2+2= 10 P)
S. 2. Birinci sütunda Türk destanların adları, ikinci sütunda bu destanların sahibi olan Türk devletlerinin adları verilmiştir. Bu destanların kime ait olduğunu tespit ettikten sonra, o devletin önündeki harfi ilgili destanın solundaki parantez içine yazınız. (2+2+2+2+2= 10 P)
I. Sütun II. Sütun
( ) Gılgamış A Uygur
( ) Şu B Hun
( ) Ergenekon C Saka
( ) Türeyiş D) Sümerler
( ) Oğuz Kağan E) Göktürk
İlahi öküş hamd ayur men sanga
Sening rahmetingdin umar men onga
(İlâhi, pek çok hamdederim sana)
(Senin rahmetinden hayır umarım)
Bilig birle bilnür törütgen (Bilgiyle bilinir yaratan Tanrı)
Biligsizlig içre kanı hayr yidi (Bilgisizlikten nerde, gören hayrı?)
Bilig bilmegendin bir ança budun (Bilgi bilmemekten nice insanlar)
Özelgin but itip idim bu tidi (Elleriyle put yapıp rabbim dedi)
S. 3. Yukarıda Atabet’ül Hakayık adlı eserden alınan bölümlerden hareketle, bu eserin nazım birimini, ölçüsünü, yazarının adını, Atabet’ül Hakayık’ın ne anlama geldiğini ve eserde nelerden bahsedildiğini yazınız. (2+2+2+2+2= 10 P)
Nazım birimi:
**çüsü:
Yazarın adı:
Atabet’ül Hakayık’ın ne anlama geldiği:
Eserde nelerden bahsedildiği:
S. 4. Aşağıdaki cümleleri okuyunuz. Cümledeki bilgi doğruysa “D”, yanlışsa “Y” yazınız. (2+2+2+2+2=10 P)
a) (...) Kutadgu Bilig alegorik bir eserdir.
b) (...) Orhun Yazıtları söylev niteliği taşımaktadır.
c) (...) Orhun Yazıtları 1893 yılında İngiliz dil bilimci Thomsen tarafından okunmuştur.
d) (...) Orhun yazıtları Çin’de bulunmaktadır.
e) (...) Dinî-Tasavvufî halk şiiri Yusuf Has Hacip ile başlamaktadır.
S. 5. Divanı- Lügat’it Türk’ün yazılış amacı nedir? Yazınız. (5+5= 10 P)
S. 6. İslamiyet öncesi Türk edebiyatı ile İslamiyet etkisindeki Türk edebiyatını (nazım birimi, ölçü, kullanılan dil, alfabe ve konu bakımından karşılaştırınız. (2+2+2+2+2= 10 P)İslamiyet öncesi Türk edebiyatı İslamiyet etkisindeki Türk edebiyatı
Nazım birimi:
**çü:
Kullanılan dil:
Alfabe:
Konu:
S. 7. Aşağıdaki cümlelerde noktalı yerleri doldurunuz.
a) Köktürk Yazıtları ……… yüzyılda ………………………….. devleti tarafından dikilmiştir. Türklerin bilinen ilk alfabesi olan …………….. …………………….. ile ……………. Tigin tarafından yazılmıştır. (1+2+2+1= 6 P)
b) Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan üzüntüyü ve acıyı anlatmak için yazılan şiirlere İslâmiyet öncesi Türk edebiyatında …………….., Halk edebiyatında …………………… Divan edebiyatında ise …………… adı verilir. (1+1+2= 4 P)
S. 8. Kutadgu Bilig’den alınan aşağıdaki beyitlerin karşısına Kutadgu Bilig’deki kişilerden hangisine ait olduğunu yazınız. (3+3+4= 10 P)
Ked öglüg kerek hem biligli ukuş (Çok zeki ve aklı bilir olmalı) …………………………...
Biliglig kişining yagısı öküş (Bilgili kişinin çoktur düşmanı)
Törüdi ikigü manga bir sanı (Kanunda benim için birdir hepisi) ……………………
Keserde adın bulmagay ol mini (Hüküm verirken fark bulmaz birisi)
Kişike kerek tegme yirde biliş (Kişiye gerektir her yerde tanış) …………………………
Biliş birle itlür kamug türlüg iş (Tanıdıkla görülür her türlü iş)
S. 9. Mesnevi nazım şeklini 5 madde ile açıklayınız. (2+2+2+2+2= 10 P)
S. 10. İslamiyet öncesi Türk edebiyatı kaça ayrılır, hangi ürünlerden meydana gelir? Şema ile açıklayınız. (3+3+2+2= 10 P)
Cevaplar:
C. 1.
a –––– cana “-an” sesleri tam uyak
a –––– kervana “-a” sesi redif
a –––– zamana Nazım birimi: Dörtlük
b –––– yol deyi yazmış **çü: 6+5= 11’li hece ölçüsü
C. 2
I. Sütun II. Sütun
(D) Gılgamış A Uygur
(C) Şu B Hun
(E) Ergenekon C Saka
(A) Türeyiş D) Sümerler
(B) Oğuz Kağan E) Göktürk
C. 3.
Nazım birimi: Dörtlük ve beyit.
**çü: Aruz ölçüsü
Yazarın adı: Edip Ahmet Yükneki
Anlamı: Gerçeklerin (hakikatlerin) eşiği
Konusu: Eser, dinî ögelerden bahseder (Allah’tan, peygamberden, Dört Halife’den vb.)
C. 4.
a) (D) Kutadgu Bilig alegorik bir eserdir.
b) (D) Orhun Yazıtları söylev niteliği taşımaktadır.
c) (Y) Orhun Yazıtları 1893 yılında İngiliz dil bilimci Thomsen tarafından okunmuştur.
d) (Y) Orhun yazıtları Çin’de bulunmaktadır.
e) (Y) Dinî-Tasavvufî halk şiiri Yusuf Has Hacip ile başlamaktadır.
C. 5. Türkçenin de Arapça kadar gelişmiş bir dil olduğunu kanıtlamak için yazılan eser, Araplar’a Türkçe’yi öğretmeyi amaçlamaktadır.
C. 6.İslamiyet öncesi Türk edebiyatı İslamiyet etkisindeki Türk edebiyatı
Nazım birimi: Dörtlük Beyit ve dörtlük
**çü: Hece Aruz ve hece ölçüsü
Dil: Halkın kullandığı öz Türkçe İslamiyetin etkisi ile Arapça ve Fasça
Alfabe: Göktürk ve Uygur alfabesi Uygur ve Arap alfabesi
Konu: İslamiyet öncesinde verilen ürünlerde Türk milletinin yaşayışını, inançlarını, üzüntülerini, sevinçlerini vb. görmekteyiz. İslamiyetin kabulüyle beraber İslami unsurlar (Allah, peygamber, melek vb.) eserlere girmiştir.
C. 7.
a) 8. – II. Göktürk (Kutluk Devleti) – Göktürk Alfabesi – Yollug
b) Sagu – ağıt – mersiye
C. 8. Ögdülmüş – Kün Togdı – Ay Toldı
C. 9. - Aynı vezinde ve her beyiti kendi arasında kafiyeli olan nazım şekline denir.
- Kafiye örgüsü, aa, bb, cc, dd, ee... dir.
- Mesneviler öğüt verici veya bir olayı anlatan uzun şiirlerdir.
- Bu şiirlerde savaş, aşk, din ve tasavvuf konularıyla birlikte, çeşitli toplumsal konular da işlenir.
- Mesnevide anlam beyit içerisinde tamamlanır. Anlam bir beyitten başka bir beyite geçmez; ancak beyitler arasında konu bütünlüğü vardır.
- Aruzun kısa kalıpları ile yazılır.
- Her beyit kendi arasında uyaklıdır.
- Divan edebiyatında bugünkü anlamda roman ve hikaye yoktu. Mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutuyordu.
- Beş mesneviyi bir araya getiren eserlere Hamse denir.
- Türk edebiyatında ilk mesnevi 11 yüzyılda Yusuf Has Hacip’in “Kutadgu Billig” adlı eseriyle başlar. En uzun mesneviyi Mevlana yazmıştır.
C. 10. İslamiyet öncesi Türk edebiyatı:
1. Sözlü Edebiyat (Sav, sagu, koşuk, destan)
2. Yazılı Edebiyat
a) Göktürk Yazısı (Bilge Kağan, Kültigin, Tonyukuk Yazıtı)
b) Uygur Yazısı (Altun Yaruk, Sekiz Yükmek, Irk Bitig)
Dünya su günü hakkında genel bilgi
Su, bireylerin en temel gereksinimi olma ve başlıca ekonomik faaliyetlere kaynaklık etme özelliği ile ulusların devamlılığı için yaşamsal bir kaynaktır. Sosyal ve ekonomik faaliyetlerin sürmesi büyük ölçüde temiz ve yeterli su arzına sahip olmaya bağlıdır. Su kaynaklarının geliştirilmesi ekonomik üretkenlik ve sosyal refaha doğrudan katkı yapmaktadır. Öte yandan, nüfus ve ekonomik faaliyetler arttıkça birçok ülke hızla su sıkıntısı çeker duruma gelmekte ya da ekonomik gelişmeleri kısıtlanmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma politikası doğrultusunda, su kaynaklarını tasarruflu kullanma bilinci yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası her düzeyde geliştirilmelidir.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 1992 yılında Rio de Janerio’da düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda dünyada suyun giderek artan öneminden dolayı her yıl 22 Mart gününün "Dünya Su Günü" olarak kutlanmasına karar vermiştir. Ortaya çıkışı, BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nın sonuç metni olan Agenda 21’in su kaynaklarının gelişimi ile ilgili 18. bölümüne dayanan Dünya Su Günü, suyun önemi ile ilgili bilincin geliştirilmesi ve Agenda 21’de sunulan önerilerin uygulanmasının sağlanması için, bütün ülkelerin ulusal düzeyde konferans, seminer, sergi, yayın ve doküman dağıtımı gibi bir dizi etkinlik yapmasını teşvik etmeyi amaçlamaktadır.
Dünya Su Günü 22 Mart 1993 tarihinden bu yana ve her yıl farklı temalarla kutlanmaktadır. Geçen yıl Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) düzenlediği Dünya Su Günü’nün teması "Su ve Sağlık" idi. Dünyada 1.2 milyar insanın güvenli su kaynaklarına ulaşamadığı ve az gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan hastalıkların %10‘nun yetersiz ya da sağlıksız su kaynaklarından kaynaklandığı gerçeği gözönünde bulundurulduğunda, bu temanın önemi daha iyi anlaşılabilecektir. Dünya Su Günü’nün bu yılki teması ise "Su ve Kalkınma" dır. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) öncülük ettiği bu yıl ki Dünya Su Günü’nün önemi, sadece bu önemli olayın 10. yıldönümü olmasından değil, aynı zamanda BM Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’nın da bu yıl yapılacak olmasından kaynaklanmaktadır. Ulusal düzeyde yapılacak 2002 Dünya Su Günü kutlamaları bu tema ile ilgili kamuoyu duyarlılığını artırarak Zirve hazırlıklarını destekleyecektir. 2003 yılı kutlamaları için öngörülen tema ise "Su ve Felaketler"dir. Bu tema çerçevesinde 2003 Dünya Su Günü, sel ve kuraklık gibi doğal afetlerin önemi ve nedenleri ile ilgili bilgi birikimini artırmaya ve bu felaketlerle nasıl başa çıkılabileceği konusunda çözümler aramaya yönelik bir dizi faaliyetlere sahne olacaktır.
Yeryüzündeki suyun %97’si tuzludur. Geriye kalan ve büyük bir bölümü Kuzey ve Güney Kutuplarında buzullar içinde donmuş olan %3’lük tatlı su kaynakları için insanlar, bitkiler, yaban hayat, tarım ve sanayi rekabet etme durumundadırlar. Son 10 yılda bu kısıtlı su arzı üzerindeki küresel su talebi 6 - 7 kat artmıştır; bu oran dünya nüfusu artış oranının iki katından fazladır. Öte yandan, dünya nüfusunun 2025’de 8.3 milyara, 2050’de ise 10-12 milyara ulaşacağı tahmin edilmektedir. Halen, yoksullar başta olmak üzere, dünyada 2.4 milyar insan yetersiz ve kalitesiz su nedeniyle sağlıksız koşullarda yaşamaktadır. Dünyanın birçok bölgesinde yaşanmakta olana kırsal alanlardan kentlere göç, çok sayıda insanın yeterli sağlık hizmetlerinden, güvenli içme suyundan, çevresel olarak güvenli yaşam koşullarından yoksun alanlarda yaşamalarına sebep olmaktadır.
Uluslararası kuruluşlar, yukarıda bir kısmı sözüedilen sorunlara çözüm arayışları çerçevesinde insan sağlığı, gıda güvenliği, endüstriyel gelişme ve eko-sistemlerin korunması için su kaynaklarının daha etkin bir biçimde kullanılması ve yönetilmesinin gerekliliğine dikkat çekmiştir. BM sistemi içinde yer alan birçok uzman kuruluşun (UNDP, FAO, UNICEF, UNESCO, WHO, WMO) girişimi ile bir seri uluslararası konferans çerçevesinde etkin ve adil su kaynakları kullanımı tartışılmış ve gözden geçirilmiştir. Bu konferanslar arasında: 1972 Stockholm BM İnsan ve Çevre Konferansı, 1977 Mar del Plata BM Su Konferansı, 1991 Delft BM Kalkınma Programı Sempozyumu: Su Sektöründe Kapasite Geliştirme, 1992 Dublin Su ve Çevre Uluslararası Konferansı, 1992 BM Çevre ve Kalkınma Konferansı sayılabilir. Birbirini takip eden tüm bu konferansların sonucunda su kaynaklarının etkin ve adil kullanımına ilişkin bir dizi ilke ve normlar ortaya çıkmıştır.
Bir yandan tarım, içme suyu ve sanayi arasında bir yandan da bu sektörler ve doğal hayat arasında su kullanımına ilişkin rekabet giderek artmaktadır. 1990’ların ortalarına gelindiğinde giderek daha çok bölge ve ülkenin su kıtlığı ile karşılaşması ile dünyada su kaynakları yönetiminde bütüncül yaklaşımların benimsenmesinin gerekliliği ortaya çıkmıştır. Dublin ve Rio ilkelerini ve "Bütüncül Su Kaynakları Yönetimi" olarak tanımlanan bir dizi ilkeyi eyleme dönüştürmek amacıyla Dünya Su Konseyi (WWC) ve Küresel Su Ortaklığı (GWP) gibi uluslararası sivil toplum kuruluşları kurulmuştur. Bu kuruluşlar, politika-yapıcılar ve kullanıcılar gibi başlıca paydaşlar arasında su ile ilgili sorunlara yönelik ilgiyi artırmaya; ilgili aktörler arasında ortaklıklar kurulmasına ve ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde bütüncül su kaynakları yönetimine ilişkin eylemlerin gerçekleşmesine yönelik faaliyetlerde bulunmaktadırlar.
Türkiye su zengini bir ülke değildir. Uzmanlar ülkemizin 107 milyar m3 su arzına sahip olduğunu vurgulasalar da, mevcut su kaynakları zaman ve mekana göre düzensiz dağılmıştır. Öte yandan ortalama 1300 m3 kişi başına düşen su miktarı ile ülkemiz uluslararası ölçütlere göre su sıkıntısı çeken ülkeler içinde değerlendirilebilmektedir. Türkiye, sosyo-ekonomik kalkınma hedefleri doğrultusunda su kaynaklarını geliştirme projelerine öncelik vermiştir. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ülkemizin görece yoksul ve geri kalmış bir bölgesinde su, toprak ve insan kaynaklarının kalkınma amacına yönelik geliştirilmesi ve kullanılmasına dönük bir dizi fiziki, sosyal, ekonomik ve kültürel proje ve faaliyetleri kapsamaktadır.
Dünyada birçok bölgede, son elli yılda, ekonomik büyüme hedefleri doğrultusunda ileri teknolojilerin, yöntemlerin ve tekniklerin kullanımına yönelik girişimleri gözlemledik. Öte yandan bu hızlı büyüme süreci içinde aynı girişimler, sosyal eşitsizlik, çevresel yıkım ve ekolojik dengenin temelden sarsılması gibi olgularla mücadelede başarısız kaldılar. Küresel düzeyde kalkınmaya yönelik gözlemlediğimiz bu gelişmeler, kalkınmaya ilişkin genel yaklaşımlarımızda ve GAP’a özgü olarak izlediğimiz kalkınma politikalarında yeni anlayışların benimsenmesine yol açmıştır. Nitekim 1990’ların ilk yıllarından buyana, GAP bölgesinde kalkınmaya ilişkin faaliyetler GAP Bölge Kalkınma İdaresi’nin öncülüğünde "sürdürülebilir kalkınma" yaklaşımı doğrultusunda yürütülmektedir. Güneydoğu Anadolu Projesi’nin nihai hedefi, bölgede yaşayan halkın potansiyel ve tercihlerini eksiksiz bir biçimde yaşama geçirebilecekleri bir ortam yaratmaktır. GAP, su ve toprak kaynakları gibi bölgede yaşamın her unsuruna temel teşkil eden kaynakları etkin ve adil bir biçimde geliştirmeye ve kullanmaya yönelik faaliyetler çerçevesinde kadın, erkek, genç, çocuk, mevcut tüm bölge halkı ve gelecek kuşaklar için seçenekleri ve olanakları genişletmeyi hedeflemektedir.
Yalnızca ekonomik büyüme hedefli kalkınma yaklaşımlarından farklı olarak, sürdürülebilir kalkınma, insanı, kalkınmanın hem aracı hem de amacı olarak odak noktaya koyar. Bölge halkının sosyal ve ekonomik gönence erişimine yönelik projelere öncelik verir. GAP çerçevesindeki eşit, adil, cinsiyet dengeli proje uygulamaları, suyun etkin kullanımına ve katılımcılığa dayalı sulama modelleri, kalkınmanın alt yapısını oluşturan fiziki projelerin, sosyal yapıya, çevreye ve kültür varlıklarına yönelik zararlarını minimuma indirmeye çalışan projeler, kadınlar, baraj göllerinden etkilenen nüfus, çocuklar, gençler, toprakları sulama alanı dışında bulunan çiftçiler gibi dezavantajlı grupların, kalkınmadan olumsuz etkilenmemelerini ve yaratılacak refahın ekonomik geçerliliğini gözeten uygulamaların tümü sürdürülebilir insani kalkınma yaklaşımı içinde değerlendirilmelidir.
Bu yıl, Dünya Su Gününün 10. Yıldönümünü, GAP Bölge Kalkınma İdaresi ve Harran Üniversitesi’nin işbirliği ile GAP’ın kalbi olan Şanlıurfa ilimizde kutluyoruz. Değerli öğretim üyelerinin, uzmanların, öğrencilerin ve Gençlik ve Kültür Evleri’nden gençlerimizin katılımıyla bu yılın teması olan "su ve kalkınma" konusunda bir panel düzenliyoruz. Panel, su geliştirilmesi ve yönetimine ilişkin faaliyetlerin sosyal-ekonomik kalkınma ile olan etkileşimine yönelik birçok hususun farklı aktörler tarafından ele alınmasına olanak sağlayacaktır. Gençlerin, geleceğin karar vericileri ve uygulamacıları olarak, panele etkin katılımı sağlanmaya çalışılmıştır. Bölge halkına küresel ve ulusal düzeyde su arzı, talebi ve kullanımı ile ilgili temel kavramları ve çarpıcı istatistikleri sunmak amacıyla broşürler hazırlanmıştır. Panelde dağıtılacak mini bir su anketi ile de katılımcıların su kullanımı, su ve sağlık, su paylaşımı, su ve kalkınma temaları üzerine görüşleri derlenecektir. Panelde, Mart 2003’de Japonya’da düzenlenecek 3. Dünya Su Forumu’na hazırlık projelerini (Su Sesi ve Sanal Su Forumu) tanıtım amacıyla, Projelerin amaçlarını ve bu Projelere katılım olanak ve yöntemlerini detaylı bir biçimde ele alan broşürler de dağıtılacaktır. Şanlıurfa’daki kutlamalarımız bir şölen havası içinde açık hava halk konseri ile son bulacaktır. Şanlıurfa’daki kutlamalara paralel olarak GAP Bölgesinde Çok Amaçlı Toplum Merkezlerimizde ve Gençlik ve Kültür Evlerinde, bir süre önce Dünya Su Günü ile ilgili dağıttığımız bilgi notları çerçevesinde, söyleşiler düzenlenecektir. Ayrıca Diyarbakır 75. Yıl Çocuk ve Gençlik Merkezi’nde ve Mardin Gençlik ve Kültür Evinde çocuklarımız ve gençlerimiz "su ve kalkınma" konulu resim faaliyetleri gerçekleştirmişlerdir. Bu ürünler çeşitli etkinlik alanlarında sergilenecek, çocuklarımız ve gençlerimiz UNICEF Türk Milli Komitesi’nin bağışladığı armağanlarla ödüllendirileceklerdir.
Kalkınmanın başlıca itici gücü olan su kaynaklarımızı bilinçli, duyarlı, akılcı, adil ve barışçı biçimde kullanmamız gerekliliğini vurgulayan 22 Mart 200? Dünya Su Günü’nün bölgemiz halkı ve tüm insanlık için kutlu olmasını dilerim.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 1992 yılında Rio de Janerio’da düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda dünyada suyun giderek artan öneminden dolayı her yıl 22 Mart gününün "Dünya Su Günü" olarak kutlanmasına karar vermiştir. Ortaya çıkışı, BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nın sonuç metni olan Agenda 21’in su kaynaklarının gelişimi ile ilgili 18. bölümüne dayanan Dünya Su Günü, suyun önemi ile ilgili bilincin geliştirilmesi ve Agenda 21’de sunulan önerilerin uygulanmasının sağlanması için, bütün ülkelerin ulusal düzeyde konferans, seminer, sergi, yayın ve doküman dağıtımı gibi bir dizi etkinlik yapmasını teşvik etmeyi amaçlamaktadır.
Dünya Su Günü 22 Mart 1993 tarihinden bu yana ve her yıl farklı temalarla kutlanmaktadır. Geçen yıl Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) düzenlediği Dünya Su Günü’nün teması "Su ve Sağlık" idi. Dünyada 1.2 milyar insanın güvenli su kaynaklarına ulaşamadığı ve az gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan hastalıkların %10‘nun yetersiz ya da sağlıksız su kaynaklarından kaynaklandığı gerçeği gözönünde bulundurulduğunda, bu temanın önemi daha iyi anlaşılabilecektir. Dünya Su Günü’nün bu yılki teması ise "Su ve Kalkınma" dır. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) öncülük ettiği bu yıl ki Dünya Su Günü’nün önemi, sadece bu önemli olayın 10. yıldönümü olmasından değil, aynı zamanda BM Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’nın da bu yıl yapılacak olmasından kaynaklanmaktadır. Ulusal düzeyde yapılacak 2002 Dünya Su Günü kutlamaları bu tema ile ilgili kamuoyu duyarlılığını artırarak Zirve hazırlıklarını destekleyecektir. 2003 yılı kutlamaları için öngörülen tema ise "Su ve Felaketler"dir. Bu tema çerçevesinde 2003 Dünya Su Günü, sel ve kuraklık gibi doğal afetlerin önemi ve nedenleri ile ilgili bilgi birikimini artırmaya ve bu felaketlerle nasıl başa çıkılabileceği konusunda çözümler aramaya yönelik bir dizi faaliyetlere sahne olacaktır.
Yeryüzündeki suyun %97’si tuzludur. Geriye kalan ve büyük bir bölümü Kuzey ve Güney Kutuplarında buzullar içinde donmuş olan %3’lük tatlı su kaynakları için insanlar, bitkiler, yaban hayat, tarım ve sanayi rekabet etme durumundadırlar. Son 10 yılda bu kısıtlı su arzı üzerindeki küresel su talebi 6 - 7 kat artmıştır; bu oran dünya nüfusu artış oranının iki katından fazladır. Öte yandan, dünya nüfusunun 2025’de 8.3 milyara, 2050’de ise 10-12 milyara ulaşacağı tahmin edilmektedir. Halen, yoksullar başta olmak üzere, dünyada 2.4 milyar insan yetersiz ve kalitesiz su nedeniyle sağlıksız koşullarda yaşamaktadır. Dünyanın birçok bölgesinde yaşanmakta olana kırsal alanlardan kentlere göç, çok sayıda insanın yeterli sağlık hizmetlerinden, güvenli içme suyundan, çevresel olarak güvenli yaşam koşullarından yoksun alanlarda yaşamalarına sebep olmaktadır.
Uluslararası kuruluşlar, yukarıda bir kısmı sözüedilen sorunlara çözüm arayışları çerçevesinde insan sağlığı, gıda güvenliği, endüstriyel gelişme ve eko-sistemlerin korunması için su kaynaklarının daha etkin bir biçimde kullanılması ve yönetilmesinin gerekliliğine dikkat çekmiştir. BM sistemi içinde yer alan birçok uzman kuruluşun (UNDP, FAO, UNICEF, UNESCO, WHO, WMO) girişimi ile bir seri uluslararası konferans çerçevesinde etkin ve adil su kaynakları kullanımı tartışılmış ve gözden geçirilmiştir. Bu konferanslar arasında: 1972 Stockholm BM İnsan ve Çevre Konferansı, 1977 Mar del Plata BM Su Konferansı, 1991 Delft BM Kalkınma Programı Sempozyumu: Su Sektöründe Kapasite Geliştirme, 1992 Dublin Su ve Çevre Uluslararası Konferansı, 1992 BM Çevre ve Kalkınma Konferansı sayılabilir. Birbirini takip eden tüm bu konferansların sonucunda su kaynaklarının etkin ve adil kullanımına ilişkin bir dizi ilke ve normlar ortaya çıkmıştır.
Bir yandan tarım, içme suyu ve sanayi arasında bir yandan da bu sektörler ve doğal hayat arasında su kullanımına ilişkin rekabet giderek artmaktadır. 1990’ların ortalarına gelindiğinde giderek daha çok bölge ve ülkenin su kıtlığı ile karşılaşması ile dünyada su kaynakları yönetiminde bütüncül yaklaşımların benimsenmesinin gerekliliği ortaya çıkmıştır. Dublin ve Rio ilkelerini ve "Bütüncül Su Kaynakları Yönetimi" olarak tanımlanan bir dizi ilkeyi eyleme dönüştürmek amacıyla Dünya Su Konseyi (WWC) ve Küresel Su Ortaklığı (GWP) gibi uluslararası sivil toplum kuruluşları kurulmuştur. Bu kuruluşlar, politika-yapıcılar ve kullanıcılar gibi başlıca paydaşlar arasında su ile ilgili sorunlara yönelik ilgiyi artırmaya; ilgili aktörler arasında ortaklıklar kurulmasına ve ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde bütüncül su kaynakları yönetimine ilişkin eylemlerin gerçekleşmesine yönelik faaliyetlerde bulunmaktadırlar.
Türkiye su zengini bir ülke değildir. Uzmanlar ülkemizin 107 milyar m3 su arzına sahip olduğunu vurgulasalar da, mevcut su kaynakları zaman ve mekana göre düzensiz dağılmıştır. Öte yandan ortalama 1300 m3 kişi başına düşen su miktarı ile ülkemiz uluslararası ölçütlere göre su sıkıntısı çeken ülkeler içinde değerlendirilebilmektedir. Türkiye, sosyo-ekonomik kalkınma hedefleri doğrultusunda su kaynaklarını geliştirme projelerine öncelik vermiştir. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ülkemizin görece yoksul ve geri kalmış bir bölgesinde su, toprak ve insan kaynaklarının kalkınma amacına yönelik geliştirilmesi ve kullanılmasına dönük bir dizi fiziki, sosyal, ekonomik ve kültürel proje ve faaliyetleri kapsamaktadır.
Dünyada birçok bölgede, son elli yılda, ekonomik büyüme hedefleri doğrultusunda ileri teknolojilerin, yöntemlerin ve tekniklerin kullanımına yönelik girişimleri gözlemledik. Öte yandan bu hızlı büyüme süreci içinde aynı girişimler, sosyal eşitsizlik, çevresel yıkım ve ekolojik dengenin temelden sarsılması gibi olgularla mücadelede başarısız kaldılar. Küresel düzeyde kalkınmaya yönelik gözlemlediğimiz bu gelişmeler, kalkınmaya ilişkin genel yaklaşımlarımızda ve GAP’a özgü olarak izlediğimiz kalkınma politikalarında yeni anlayışların benimsenmesine yol açmıştır. Nitekim 1990’ların ilk yıllarından buyana, GAP bölgesinde kalkınmaya ilişkin faaliyetler GAP Bölge Kalkınma İdaresi’nin öncülüğünde "sürdürülebilir kalkınma" yaklaşımı doğrultusunda yürütülmektedir. Güneydoğu Anadolu Projesi’nin nihai hedefi, bölgede yaşayan halkın potansiyel ve tercihlerini eksiksiz bir biçimde yaşama geçirebilecekleri bir ortam yaratmaktır. GAP, su ve toprak kaynakları gibi bölgede yaşamın her unsuruna temel teşkil eden kaynakları etkin ve adil bir biçimde geliştirmeye ve kullanmaya yönelik faaliyetler çerçevesinde kadın, erkek, genç, çocuk, mevcut tüm bölge halkı ve gelecek kuşaklar için seçenekleri ve olanakları genişletmeyi hedeflemektedir.
Yalnızca ekonomik büyüme hedefli kalkınma yaklaşımlarından farklı olarak, sürdürülebilir kalkınma, insanı, kalkınmanın hem aracı hem de amacı olarak odak noktaya koyar. Bölge halkının sosyal ve ekonomik gönence erişimine yönelik projelere öncelik verir. GAP çerçevesindeki eşit, adil, cinsiyet dengeli proje uygulamaları, suyun etkin kullanımına ve katılımcılığa dayalı sulama modelleri, kalkınmanın alt yapısını oluşturan fiziki projelerin, sosyal yapıya, çevreye ve kültür varlıklarına yönelik zararlarını minimuma indirmeye çalışan projeler, kadınlar, baraj göllerinden etkilenen nüfus, çocuklar, gençler, toprakları sulama alanı dışında bulunan çiftçiler gibi dezavantajlı grupların, kalkınmadan olumsuz etkilenmemelerini ve yaratılacak refahın ekonomik geçerliliğini gözeten uygulamaların tümü sürdürülebilir insani kalkınma yaklaşımı içinde değerlendirilmelidir.
Bu yıl, Dünya Su Gününün 10. Yıldönümünü, GAP Bölge Kalkınma İdaresi ve Harran Üniversitesi’nin işbirliği ile GAP’ın kalbi olan Şanlıurfa ilimizde kutluyoruz. Değerli öğretim üyelerinin, uzmanların, öğrencilerin ve Gençlik ve Kültür Evleri’nden gençlerimizin katılımıyla bu yılın teması olan "su ve kalkınma" konusunda bir panel düzenliyoruz. Panel, su geliştirilmesi ve yönetimine ilişkin faaliyetlerin sosyal-ekonomik kalkınma ile olan etkileşimine yönelik birçok hususun farklı aktörler tarafından ele alınmasına olanak sağlayacaktır. Gençlerin, geleceğin karar vericileri ve uygulamacıları olarak, panele etkin katılımı sağlanmaya çalışılmıştır. Bölge halkına küresel ve ulusal düzeyde su arzı, talebi ve kullanımı ile ilgili temel kavramları ve çarpıcı istatistikleri sunmak amacıyla broşürler hazırlanmıştır. Panelde dağıtılacak mini bir su anketi ile de katılımcıların su kullanımı, su ve sağlık, su paylaşımı, su ve kalkınma temaları üzerine görüşleri derlenecektir. Panelde, Mart 2003’de Japonya’da düzenlenecek 3. Dünya Su Forumu’na hazırlık projelerini (Su Sesi ve Sanal Su Forumu) tanıtım amacıyla, Projelerin amaçlarını ve bu Projelere katılım olanak ve yöntemlerini detaylı bir biçimde ele alan broşürler de dağıtılacaktır. Şanlıurfa’daki kutlamalarımız bir şölen havası içinde açık hava halk konseri ile son bulacaktır. Şanlıurfa’daki kutlamalara paralel olarak GAP Bölgesinde Çok Amaçlı Toplum Merkezlerimizde ve Gençlik ve Kültür Evlerinde, bir süre önce Dünya Su Günü ile ilgili dağıttığımız bilgi notları çerçevesinde, söyleşiler düzenlenecektir. Ayrıca Diyarbakır 75. Yıl Çocuk ve Gençlik Merkezi’nde ve Mardin Gençlik ve Kültür Evinde çocuklarımız ve gençlerimiz "su ve kalkınma" konulu resim faaliyetleri gerçekleştirmişlerdir. Bu ürünler çeşitli etkinlik alanlarında sergilenecek, çocuklarımız ve gençlerimiz UNICEF Türk Milli Komitesi’nin bağışladığı armağanlarla ödüllendirileceklerdir.
Kalkınmanın başlıca itici gücü olan su kaynaklarımızı bilinçli, duyarlı, akılcı, adil ve barışçı biçimde kullanmamız gerekliliğini vurgulayan 22 Mart 200? Dünya Su Günü’nün bölgemiz halkı ve tüm insanlık için kutlu olmasını dilerim.
9. sınıf türk edebiyatı dersi 2. dönem 3. yazılı soruları ve cevapları
Klasik Türk edebiyatında görülen nazım şekilleri belirli konuları işler. ..............in konusu aşk, güzellik, din şarap tasavvuf ve kadın güzelliğidir. . . . . . . . . . . , uzun konuları, hikayeleri anlatmaya uygun bir nazım şeklidir. ............. ise; devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılmış nazım şekillerindendir.
1. Yukarıdaki boşluklara sırasıyla aşağıdakilerden hangileri gelmelidir?
a)Gazel-Kaside-Mesnevi
b)Kaside –Mesnevi-Gazel
c)Gazel-Mesnevi-Kaside
d)Kaside-Mesnevi-Murabba
e)Kaside-Mesnevi-Tuyuğ
2.Aşağıdakilerden hangisi Türk Edebiyatında Çehov tarzı öykülerin(Durum öykülerinin) en önemli temsilcisidir?
A)Sait Faik Abasıyanık
B)Halit Ziya Uşaklıgil
C)Ömer Seyfettin
D)Orhan Kemal
E)Refik Halit Karay
3,Bir hikayeyi dil ve anlatım yönünden incelerken aşağıdaki sorulardan hangisi sorulmaz?
A)Eserin dili anlaşılır nitelikte midir?
B)Yazar konuşmalarda ve anlatımda dili nasıl kullanmıştır?
C)Yazar nasıl bir anlatım yolu seçmiştir?
D)Kahramanların sosyal ve kültürel yapılarıyla olayın geçtiği yer arasında uyum var mıdır?
E)Anlatım kaçıncı kişi ağzından yapılmaktadır?
Azmislara yol gösterici, az isteyene bol gösterici; bilmeyene bildirici; görmeyene gördürücü. Halk sarayinin kapicisi, gönül evinin yapicisi.
4-Bu parçadaki alti çizili sözler asagidakilerden hangisini örneklendirir?
A) Seci B) imale C) Cinas D) Aliterasyon E) Zihaf
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda
5-Yukarıdaki mısralarda bulunan edebi sanatlar aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir?
A)Teşbih-i beliğ / Mübalağa
B)Teşbih-i beliğ / Tecahül-i arif
C)Mübalağa / Teşhis
D)Kapalı istiare / Teşhis
E)Tecahül-i arif / Kapalı istiare
6-Roman türü edebiyatımıza Tanzimat’tan sonra
girmiştir.Aşağıdakilerden hangisi ilk örneklerden
biri değildir?
A)Telemak
B)Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat
C)İntibah
D)Çalıkuşu
E)Karabibik
Genellikle coşkun, içli, zengin esinlerle dolu şiirleri anlatmakda kullanılır. Toplumsal olaylar karşısındaki duyarlılık; kişisel içlilik, duygulanma bu tür şiirle verilir. Rönesans ozanlarından Petrarca, Ronsard; romantiklerden Lamartine, Hugo, Musset bu türün başarılı örneklerini verirler.
7- Yukarıda sözü edilen şiir türü aşağıdakilerden hangisidir?
A)Lirik şiir B) Pastoral şiir C) Satirik şiir
D)Didaktik şiir E)Dramatik şiir
8-Aşağıdaki dizelerden hangisi 'tunç uyaklı'dır?
A) Kararlış kara gözler
Dermanım kara gözler
B) Çalamadım curasını sazını
Özge yarin nice çekem nazını
C) Aman hey Allah'ım aman
Ne aman bilir ne zaman
D) Kuloğlu eydür ki muhabbet haktır
Halis muhabettin ziyanı yoktur.
E) İkrar verdi ikrarını güdeyim
İkrarız dilberi ya ben nideyim
9-Aşağıdakilerden hangisi 'Karagöz'ün özelliklerinden biri değildir?
A)Gölge oyunudur 'tasvir' denilen bir takım şekillerin arkadan ışıklandırılarak beyaz bir perdeye aktarılmasıyla oluşur.
B)Karagöz okumuş, Hacivat okumamış halktan biridir.C)Oyunun kurucusunun Şeyh Küsteri olduğu söylenir.
D)Tuluata dayanan Karagöz 28 oyundan oluşur.
E)Oyunun asıl kişileri 'Karagöz, Hacivat'tır.'
10-Aşağıdaki atasözlerinden hangisinde kinayeli bir söyleyiş yoktur?
A) Mum dibine ışık vermez.
B) Hamama giren terler.
C) Taşıma su ile değirmen dönmez.
D) Yuvarlanan taş yosun tutmaz.
E) Bugünün işini yarına bırakma
Bana nispet çıkmış yolun üstüne
Samur kürk giyinmiş alın üstün e
Taramış saçların belin üstüne
Bir elma yanaklı sim gerdanlıdır
11-Yukarıdaki dörtlük için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) 11’li hece ölçüsü kullanılmıştır.
B) Ulama yapılmıştır.
C) Redif kullanılmıştır.
D) Düz uyak örgüsü kullanılmıştır.
E) Zengin uyak kullanılmıştır.
12-Aşağıdakilerden hangisi masalın özelliklerinden biri değildir?
A)Olayların belli bir zamana bağlanmaması
B)miş’li geçmiş zamanla anlatılması
C)Belli bir yazarın bulunmaması
D)Milli duygularla dini inançları işlemesi
E)Eğitici nitelik taşıması
13-Edebiyatımızda, nazmı nesre yak1aştırmadaki ustalığıyla tanınmış sanatçılarımız aşağıdakilerin hangisinde birlikte verilmiştir?
A) Tevfik Fikret - Yahya Kemal Beyatlı
B) Yahya Kemal Beyatlı - Ziya Paşa
C) Ahmet Haşim - Mehmet Akif Er-soy
D) Mehmet Akif Ersoy - Tevfik Fikret
E) Ziya Paşa - Ahmet Haşim
14-Tragedya türü ile ilgili olarak aşağıda verilere bilgilerden hangisi
yanlıştır?
A) Acıklı yönü ağır basan bir tiyatro türüdür.
B) Ana karakterlerin halktan olması en önemli özelliğidir.
C) Konuları, mitolojiden ve tarihten alınır.
D) Zaman, yer ve olay birliği kuralına uyulur.
E) Klasik bir dil ve üslup anlayışıyla yazılır.
15-Halk hikâyeleriyle ilgili alarak aşağıdaki yargılarları hangisi yanlıştır?
A) Sevgi ve kahramanlık konuları işlenir.
B) Kişiler gerçek yaşamdakilere yakındır; olağanüstülükler oldukça sınırlıdır.
C) Oluştukları çağdaki sosyal yapıyı ve iç mücadeleleri yansıtır.
D) Anlatım tümüyle nesre dayalıdır.
E) Anlatıcıları okur yazar, az çok kültürlü kişilerdir.
16-Yazarın, özgürce seçtiği bir konuda iddia ve ispatlama kaygısı gütmeden düşüncelerini konuşma havası içerisinde “ben”li bir anlatımla oluşturduğu yazı türüne ne ad verilir?
A) Deneme B) Anı C) Eleştiri D) Röportaj E)Sohbet
17-Aşağıdaki sözcük dizilerinden hangisi, tümüyle halk edebiyatı ürünlerinin adlarıdır?
A) ağıt - şarkı - mani - masal tuyuğ
B) türkü - mesnevi - koşma - mersiye - atasözü
C) destan - mani - rubai masal - şarkı
D) şarkı - türkü - rubai - koçaklama - mani
E) koçaklama - türkü - mani - masal – ağıt
18-“Ben gazetedeki köşemde roman eleştirileri yapmam. Zaten bu köşenin görevi de eleştiri değildir. Amacım, okuyucuya bazı günlük sorunları tanıtmak, bu sorunlar hakkında düşüncelerimi, derinliğe inmeden, kanıtlamaya kalkmadan söylemektir. Kısa, yoğun, günübirlik yazılardır bunlar.” diyen bir sanatçının özellikle hangi türde yazdığı söylenebilir?
A) Mektup B) Fıkra C) Deneme
D) Makale E) Anı
19-Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim;
İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim.
Bu iki dizeden, şiirin bütünü ile ilgili özelliklerden hangisi kesin olarak saptanabilir?
A) Nazım biçimi
B) Kafiye düzeni
C) **çüsü
D) Konusu
E) Yazıldığı dönem
20- Türk edebiyatında Batılı roman türünün ilk örneği olarak anılan, 1859’da Fenelon’dan Divan Edebiyatının sanatlı, ağdalı anlatımıyla özet olarak dilimize çevrilen eser ve bu eserin çevirmeni aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?
A) Kamelyalı Kadın - Ahmet Mithat Efendi
B) Sefiller - Şemsettin Sami
C) Emil - Ziya Paşa
D) Telemak - Yusuf Kamil Paşa
E) Robenson Hikâyesi - Ahmet Vefik Paşa
… ,deniz edebiyatımızın ünlü hikaye ve romancısıdır.
Edebiyatımızda deniz çığırını açmış, sürgün olarak gittiği Bodrum’da deniz insanlarını, Bodrum’u ,Ege denizinin efsanelerini, Akdeniz savaşlarını, lirik bir dille anlatmıştır.
Onun eserlerinde denizle ilgili her şeyi bulmak mümkündür.
21-Bu parçada tanıtılan edebiyatçımız aşağıdakilerden hangisidir?
A) Cevat Şakir Kabaağaçlı
B) Ahmet Muhip Dıranas
C) Memduh Şevket Esendal
D) Falih Rıfkı Atay
E) Haldun Taner
I. Olaylar, bir ana olay etrafında gelişir.
II. Kişi kadrosu geniştir.
III. Kişiler ve olaylar ayrıntılarıyla ele alınır.
IV. Olmuş ya da olabilecek olayları anlatır.
V. Olaylar geniş bir zamana yayılarak anlatılır.
22-Yukarıda özellikleri verilen edebi tür aşağıdakilerden hangisidir?
A) Hikaye B) Deneme C) Roman D) Masal E) Fabl
I. O temayül o tegafül o eda
O tebessüm o tekellüm o sada
II. Kamet-i naziki bir ince fidan
Arızı hem sıfatı berg-i hazan
III. Bulunur bunda hep efrad-ı milel
Tab’-ı insana nice vere halel
IV. Dürlü dürlü derde uğratan beni
Kalb-i mail çeşm-i şahid-i bazdır.
V. Çünki yar ağyar ile dem-sazdır
Bana günde bin kez ölmek azdır.
23-Yukarıdaki beyitlerden hangisi bir “mesneviden” alınmış olamaz?
A) I B) II C)III D)IV E)V
Sıladan geliyorsunuz
Ne var ne yok bizim oralarda
Çiçek açmış mı erikler
İpek per**** pencerenin altında
24-Bu dörtlük için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A)Bir özlem dile getirilmiştir.
B)Kişileştirme sanatına başvurulmuştur.
C)**çü ve uyak yoktur.
D)Üçüncü ve dördüncü dizeler anlamca birbirini bütünlemektedir. E)Birinci dize kurallı bir cümledir.
25-Aşağıdaki dizelerden hangisinde bir “istiare” sanatı vardır?
A) Ağaçlar sonbaharda elbiselerini soyunur.
B) Nefes almak, içten içe, derin derin…
C) Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler.
D) Ürkmeden su içsinler yavaşça, susun, susun!
E) Mermer basamaklarda uçuşur beyaz tüyler.
1. Yukarıdaki boşluklara sırasıyla aşağıdakilerden hangileri gelmelidir?
a)Gazel-Kaside-Mesnevi
b)Kaside –Mesnevi-Gazel
c)Gazel-Mesnevi-Kaside
d)Kaside-Mesnevi-Murabba
e)Kaside-Mesnevi-Tuyuğ
2.Aşağıdakilerden hangisi Türk Edebiyatında Çehov tarzı öykülerin(Durum öykülerinin) en önemli temsilcisidir?
A)Sait Faik Abasıyanık
B)Halit Ziya Uşaklıgil
C)Ömer Seyfettin
D)Orhan Kemal
E)Refik Halit Karay
3,Bir hikayeyi dil ve anlatım yönünden incelerken aşağıdaki sorulardan hangisi sorulmaz?
A)Eserin dili anlaşılır nitelikte midir?
B)Yazar konuşmalarda ve anlatımda dili nasıl kullanmıştır?
C)Yazar nasıl bir anlatım yolu seçmiştir?
D)Kahramanların sosyal ve kültürel yapılarıyla olayın geçtiği yer arasında uyum var mıdır?
E)Anlatım kaçıncı kişi ağzından yapılmaktadır?
Azmislara yol gösterici, az isteyene bol gösterici; bilmeyene bildirici; görmeyene gördürücü. Halk sarayinin kapicisi, gönül evinin yapicisi.
4-Bu parçadaki alti çizili sözler asagidakilerden hangisini örneklendirir?
A) Seci B) imale C) Cinas D) Aliterasyon E) Zihaf
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda
5-Yukarıdaki mısralarda bulunan edebi sanatlar aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir?
A)Teşbih-i beliğ / Mübalağa
B)Teşbih-i beliğ / Tecahül-i arif
C)Mübalağa / Teşhis
D)Kapalı istiare / Teşhis
E)Tecahül-i arif / Kapalı istiare
6-Roman türü edebiyatımıza Tanzimat’tan sonra
girmiştir.Aşağıdakilerden hangisi ilk örneklerden
biri değildir?
A)Telemak
B)Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat
C)İntibah
D)Çalıkuşu
E)Karabibik
Genellikle coşkun, içli, zengin esinlerle dolu şiirleri anlatmakda kullanılır. Toplumsal olaylar karşısındaki duyarlılık; kişisel içlilik, duygulanma bu tür şiirle verilir. Rönesans ozanlarından Petrarca, Ronsard; romantiklerden Lamartine, Hugo, Musset bu türün başarılı örneklerini verirler.
7- Yukarıda sözü edilen şiir türü aşağıdakilerden hangisidir?
A)Lirik şiir B) Pastoral şiir C) Satirik şiir
D)Didaktik şiir E)Dramatik şiir
8-Aşağıdaki dizelerden hangisi 'tunç uyaklı'dır?
A) Kararlış kara gözler
Dermanım kara gözler
B) Çalamadım curasını sazını
Özge yarin nice çekem nazını
C) Aman hey Allah'ım aman
Ne aman bilir ne zaman
D) Kuloğlu eydür ki muhabbet haktır
Halis muhabettin ziyanı yoktur.
E) İkrar verdi ikrarını güdeyim
İkrarız dilberi ya ben nideyim
9-Aşağıdakilerden hangisi 'Karagöz'ün özelliklerinden biri değildir?
A)Gölge oyunudur 'tasvir' denilen bir takım şekillerin arkadan ışıklandırılarak beyaz bir perdeye aktarılmasıyla oluşur.
B)Karagöz okumuş, Hacivat okumamış halktan biridir.C)Oyunun kurucusunun Şeyh Küsteri olduğu söylenir.
D)Tuluata dayanan Karagöz 28 oyundan oluşur.
E)Oyunun asıl kişileri 'Karagöz, Hacivat'tır.'
10-Aşağıdaki atasözlerinden hangisinde kinayeli bir söyleyiş yoktur?
A) Mum dibine ışık vermez.
B) Hamama giren terler.
C) Taşıma su ile değirmen dönmez.
D) Yuvarlanan taş yosun tutmaz.
E) Bugünün işini yarına bırakma
Bana nispet çıkmış yolun üstüne
Samur kürk giyinmiş alın üstün e
Taramış saçların belin üstüne
Bir elma yanaklı sim gerdanlıdır
11-Yukarıdaki dörtlük için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) 11’li hece ölçüsü kullanılmıştır.
B) Ulama yapılmıştır.
C) Redif kullanılmıştır.
D) Düz uyak örgüsü kullanılmıştır.
E) Zengin uyak kullanılmıştır.
12-Aşağıdakilerden hangisi masalın özelliklerinden biri değildir?
A)Olayların belli bir zamana bağlanmaması
B)miş’li geçmiş zamanla anlatılması
C)Belli bir yazarın bulunmaması
D)Milli duygularla dini inançları işlemesi
E)Eğitici nitelik taşıması
13-Edebiyatımızda, nazmı nesre yak1aştırmadaki ustalığıyla tanınmış sanatçılarımız aşağıdakilerin hangisinde birlikte verilmiştir?
A) Tevfik Fikret - Yahya Kemal Beyatlı
B) Yahya Kemal Beyatlı - Ziya Paşa
C) Ahmet Haşim - Mehmet Akif Er-soy
D) Mehmet Akif Ersoy - Tevfik Fikret
E) Ziya Paşa - Ahmet Haşim
14-Tragedya türü ile ilgili olarak aşağıda verilere bilgilerden hangisi
yanlıştır?
A) Acıklı yönü ağır basan bir tiyatro türüdür.
B) Ana karakterlerin halktan olması en önemli özelliğidir.
C) Konuları, mitolojiden ve tarihten alınır.
D) Zaman, yer ve olay birliği kuralına uyulur.
E) Klasik bir dil ve üslup anlayışıyla yazılır.
15-Halk hikâyeleriyle ilgili alarak aşağıdaki yargılarları hangisi yanlıştır?
A) Sevgi ve kahramanlık konuları işlenir.
B) Kişiler gerçek yaşamdakilere yakındır; olağanüstülükler oldukça sınırlıdır.
C) Oluştukları çağdaki sosyal yapıyı ve iç mücadeleleri yansıtır.
D) Anlatım tümüyle nesre dayalıdır.
E) Anlatıcıları okur yazar, az çok kültürlü kişilerdir.
16-Yazarın, özgürce seçtiği bir konuda iddia ve ispatlama kaygısı gütmeden düşüncelerini konuşma havası içerisinde “ben”li bir anlatımla oluşturduğu yazı türüne ne ad verilir?
A) Deneme B) Anı C) Eleştiri D) Röportaj E)Sohbet
17-Aşağıdaki sözcük dizilerinden hangisi, tümüyle halk edebiyatı ürünlerinin adlarıdır?
A) ağıt - şarkı - mani - masal tuyuğ
B) türkü - mesnevi - koşma - mersiye - atasözü
C) destan - mani - rubai masal - şarkı
D) şarkı - türkü - rubai - koçaklama - mani
E) koçaklama - türkü - mani - masal – ağıt
18-“Ben gazetedeki köşemde roman eleştirileri yapmam. Zaten bu köşenin görevi de eleştiri değildir. Amacım, okuyucuya bazı günlük sorunları tanıtmak, bu sorunlar hakkında düşüncelerimi, derinliğe inmeden, kanıtlamaya kalkmadan söylemektir. Kısa, yoğun, günübirlik yazılardır bunlar.” diyen bir sanatçının özellikle hangi türde yazdığı söylenebilir?
A) Mektup B) Fıkra C) Deneme
D) Makale E) Anı
19-Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim;
İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim.
Bu iki dizeden, şiirin bütünü ile ilgili özelliklerden hangisi kesin olarak saptanabilir?
A) Nazım biçimi
B) Kafiye düzeni
C) **çüsü
D) Konusu
E) Yazıldığı dönem
20- Türk edebiyatında Batılı roman türünün ilk örneği olarak anılan, 1859’da Fenelon’dan Divan Edebiyatının sanatlı, ağdalı anlatımıyla özet olarak dilimize çevrilen eser ve bu eserin çevirmeni aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?
A) Kamelyalı Kadın - Ahmet Mithat Efendi
B) Sefiller - Şemsettin Sami
C) Emil - Ziya Paşa
D) Telemak - Yusuf Kamil Paşa
E) Robenson Hikâyesi - Ahmet Vefik Paşa
… ,deniz edebiyatımızın ünlü hikaye ve romancısıdır.
Edebiyatımızda deniz çığırını açmış, sürgün olarak gittiği Bodrum’da deniz insanlarını, Bodrum’u ,Ege denizinin efsanelerini, Akdeniz savaşlarını, lirik bir dille anlatmıştır.
Onun eserlerinde denizle ilgili her şeyi bulmak mümkündür.
21-Bu parçada tanıtılan edebiyatçımız aşağıdakilerden hangisidir?
A) Cevat Şakir Kabaağaçlı
B) Ahmet Muhip Dıranas
C) Memduh Şevket Esendal
D) Falih Rıfkı Atay
E) Haldun Taner
I. Olaylar, bir ana olay etrafında gelişir.
II. Kişi kadrosu geniştir.
III. Kişiler ve olaylar ayrıntılarıyla ele alınır.
IV. Olmuş ya da olabilecek olayları anlatır.
V. Olaylar geniş bir zamana yayılarak anlatılır.
22-Yukarıda özellikleri verilen edebi tür aşağıdakilerden hangisidir?
A) Hikaye B) Deneme C) Roman D) Masal E) Fabl
I. O temayül o tegafül o eda
O tebessüm o tekellüm o sada
II. Kamet-i naziki bir ince fidan
Arızı hem sıfatı berg-i hazan
III. Bulunur bunda hep efrad-ı milel
Tab’-ı insana nice vere halel
IV. Dürlü dürlü derde uğratan beni
Kalb-i mail çeşm-i şahid-i bazdır.
V. Çünki yar ağyar ile dem-sazdır
Bana günde bin kez ölmek azdır.
23-Yukarıdaki beyitlerden hangisi bir “mesneviden” alınmış olamaz?
A) I B) II C)III D)IV E)V
Sıladan geliyorsunuz
Ne var ne yok bizim oralarda
Çiçek açmış mı erikler
İpek per**** pencerenin altında
24-Bu dörtlük için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A)Bir özlem dile getirilmiştir.
B)Kişileştirme sanatına başvurulmuştur.
C)**çü ve uyak yoktur.
D)Üçüncü ve dördüncü dizeler anlamca birbirini bütünlemektedir. E)Birinci dize kurallı bir cümledir.
25-Aşağıdaki dizelerden hangisinde bir “istiare” sanatı vardır?
A) Ağaçlar sonbaharda elbiselerini soyunur.
B) Nefes almak, içten içe, derin derin…
C) Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler.
D) Ürkmeden su içsinler yavaşça, susun, susun!
E) Mermer basamaklarda uçuşur beyaz tüyler.
7. sınıf Türkçe dersi Röportaj Soruları
1- Merhaba; öncelikle sizi tanımak isteriz. Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz
2- . Hobileriniz ve sizi tanımlayacak özelliklerinizi de bilmek isteriz.
3- En büyük hayaliniz ve gerçekleştirmek istediğiniz projeleriniz nelerdir?
4- Herhangi bir kişinin en favori insanı mısın? Neden?
5- Şu anda yaptığın işin dışında (hayattaki tüm işler kanuni olsaydı) ne iş yapmak isterdin?
6-Kendinde begendigin yönler nelerdir
2- . Hobileriniz ve sizi tanımlayacak özelliklerinizi de bilmek isteriz.
3- En büyük hayaliniz ve gerçekleştirmek istediğiniz projeleriniz nelerdir?
4- Herhangi bir kişinin en favori insanı mısın? Neden?
5- Şu anda yaptığın işin dışında (hayattaki tüm işler kanuni olsaydı) ne iş yapmak isterdin?
6-Kendinde begendigin yönler nelerdir
12. sınıf türk edebiyatı ders kitabı 73. sayfa cevapları
sayfa 73:::
soru1::ölçü redif kafiye ahenk unsurları bakımından zayıftır.
soru2:::imgelere yer verilmemiştir.
soru3:::mısralar birbiriyle ilişkilidir çünkü temanın bir bütün olması için bu gereklidir.
soru1::ölçü redif kafiye ahenk unsurları bakımından zayıftır.
soru2:::imgelere yer verilmemiştir.
soru3:::mısralar birbiriyle ilişkilidir çünkü temanın bir bütün olması için bu gereklidir.
10. sınıf psikoloji dersi 3.ÜNİTE GÜDÜLENME (MOTİVASYON) konu anlatımı
3.ÜNİTE
GÜDÜLENME (MOTİVASYON)
İnsanların toplum halinde yaşamalarının en önemli nedeni hiç şüphesiz, ihtiyaçlarını tek başına karşılayamamalarındandır. Organizma çevreyle sürekli bir etkileşim halindedir. Ve bu etkileşimin temelinde ihtiyaçları gidermek en önemli hedeftir. İhtiyaçların giderilmesi durumunda yeni yeni ihtiyaçlar ortaya çıkacak ve durum sürekli ( ölüme kadar) böyle devam edecektir.
İhtiyaç (Gereksinim): Organizmanın varlığını sürdürebilmesi, gelişmesi ve uyum sağlamsı sürecinde ortaya çıkan eksikliklerdir. İhtiyaçlar fiziksel, psikolojik ve ekonomik olabilir.
Dürtü : Organizmanın ekinliğini artıran fizyolojik ihtiyaçlara denir. İhtiyacın ortaya çıkması durumunda birey gergindir. Acıktığımızdaki gerginliğin nedeni de budur.
Güdü ( Motiv) : Organizmanın ihtiyaçlarını gidermedeki istek halidir.
Güdülenme: İç veya dış uyarıcılar karşısında harekete hazır hale gelip davranışta bulunmaktır. Örneğin, bir evin içinde gömülü altın olduğunu öğrenen bir bireyin altına sahip olma isteği güdüyü, altını bulma çabası (hiç dinlenmeden sürekli kazma) güdülenmeyi ifade eder.
Güdüler 3’ e ayrılır.
1.Fizyolojik Güdüoğuştan gelen, organizma için hayati önem taşıyan , yaşamını devam ettirebilmesi için gerekli olan güdülerdir. Birincil güdüler de denir. Açlık , susuzluk,cinsellik fizyolojik güdülere örnek verilebilir.
2.Sosyal Güdü:Sonradan öğrenilen, başka bireylerle ilgili olan , kendini gerçekleştirebilmeyi sağlayan güdülerdir. Başarı , güvenlik, beğenilme, ait olma gibi unsurlar sosyal güdülere örnek olarak verilebilir.
Not:Bazı durumlarda sosyal güdüler fizyolojik güdülerin önüne geçebilir. Örneğin ; namus, vatan sevgisi gibi yüksek değerler söz konusu olduğunda bu güdüler fizyolojik güdülerden daha baskın gelebilir.
3.İçgüdüler : Temeli doğuştan gelen, daha çok hayvanlarda görülen, davranışın niçin yapıldığı organizmanın kendisi tarafından da bilinmeyen bir güdü türüdür. Örneğin ; örümceğin ağ örmesi , kuşların her yıl sıcak yerlere göç etmesi.
GÜDÜLENME (MOTİVASYON)
İnsanların toplum halinde yaşamalarının en önemli nedeni hiç şüphesiz, ihtiyaçlarını tek başına karşılayamamalarındandır. Organizma çevreyle sürekli bir etkileşim halindedir. Ve bu etkileşimin temelinde ihtiyaçları gidermek en önemli hedeftir. İhtiyaçların giderilmesi durumunda yeni yeni ihtiyaçlar ortaya çıkacak ve durum sürekli ( ölüme kadar) böyle devam edecektir.
İhtiyaç (Gereksinim): Organizmanın varlığını sürdürebilmesi, gelişmesi ve uyum sağlamsı sürecinde ortaya çıkan eksikliklerdir. İhtiyaçlar fiziksel, psikolojik ve ekonomik olabilir.
Dürtü : Organizmanın ekinliğini artıran fizyolojik ihtiyaçlara denir. İhtiyacın ortaya çıkması durumunda birey gergindir. Acıktığımızdaki gerginliğin nedeni de budur.
Güdü ( Motiv) : Organizmanın ihtiyaçlarını gidermedeki istek halidir.
Güdülenme: İç veya dış uyarıcılar karşısında harekete hazır hale gelip davranışta bulunmaktır. Örneğin, bir evin içinde gömülü altın olduğunu öğrenen bir bireyin altına sahip olma isteği güdüyü, altını bulma çabası (hiç dinlenmeden sürekli kazma) güdülenmeyi ifade eder.
Güdüler 3’ e ayrılır.
1.Fizyolojik Güdüoğuştan gelen, organizma için hayati önem taşıyan , yaşamını devam ettirebilmesi için gerekli olan güdülerdir. Birincil güdüler de denir. Açlık , susuzluk,cinsellik fizyolojik güdülere örnek verilebilir.
2.Sosyal Güdü:Sonradan öğrenilen, başka bireylerle ilgili olan , kendini gerçekleştirebilmeyi sağlayan güdülerdir. Başarı , güvenlik, beğenilme, ait olma gibi unsurlar sosyal güdülere örnek olarak verilebilir.
Not:Bazı durumlarda sosyal güdüler fizyolojik güdülerin önüne geçebilir. Örneğin ; namus, vatan sevgisi gibi yüksek değerler söz konusu olduğunda bu güdüler fizyolojik güdülerden daha baskın gelebilir.
3.İçgüdüler : Temeli doğuştan gelen, daha çok hayvanlarda görülen, davranışın niçin yapıldığı organizmanın kendisi tarafından da bilinmeyen bir güdü türüdür. Örneğin ; örümceğin ağ örmesi , kuşların her yıl sıcak yerlere göç etmesi.
10. sınıf matematik POLİNOM KATSAYILAR TOPLAMI konu anlatımı ve çözümlü örnekler
POLİNOM KATSAYILAR TOPLAMI
P(x) = anxn + an-1xn-1 + ... + a1x + a0 polinomunda x = 1 yerine yazılırsa
P(1) = an + an-1 + ... + a1 + a0 katsayılar toplamı bulunur.
P(x) polinomunda x = 0 yerine yazılırsa sabit terimi bulunur.
Örnek
P(x) = 2x4 + 5x3 – 3x2 + x – 1 polinomunun katsayıları toplamını bulunuz.
Çözüm
P(x) de x = 1 ‘i yerine yazalım.
P(1) = 2.14 + 5.13 – 3.12 + 1-1
= 2 + 5 – 3 + 1 – 1 = 4 bulunur.
P(x) = anxn + an-1xn-1 + ... + a1x + a0 polinomunda x = 1 yerine yazılırsa
P(1) = an + an-1 + ... + a1 + a0 katsayılar toplamı bulunur.
P(x) polinomunda x = 0 yerine yazılırsa sabit terimi bulunur.
Örnek
P(x) = 2x4 + 5x3 – 3x2 + x – 1 polinomunun katsayıları toplamını bulunuz.
Çözüm
P(x) de x = 1 ‘i yerine yazalım.
P(1) = 2.14 + 5.13 – 3.12 + 1-1
= 2 + 5 – 3 + 1 – 1 = 4 bulunur.
13 Eylül 2013 Cuma
9. sınıf biyoloji ders kitabı 115. sayfa cevapları
115. sayfa
dogru/yanlış
1.D
2.Y
3.Y
4.D
5.D
6.D
7.Y
8.Y
9.Y
10.D
Boşluk doldurma
1.DNA
2.organik,fotosentez
3.zar,sitoplazma ve çekirdek
4.inorganik,organik
5.prokaryot
6.dehidrasyon
7.yapı,hidroliz
dogru/yanlış
1.D
2.Y
3.Y
4.D
5.D
6.D
7.Y
8.Y
9.Y
10.D
Boşluk doldurma
1.DNA
2.organik,fotosentez
3.zar,sitoplazma ve çekirdek
4.inorganik,organik
5.prokaryot
6.dehidrasyon
7.yapı,hidroliz
11. sınıf coğrafya kitabı EKOSİSTEMLERDE ENERJİ AKIŞI VE MADDE DÖNGÜLERİ
EKOSİSTEMLERDE ENERJİ AKIŞI VE MADDE DÖNGÜLERİ
Ekosistem, birbiriyle ilişkili canlı ve cansız unsurlardan oluşur. Ekosistem, bu unsurlar arsındaki madde ve enerji dolaşımı ile kendini besler ve yeniler. Madde döngüsü ve enerji dolaşımı ile hava,su,toprak,bitkiler ve diğer canlılar arasında sürekli bir alış veriş olur.Bu alış veriş yeryüzünün doğal zenginliklerinin tekrar tekrar kullanılabilmesine ve yaşamın sürmesine olanak sağlar.
BESİN ZİNCİRİ
Ekosistemdeki enerjinin birincil kaynağı güneştir. Dünyadaki tüm canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için enerjiye ihtiyaç duyarlar. Canlılar arası ilişkinin temelinde beslenme bulunur. Ekosistemdeki madde ve enerji nakli organizmalar arasında görülen besin zinciri yoluyla olur.
Besin zinciri ekosistemdeki canlılardan birinin diğerini besin olarak alması sonucu oluşan bir zincirleme olaydır. Üretici ve tüketici canlılar arasında bir zincirin halkaları şeklindeki beslenme ilişkisine besin zinciri denir. Bütün canlıların kullandığı enerjinin temel kaynağı güneş enerjisi olup besin zinciri bu enerjinin canlıdan canlıya aktarılmasını sağlar. Bitkiler tarafından üretilen enerji önce ot oburlara oradan da etoburlara geçer. Doğada var olan enerji, beslenme ilişkileri ve diğer ekolojik ilişkilerle, biçim ve yer değiştirerek sürekli yenilenir, asla kaybolmaz. Besin zincirleri fotosentez yapılmasıyla başlar ve artıkların çürütülmesiyle biter
1. halka – Üreticiler--(Fotosentezle organik besin üretirler, güneş enerjisini ilk olarak kullanırlar.)
2. halka – Otçullar--(Üreticilerin depoladığı enerjiyi birinci derece tüketici olarak kullanırlar.)
3. halka – Etçiller--(Üreticilerin depoladığı enerjiyi ikinci derece tüketici olarak kullanırlar.)
4. halka – Yırtıcılar-- Üreticilerin depoladığı enerjiyi üçüncü derece tüketici olarak kullanırlar.)
5. halka – Çürükçüller- Ölmüş bitki ve hayvan artıklarının yapısındaki organik maddeleri parçalayarak toprağa karışmasını sağlayan canlılara indirgeyici (ayrıştırıcı) denir. ( Ölen canlıları ve kalıntılarını ayrıştırarak beslenirler. Artan besin ve enerjinin fazlası, toprakta birikerek fosil yakıtların oluşmasına neden olur.)
Ekosistem, birbiriyle ilişkili canlı ve cansız unsurlardan oluşur. Ekosistem, bu unsurlar arsındaki madde ve enerji dolaşımı ile kendini besler ve yeniler. Madde döngüsü ve enerji dolaşımı ile hava,su,toprak,bitkiler ve diğer canlılar arasında sürekli bir alış veriş olur.Bu alış veriş yeryüzünün doğal zenginliklerinin tekrar tekrar kullanılabilmesine ve yaşamın sürmesine olanak sağlar.
BESİN ZİNCİRİ
Ekosistemdeki enerjinin birincil kaynağı güneştir. Dünyadaki tüm canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için enerjiye ihtiyaç duyarlar. Canlılar arası ilişkinin temelinde beslenme bulunur. Ekosistemdeki madde ve enerji nakli organizmalar arasında görülen besin zinciri yoluyla olur.
Besin zinciri ekosistemdeki canlılardan birinin diğerini besin olarak alması sonucu oluşan bir zincirleme olaydır. Üretici ve tüketici canlılar arasında bir zincirin halkaları şeklindeki beslenme ilişkisine besin zinciri denir. Bütün canlıların kullandığı enerjinin temel kaynağı güneş enerjisi olup besin zinciri bu enerjinin canlıdan canlıya aktarılmasını sağlar. Bitkiler tarafından üretilen enerji önce ot oburlara oradan da etoburlara geçer. Doğada var olan enerji, beslenme ilişkileri ve diğer ekolojik ilişkilerle, biçim ve yer değiştirerek sürekli yenilenir, asla kaybolmaz. Besin zincirleri fotosentez yapılmasıyla başlar ve artıkların çürütülmesiyle biter
1. halka – Üreticiler--(Fotosentezle organik besin üretirler, güneş enerjisini ilk olarak kullanırlar.)
2. halka – Otçullar--(Üreticilerin depoladığı enerjiyi birinci derece tüketici olarak kullanırlar.)
3. halka – Etçiller--(Üreticilerin depoladığı enerjiyi ikinci derece tüketici olarak kullanırlar.)
4. halka – Yırtıcılar-- Üreticilerin depoladığı enerjiyi üçüncü derece tüketici olarak kullanırlar.)
5. halka – Çürükçüller- Ölmüş bitki ve hayvan artıklarının yapısındaki organik maddeleri parçalayarak toprağa karışmasını sağlayan canlılara indirgeyici (ayrıştırıcı) denir. ( Ölen canlıları ve kalıntılarını ayrıştırarak beslenirler. Artan besin ve enerjinin fazlası, toprakta birikerek fosil yakıtların oluşmasına neden olur.)
9. sınıf din kültürü dersi Monoteizm nedir?
Tanrının dünyadan ayrı ve tek olduğuna inanma. En büyük tektanrıcı sistemler MuseviliK, Hıristiyanlık ve İslam olmakla birlikte pek çok dinde tektanrıcı öğelere rastlanır.
Tek tanrıcılığa dayalı bu üç dinde tanrı, birlik ve yalınlık(ezeli varlık olarak tanrı) özelliklerini taşır. Ayrıca sadakatin ve güvenirliğin ifadesidir.
Panteizm’deki tanrı anlayışından farklı olarak tektanrılıktaki tanrının kendi kişiselliği vardır. Kendi iradesiyle hem doğal hem de tinsel dünyalar yaratmıştır. Tanrı aynı zamanda en yüksek iyiliğin kaynağıdır.
İbranice kutsal metinler, İsrailoğullarının öbür tanrıların varlığını yadsımaksızın bir tanrıya tapmış olduğunu gösterir. Hıristiyanlık’ta ise üçlü baba, oğul, kutsal ruh üçlemesi vardır. Bunlar bu iki dini tektanrıcılıktan uzaklaştırmaktadır.
Tektanrıcılık Hıristiyanlıkta ve Yahudilikte İslam’da olduğu kadar vurgulanmaz. İslam inancına göre Allah birdir, varlığının başlangıcı ve sonu yoktur, yaratılmış şeylerin hiç birine benzemez.
Tek tanrıcılığa dayalı bu üç dinde tanrı, birlik ve yalınlık(ezeli varlık olarak tanrı) özelliklerini taşır. Ayrıca sadakatin ve güvenirliğin ifadesidir.
Panteizm’deki tanrı anlayışından farklı olarak tektanrılıktaki tanrının kendi kişiselliği vardır. Kendi iradesiyle hem doğal hem de tinsel dünyalar yaratmıştır. Tanrı aynı zamanda en yüksek iyiliğin kaynağıdır.
İbranice kutsal metinler, İsrailoğullarının öbür tanrıların varlığını yadsımaksızın bir tanrıya tapmış olduğunu gösterir. Hıristiyanlık’ta ise üçlü baba, oğul, kutsal ruh üçlemesi vardır. Bunlar bu iki dini tektanrıcılıktan uzaklaştırmaktadır.
Tektanrıcılık Hıristiyanlıkta ve Yahudilikte İslam’da olduğu kadar vurgulanmaz. İslam inancına göre Allah birdir, varlığının başlangıcı ve sonu yoktur, yaratılmış şeylerin hiç birine benzemez.
10. sınıf türk edebiyatı ders kitabı 79. sayfa cevapları
sayfa 79
.6a)
Benzetme= Kan suya benzetilmiş.
Aşık kendini muma benzetiyor.
Eğretileme=acep şol kafirin imanı yok mu
Zıtlık =Ağlamak Gülmek, Dert Derman
Soru Sorma=Son mısralarda soru sormaktadır.
b)
mum=aşık
kafir=maşuk(aşık olunan kişi)
gamze=sevgilinin yan bakışı
peykan=ok
7.soru
aşk acısı,özlem,ümitsizlik,hüzün,çaresizlik
8.soru
divan edebiyatının ilk temsilcilerindendir
edebi sanatlara yer vermiştir
dili sanatlıdır
tasavvuf etkisi görülmez
.6a)
Benzetme= Kan suya benzetilmiş.
Aşık kendini muma benzetiyor.
Eğretileme=acep şol kafirin imanı yok mu
Zıtlık =Ağlamak Gülmek, Dert Derman
Soru Sorma=Son mısralarda soru sormaktadır.
b)
mum=aşık
kafir=maşuk(aşık olunan kişi)
gamze=sevgilinin yan bakışı
peykan=ok
7.soru
aşk acısı,özlem,ümitsizlik,hüzün,çaresizlik
8.soru
divan edebiyatının ilk temsilcilerindendir
edebi sanatlara yer vermiştir
dili sanatlıdır
tasavvuf etkisi görülmez
9. sınıf din kültürü dersi Hz.Muhammed'in Soyu (Nesebi)
Soyu (Nesebi)
Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.s.)'in babası, Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah; annesi ise Vehb'in kızı Âmine'dir. Babası Abdullah, Kureyş Kabîlesinin Hâşimoğulları kolundan, annesi Âmine ise Zühreoğulları kolundandır. Her ikisinin soyu, bir kaç göbek yukarıda, "Kilâb"da birleşmektedir. Her ikisi de Mekke'lidir.
Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, Hz. İbrâhim'in büyük oğlu Hz. İsmâil'in neslindendir. Soyu Adnân'a kadar kesintisiz bellidir.
Hz. Muhammed (s.a.s.)'in doğumundan iki ay kadar önce babası Abdullah, Suriye seyâhatinden dönerken Yesrib (Medine)'de hastalanarak 25 yaşında vefât etmiş ve orada defnedilmişti.
Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.s.)'in babası, Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah; annesi ise Vehb'in kızı Âmine'dir. Babası Abdullah, Kureyş Kabîlesinin Hâşimoğulları kolundan, annesi Âmine ise Zühreoğulları kolundandır. Her ikisinin soyu, bir kaç göbek yukarıda, "Kilâb"da birleşmektedir. Her ikisi de Mekke'lidir.
Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, Hz. İbrâhim'in büyük oğlu Hz. İsmâil'in neslindendir. Soyu Adnân'a kadar kesintisiz bellidir.
Hz. Muhammed (s.a.s.)'in doğumundan iki ay kadar önce babası Abdullah, Suriye seyâhatinden dönerken Yesrib (Medine)'de hastalanarak 25 yaşında vefât etmiş ve orada defnedilmişti.
10. sınıf türk edebiyatı ders kitabı 81. ve 83. sayfa cevapları
S.81
benzerlikler: her ikisinde de hece ölçüsü kullanılmıştır. dinsel konular tabiat ve doğa güzelliği aşk gibi konular işlenmiştir.
farklılıklar:i.ö.nazım birimi dörtlük.i.s.nazım birimi beyittir.i.ö.yarım kafiye kullanılır.i.s.tam kafiye redif kullanılır.i.ö.hece ölçüsüyle yazılır.i.s.aruz ölçüsüyle yazlır.i.ö.dil sadedir türkçedir.i.s.arapça ve farsça kelimeler kullanılır.sanatlı bir dil kullanılır.
S.83 Tablo
vahdet-i vücüd=varlık tektir….
insan-ı kamil=nefis……..
fenafillah=nefsin aruzlarından…
masiva=allah dışında..
2=e
3=d
4=d,d,d,y
5=c
6=insan-ı kamil , tekke dergah , ilahi aşk , mürit derviş
7=tekke dergah , allah, ilahi aşk şarabı sunan mürşit , nefsiöldürmek için yapılan zühd terbiye
8=e
benzerlikler: her ikisinde de hece ölçüsü kullanılmıştır. dinsel konular tabiat ve doğa güzelliği aşk gibi konular işlenmiştir.
farklılıklar:i.ö.nazım birimi dörtlük.i.s.nazım birimi beyittir.i.ö.yarım kafiye kullanılır.i.s.tam kafiye redif kullanılır.i.ö.hece ölçüsüyle yazılır.i.s.aruz ölçüsüyle yazlır.i.ö.dil sadedir türkçedir.i.s.arapça ve farsça kelimeler kullanılır.sanatlı bir dil kullanılır.
S.83 Tablo
vahdet-i vücüd=varlık tektir….
insan-ı kamil=nefis……..
fenafillah=nefsin aruzlarından…
masiva=allah dışında..
2=e
3=d
4=d,d,d,y
5=c
6=insan-ı kamil , tekke dergah , ilahi aşk , mürit derviş
7=tekke dergah , allah, ilahi aşk şarabı sunan mürşit , nefsiöldürmek için yapılan zühd terbiye
8=e
11. sınıf türk edebiyatı ders kitabı 192. sayfa cevapları
Sayfa 192:
7)yazar anlatımda, tasvirde ve tahlilde , dile sözcükleri kendi anlamları dışında kullanıp, mecaz ve benzetmeler yeni değerler yüklemektedir.
8)hakkı süküt adlı hikaye yazıldığı dönemdeki fabrika ve işçi manzarasını sergilemektedir.
9)Metinde anlatılanlar aradan geçen zaman rağmen aynı şekilde yaşanabilcek olaylar olarak karşımıza çıkmaktadır.
10)Hakkı sükut adlı hikaye olaylar üzerine kurulu olması , durum hikayesine göre daha uzun bir zamanda yaşanması,kişi kadrosunun kalabalıklığı nedeniye maupassant tarzı hikayeye örnektir.
11) google dan aratınız bizi yormayınız :)
12)-
Anlama Ve Yorumlama :
1)Milli Edebiyat dönemi hikayelerinde milli ve toplumsal konular,sade bir dille ve mauppassant tarzı hikaye çeşidiyle kaleme alınmıştır.
2)servetifunun dönemi hikayesinde işlenen bireysel temalar,milli edebiyat döneminde yerini konuşma dili ve halk söyleyişlerinin yer aldığı sade bir dile bırakmıştır.Milli edebiyat dönemi hikayeleri tarihi bir işlevede sahiptir
Ö.lçme Ve değerlendirme:
1)-realizm
-refik halit karay
-memleket hakiayeleri
2)D
3)E
7)yazar anlatımda, tasvirde ve tahlilde , dile sözcükleri kendi anlamları dışında kullanıp, mecaz ve benzetmeler yeni değerler yüklemektedir.
8)hakkı süküt adlı hikaye yazıldığı dönemdeki fabrika ve işçi manzarasını sergilemektedir.
9)Metinde anlatılanlar aradan geçen zaman rağmen aynı şekilde yaşanabilcek olaylar olarak karşımıza çıkmaktadır.
10)Hakkı sükut adlı hikaye olaylar üzerine kurulu olması , durum hikayesine göre daha uzun bir zamanda yaşanması,kişi kadrosunun kalabalıklığı nedeniye maupassant tarzı hikayeye örnektir.
11) google dan aratınız bizi yormayınız :)
12)-
Anlama Ve Yorumlama :
1)Milli Edebiyat dönemi hikayelerinde milli ve toplumsal konular,sade bir dille ve mauppassant tarzı hikaye çeşidiyle kaleme alınmıştır.
2)servetifunun dönemi hikayesinde işlenen bireysel temalar,milli edebiyat döneminde yerini konuşma dili ve halk söyleyişlerinin yer aldığı sade bir dile bırakmıştır.Milli edebiyat dönemi hikayeleri tarihi bir işlevede sahiptir
Ö.lçme Ve değerlendirme:
1)-realizm
-refik halit karay
-memleket hakiayeleri
2)D
3)E
10. sınıf matematik polinomlar konu anlatımı ve çözümlü örnekler
P O L İ N O M
Polinomlarla İlgili Temel Kavramlar:
a0, a1, a2, ....an-1, an R ve n N olmak üzere, P(x) = an xn + an-1 xn-1 + .... + a1 x + a0 şeklindeki ifadelere x değişkenine bağlı, reel katsayılı n’inci dereceden bir polinom denir.
1. an xn, an-1 xn-1, ...., ak xk, ....., ayx, a0 ifadelerinin her birine P(x) polinomunun terimleri denir.
2. an, an-1, ...., ak, ...., ay, a0 reel sayılarına, polinomun terimlerinin katsayıları denir.
3. P(x) polinomunda anxn terimindeki en büyük n sayısına polinomun derecesi denir ve [P(x)]=n şeklinde gösterilir.
4. Derecesi en büyük olan anxn terimindeki an reel sayısına polinomun katsayısı, a0 sabitine ise polinomun sabit terimi denir.
5. P(x) polinomu, terimlerin azalan derecelerine göre,
P(x) = anxn + an-1xn-1 + .... + a1x + a0 şeklinde veya P(x) polinomu terimlerin artan derecelerine göre,
P(x) = a0 + a1x + a2x2 + .... + an-1xn-1 + anxn biçiminde sıralanır.
6. Katsayıları reel sayılardan oluşan polinoma “Reel Katsayılı Polinom” denir ve reel katsayılı polinomlar kümesi R[x] ile gösterilir.
Örnek:
P(x) = 2x5-3/n +xn-2 + 4 ifadesinin bir polinom olması için n N kaç olmalıdır?
Çözüm:
5-3/n ifadesinin bir doğal sayı olması gerekir bunun için n yerine verilecek sayının 3’ün bölenleri olmalıdır.
3’ün bölenleri ise n = 1, n = 3, n = -1, n = -3 Ayrıca n-2 0 den n 2 olması gerekir. O halde bu iki şartı da gerçekleyen n = 3 sayısıdır. Buna göre, P(x) polinomu
P(x) = 2x5-3/3 + x3-2 + 4
P(x) = 2x4 + x + 4 dür.
Polinomlarla İlgili Temel Kavramlar:
a0, a1, a2, ....an-1, an R ve n N olmak üzere, P(x) = an xn + an-1 xn-1 + .... + a1 x + a0 şeklindeki ifadelere x değişkenine bağlı, reel katsayılı n’inci dereceden bir polinom denir.
1. an xn, an-1 xn-1, ...., ak xk, ....., ayx, a0 ifadelerinin her birine P(x) polinomunun terimleri denir.
2. an, an-1, ...., ak, ...., ay, a0 reel sayılarına, polinomun terimlerinin katsayıları denir.
3. P(x) polinomunda anxn terimindeki en büyük n sayısına polinomun derecesi denir ve [P(x)]=n şeklinde gösterilir.
4. Derecesi en büyük olan anxn terimindeki an reel sayısına polinomun katsayısı, a0 sabitine ise polinomun sabit terimi denir.
5. P(x) polinomu, terimlerin azalan derecelerine göre,
P(x) = anxn + an-1xn-1 + .... + a1x + a0 şeklinde veya P(x) polinomu terimlerin artan derecelerine göre,
P(x) = a0 + a1x + a2x2 + .... + an-1xn-1 + anxn biçiminde sıralanır.
6. Katsayıları reel sayılardan oluşan polinoma “Reel Katsayılı Polinom” denir ve reel katsayılı polinomlar kümesi R[x] ile gösterilir.
Örnek:
P(x) = 2x5-3/n +xn-2 + 4 ifadesinin bir polinom olması için n N kaç olmalıdır?
Çözüm:
5-3/n ifadesinin bir doğal sayı olması gerekir bunun için n yerine verilecek sayının 3’ün bölenleri olmalıdır.
3’ün bölenleri ise n = 1, n = 3, n = -1, n = -3 Ayrıca n-2 0 den n 2 olması gerekir. O halde bu iki şartı da gerçekleyen n = 3 sayısıdır. Buna göre, P(x) polinomu
P(x) = 2x5-3/3 + x3-2 + 4
P(x) = 2x4 + x + 4 dür.
7. sınıf Türkçe dersi Atatürk'ün Türk Diline Verdiği Önem
Atatürk ‘ün Türk Diline Verdiği Önem
Sözlük, bir dilin temel malzemesini yani söz varlığını toplayan ve koruyan bir hazinedir. Bir anlamda sözlükler, bir dilin iyi işlenmişliğinin göstergesidir, belgesidir. Kısacası bir dilin olgunluğu, iyi işlenmişliği ve zenginliği o dilin sözlüklerinde yansır.
Bu noktada “söz varlığı” üzerinde de bir parça durmak istiyorum. Bu terim, Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlük’ünde şöyle tanımlanmış:
“Bir dildeki sözlerin bütünü, söz hazinesi, söz dağarcığı, vokabüler, kelime hazinesi.”
Bir dildeki sözlerin bütünü, söz hazinesi veya söz dağarcığı nedir? Onu da şöyle açıklayabiliriz: Bir dildeki kelime, deyim, terim, atasözü, argo ve özel kullanımlardan oluşan yazım ve anlatım bütünlüğüne “söz varlığı” diyebiliyoruz.
Ayrıca özel kullanımdan da mecazî anlamlar ile halk deyişlerini anladığımızı vurgulamak isterim.
Bu konuda benim Türk Dili dergisinde (S.517, Ocak 1995, S. 568, Nisan 1999) pek çok yazım var ve son baskı Türkçe Sözlük’ün ön sözünde de ayrıntılı açıklamalar bulunmaktadır. Bundan dolayı bu konudu fazla ayrıntıya girmek istemiyorum.
Bu ölçüler ve ölçütler çerçevesinde Türkçede bugüne kadar yapılan sözlüklere baktığımızda ne yazık ki olumlu bir değerlendirme yapamayacağımız gerçeği ile yüz yüze geliyoruz. Yani sözlükçülüğümüz, gene ne yazık ki diyorum, bilimsel ölçütler çerçevesinde, istenilen düzeyde değildir.
Türk Dil Kurumu‘nda başkanı bulunduğum Sözlük Bilim ve Uygulama Kolunda son yıllarda çok olumlu ve hızlı adımlar atılmış ve atılmaktadır. Nitekim Türkçe Sözlük’ün son baskısı (1999) söz varlığı bakımından bir hayli zenginleşmiş olmakla beraber henüz arzuladığımız düzeyde değildir; bu konudaki çalışmalarımız hızla sürdürülmektedir.
Türk Dil Kurumu‘nda Türkçe sözlük çalışmaları yanında öteki sözlük türleri ve ihmal edilmemektedir. Söz gelişi Okul Sözlüğü, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, Türkçe‘de Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü, Lehçeler Sözlükleri, Türkiye Türkçesi’nin Tarihsel Sözlüğü ilk akla geliveren sözlük türleridir.
Bunların yanında bir de yazarlar ve şairlerin sözlükleri de zaman zaman gündeme gelmektedir. Söz gelişi Ömer Seyfettin Sözlüğü, Tevfik Fikret’in Sözlüğü, Yahya Kemal’in Sözlüğü gibi. Ancak, biz bu çizgide önceliği Atatürk‘ün söz varlığını içine alacak “Atatürk Sözlüğü” ne öncelik vermeyi uygun bulduk.
Bilindiği üzere ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, bir fikir adamı, bir komutan ve Cumhuriyetten sonra da bir devlet adamı olarak pek çok sahada görüş ve düşüncelerini dile getirmekten, hatta bu fikirleri çevresi ile tartışmaktan geri kalmamıştır. Bunun en çarpıcı örnekleri hatıralarıdır, Nutuk’tur, Söylev ve Demeçleri’dir.
Biz, onun bu eserlerindeki zengin ve derin söz varlığını, yukarıda ana çizgilerini vermeye çalıştığım sözlük hazırlama ilkeleri çerçevesinde ve de yönteminde bir araya getirmeyi ve adına da “Atatürk Sözlüğü” demeyi uygun bulduk.
Bu sözlüğü oluşturacak temel malzemeyi de şöyle sıralayabilirim:
1) Nutuk
2) Atatürk‘ün Söylev ve Demeçleri I, II, II
3) Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler (Afet İnan)
4) Medenî Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk‘ün El Yazıları
5) Geometri Kitabı
6) Atatürk‘ün Tamim, Telgraf ve Beyan-nâmeleri (Nimet Arsan)
7) Atatürk‘ün Özel Mektupları (Sadi Borak)
8) Atatürk‘ün Toplanmamış Telgrafları (Utkan Kocatürk)
9) Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri I ve II
10) Atatürk‘ün Hatıra Defteri (Şükrü Tezel)
Bunlar ve başka belgelerde geçen söz varlıkları, Atatürk‘ün dilinden ve kaleminden çıktığı bizimde, bozulmadan sözlükte yerini alacaktır. Bu sözler, tek kelime ise önce yalın anlamı, sonra mecazî anlam ve ardından terim ile argo biçimi dikkate alınarak düzenlenecek. Yani kelime, madde başı olarak yerini alacak; anlam farklılıkları numaralandırılacak, sonra da o madde başı kelimenin oluşturduğu deyim ve atasözleri ile birleşik kelimeler madde içinde yer alacaktır.
Bu yöntem ve düzen çerçevesinde, Atatürk‘ün kullandığı sözlerin biçimi korunacak, bunu belgelemek içinde sözlerin içinde bulunduğu cümle, tanık olarak açıklamalardan sonra gösterilecektir.
“Atatürk Sözlüğü” çalışması Türk Dil Kurumu’nda, Sözlük Bilim ve Uygulama Kolunda sürdürülmektedir. Bugüne kadar Nutuk, bilgisayar ort***** yüklenmiş durumdadır. Sonra, sırası ile öteki belgeler bilgisayarda oluşturulan veri tabanına yüklenecek; bu yükleme işlemi tamamlandıktan sonra sözlük hazırlama ilkeleri çerçevesinde Atatürk Sözlüğü meydana getirilmiş olunacaktır.
Biz, bugüne kadar değişik sanatçıların ve eserlerin söz varlığını tespit etme denemesinde bulunduk. Söz gelişi bu çalışmalar çerçevesinde Yahya Kemal’in 3.500 söz varlığının olduğunu tespit ettik. Yöresel dil kullanan yazarlarda bu sayı oldukça yüksek çıkıyor. Nitekim bu yolda Yaşar Kemal’in sözlüğü yapıldı. Benzer çalışmalar ise sürdürülmektedir.
Ancak, Atatürk‘ün söz varlığının tespiti bugüne kadar gündeme gelmemişti. Biz bu bilgi şöleni vesilesiyle -biz sempozyuma artık “bilgi şöleni” diyoruz- Atatürk Sözlüğü çalışmasını hem duyuyoruz hem de müj****yoruz. Böylece ulu önder Atatürk‘ün dile verdiği önem, kullandığı söz varlığı ile belgelenmiş olacaktır
Sözlük, bir dilin temel malzemesini yani söz varlığını toplayan ve koruyan bir hazinedir. Bir anlamda sözlükler, bir dilin iyi işlenmişliğinin göstergesidir, belgesidir. Kısacası bir dilin olgunluğu, iyi işlenmişliği ve zenginliği o dilin sözlüklerinde yansır.
Bu noktada “söz varlığı” üzerinde de bir parça durmak istiyorum. Bu terim, Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlük’ünde şöyle tanımlanmış:
“Bir dildeki sözlerin bütünü, söz hazinesi, söz dağarcığı, vokabüler, kelime hazinesi.”
Bir dildeki sözlerin bütünü, söz hazinesi veya söz dağarcığı nedir? Onu da şöyle açıklayabiliriz: Bir dildeki kelime, deyim, terim, atasözü, argo ve özel kullanımlardan oluşan yazım ve anlatım bütünlüğüne “söz varlığı” diyebiliyoruz.
Ayrıca özel kullanımdan da mecazî anlamlar ile halk deyişlerini anladığımızı vurgulamak isterim.
Bu konuda benim Türk Dili dergisinde (S.517, Ocak 1995, S. 568, Nisan 1999) pek çok yazım var ve son baskı Türkçe Sözlük’ün ön sözünde de ayrıntılı açıklamalar bulunmaktadır. Bundan dolayı bu konudu fazla ayrıntıya girmek istemiyorum.
Bu ölçüler ve ölçütler çerçevesinde Türkçede bugüne kadar yapılan sözlüklere baktığımızda ne yazık ki olumlu bir değerlendirme yapamayacağımız gerçeği ile yüz yüze geliyoruz. Yani sözlükçülüğümüz, gene ne yazık ki diyorum, bilimsel ölçütler çerçevesinde, istenilen düzeyde değildir.
Türk Dil Kurumu‘nda başkanı bulunduğum Sözlük Bilim ve Uygulama Kolunda son yıllarda çok olumlu ve hızlı adımlar atılmış ve atılmaktadır. Nitekim Türkçe Sözlük’ün son baskısı (1999) söz varlığı bakımından bir hayli zenginleşmiş olmakla beraber henüz arzuladığımız düzeyde değildir; bu konudaki çalışmalarımız hızla sürdürülmektedir.
Türk Dil Kurumu‘nda Türkçe sözlük çalışmaları yanında öteki sözlük türleri ve ihmal edilmemektedir. Söz gelişi Okul Sözlüğü, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, Türkçe‘de Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü, Lehçeler Sözlükleri, Türkiye Türkçesi’nin Tarihsel Sözlüğü ilk akla geliveren sözlük türleridir.
Bunların yanında bir de yazarlar ve şairlerin sözlükleri de zaman zaman gündeme gelmektedir. Söz gelişi Ömer Seyfettin Sözlüğü, Tevfik Fikret’in Sözlüğü, Yahya Kemal’in Sözlüğü gibi. Ancak, biz bu çizgide önceliği Atatürk‘ün söz varlığını içine alacak “Atatürk Sözlüğü” ne öncelik vermeyi uygun bulduk.
Bilindiği üzere ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, bir fikir adamı, bir komutan ve Cumhuriyetten sonra da bir devlet adamı olarak pek çok sahada görüş ve düşüncelerini dile getirmekten, hatta bu fikirleri çevresi ile tartışmaktan geri kalmamıştır. Bunun en çarpıcı örnekleri hatıralarıdır, Nutuk’tur, Söylev ve Demeçleri’dir.
Biz, onun bu eserlerindeki zengin ve derin söz varlığını, yukarıda ana çizgilerini vermeye çalıştığım sözlük hazırlama ilkeleri çerçevesinde ve de yönteminde bir araya getirmeyi ve adına da “Atatürk Sözlüğü” demeyi uygun bulduk.
Bu sözlüğü oluşturacak temel malzemeyi de şöyle sıralayabilirim:
1) Nutuk
2) Atatürk‘ün Söylev ve Demeçleri I, II, II
3) Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler (Afet İnan)
4) Medenî Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk‘ün El Yazıları
5) Geometri Kitabı
6) Atatürk‘ün Tamim, Telgraf ve Beyan-nâmeleri (Nimet Arsan)
7) Atatürk‘ün Özel Mektupları (Sadi Borak)
8) Atatürk‘ün Toplanmamış Telgrafları (Utkan Kocatürk)
9) Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri I ve II
10) Atatürk‘ün Hatıra Defteri (Şükrü Tezel)
Bunlar ve başka belgelerde geçen söz varlıkları, Atatürk‘ün dilinden ve kaleminden çıktığı bizimde, bozulmadan sözlükte yerini alacaktır. Bu sözler, tek kelime ise önce yalın anlamı, sonra mecazî anlam ve ardından terim ile argo biçimi dikkate alınarak düzenlenecek. Yani kelime, madde başı olarak yerini alacak; anlam farklılıkları numaralandırılacak, sonra da o madde başı kelimenin oluşturduğu deyim ve atasözleri ile birleşik kelimeler madde içinde yer alacaktır.
Bu yöntem ve düzen çerçevesinde, Atatürk‘ün kullandığı sözlerin biçimi korunacak, bunu belgelemek içinde sözlerin içinde bulunduğu cümle, tanık olarak açıklamalardan sonra gösterilecektir.
“Atatürk Sözlüğü” çalışması Türk Dil Kurumu’nda, Sözlük Bilim ve Uygulama Kolunda sürdürülmektedir. Bugüne kadar Nutuk, bilgisayar ort***** yüklenmiş durumdadır. Sonra, sırası ile öteki belgeler bilgisayarda oluşturulan veri tabanına yüklenecek; bu yükleme işlemi tamamlandıktan sonra sözlük hazırlama ilkeleri çerçevesinde Atatürk Sözlüğü meydana getirilmiş olunacaktır.
Biz, bugüne kadar değişik sanatçıların ve eserlerin söz varlığını tespit etme denemesinde bulunduk. Söz gelişi bu çalışmalar çerçevesinde Yahya Kemal’in 3.500 söz varlığının olduğunu tespit ettik. Yöresel dil kullanan yazarlarda bu sayı oldukça yüksek çıkıyor. Nitekim bu yolda Yaşar Kemal’in sözlüğü yapıldı. Benzer çalışmalar ise sürdürülmektedir.
Ancak, Atatürk‘ün söz varlığının tespiti bugüne kadar gündeme gelmemişti. Biz bu bilgi şöleni vesilesiyle -biz sempozyuma artık “bilgi şöleni” diyoruz- Atatürk Sözlüğü çalışmasını hem duyuyoruz hem de müj****yoruz. Böylece ulu önder Atatürk‘ün dile verdiği önem, kullandığı söz varlığı ile belgelenmiş olacaktır
11. sınıf türk edebiyatı dersi 2. dönem 1. yazılı soruları ve cevapları
10p ) 1. Fecr-i Ati üyeleri arasında sanat anlayışı bakımından birlik sağlanıp sağlanmayacağını ‘’ Sanat şahsi ve muhteremdir .’’ sözünden hareketle yorumlayınız.
(10p ) 2 Servet-i Funün romanları ve bu romanlardaki kahramanlar ile Tolstoy , Floubert’in romanlarının ve roman kahramanlarının benzerlik göstermesi nasıl yorumlanır ?
(10p)3. Aşağıda tanımlanan sanat ve edebiyat akımlarını yazınız.
a)Klasisizme tepki olarak ortaya çıkan bu akım onun bütün kurallarını yıkmıştır…………………….
b)Hayaller ve duygular gerçeği bozuyor düşüncesiyle reddedilmiş, gözleme ve çevrenin incelenmesine ağırlık verilmiş. Roman sokağa tutulan bir aynadır………………………………………….
c)Akla seslenen şiir biçim ve kafiyeden oluşmalıdır.Türk Edebiyatında Yahya Kemal ve Tevfik Fikret önemli temsilcisidir………………………………
d)Doğrudan doğruya anlatılması güç olan soyut duygular simgelerle anlatılmıştır. Batı edebiyatında en önemli temsilcisi Baudelaire ve Rimbaud dır……………………………………
e)20. Asırda ortaya çıkan bu akımın kurucusu MARİNETTİ dir………………………………………
(10p ) 4. Aşağıdaki eserler kime aittir ?
Siyah İnciler : Kırık Hayatlar :
Hayat- Muhayyel : Tarih – i Kadim
Bir **ünün Defteri : Gönül Hanım :
Süleymaniye Kürsüsünde : Kavgalarım :
Nemide : Suriye mektupları :
(10p) 5. Aşağıdaki boşlukları doldurunuz.
Fecr-i Atiden ayrılan sanatçıların bir kısmı ……………………..………katılmış bir kısmı da ………………….kalmıştır.
Servet-i Fünun Dergisi Hüseyin Cahit’in yazdığı………………………………adlı makaleden dolayı kapatılmıştır.
Fecr-i ati Topluluğu slogan olarak …………………………………………. sözünü kullanmıştır
Mensur şiirin ilk örneklerini edebiyatımızda ………………………….. vermiştir.
(10 p ) 6. Aşağıdaki yargılar doğru ise D yanlış ise Y yazınız
( )Servet-i Fünun döneminde şiir nazım şekli bakımından zenginlik kazanır.
( )Servet-i Fünun hikâyesinde fiilimsilerle birleşik cümleler kurulmuş, bağlı ve sıralı cümlecikler sık sık kullanılmıştır.
( )’’Eşini gaip eylemiş bir kuş gibi kar ‘’ mısrasında İstiare söz sanatı vardır.
( )Servet-i Fünun döneminde nazım nesre yaklaştırılmıştır.
( )Fecr-i Ati döneminde bireyci sanat anlayışı benimsenmiştir ?
(10 p ) 7. Aşağıdaki soruları kısaca cevaplayınız .
Servet-i Fünun döneminde öğretici metinlerde Tanzimat’ın aksine bireysel konuların işlenmesinin sebebi nedir ?
Servet-i Fünun şiirinde Parnasizm etkisiyle ortaya çıkan şiir tekniği nedir ? …………………………………….
(10 p) 8. -Fecr-i Aticilerin beyannamelerinde yapacaklarını bildirdikleri yenilikleri maddeler halinde yazınız?
(10 p) 9. Cumhuriyet dönemi Türk Edebiyatına gelinceye kadar romanlarımızın genelinde refah düzeyi yüksek kahramanların ; mekan olarak da İstanbul’un ele alınmasını nasıl yorumlayabilirsiniz?
(10 p) 10 Aşağıda tanıtılan edip ve muharrirleri söyleyiniz.
a) Her ülkede az yetişir soydan bir ahlak ve ülkü adamıdır. Bu seçkin tavrı şiirinin her mısrasına yansımıştır. Fakat en fazla Asım bölümündeki dizelerle kendini açığa vurmuştur. Hiçbir edebi topluluğa katılmamıştır. Aralık 1921 tarihinde vefat etmiştir………………………………..
b)Servet-i Fünun edebiyatının en büyük şairidir. İlk şiirlerinde Divan edebiyatının etkisinde kalmış fakat daha sonra Batı Edebiyatının etkisiyle bireysel kapalı şiire yönelmiştir. Servet-i Fünun dağıldıktan sonra hiçbir edebi topluluğa dahil olmamıştır……………………..
c)Türk edebiyatının en önemli romancılarındandır. Yazarın romanlarında İzmir ve İstanbul yılları kendini açık bir biçimde gösterir. Romanlarında kullandığı dil Servet-i Fünun şiirinde olduğu gibi ağırdır.
Romanlarında ruhsal çözümlemeler, resim ve musiki hakimdir………………………
d)Sanatçının hatiplik yönü kuvvetlidir. Ziya Paşa ve Namık Kemal’in eserlerini yakından takip etmiş vatan, millet, özgürlük gibi konulara ilgi duymuştur. Şiirlerini gizli figanlar isimli kitapta toplamıştır……………………..
cevaplar:
(10p ) 1. Fecr-i Ati üyeleri arasında sanat anlayışı bakımından birlik sağlanıp sağlanmayacağını ‘’ Sanat şahsi ve muhteremdir .’’ sözünden hareketle yorumlayınız.
Sağlanamaz çünkü bireysellik vardır.Sanat şahısların insiyatifine bırakılmıştır..
(10p ) 2 Servet-i Funün romanları ve bu romanlardaki kahramanlar ile Tolstoy , Floubert’in romanlarının ve roman kahramanlarının benzerlik göstermesi nasıl yorumlanır ?
Servet-i Fünuncuların batılı sanat anlayışını benimsemeleri batılı kaynakları takip etmeleri
(10p)3. Aşağıda tanımlanan sanat ve edebiyat akımlarını yazınız.
a)Klasisizme tepki olarak ortaya çıkan bu akım onun bütün kurallarını yıkmıştır…ROMANTİZM
b)Hayaller ve duygular gerçeği bozuyor düşüncesiyle reddedilmiş, gözleme ve çevrenin incelenmesine ağırlık verilmiş. Roman sokağa tutulan bir aynadır……REALİZM.
c)Akla seslenen şiir biçim ve kafiyeden oluşmalıdır.Türk Edebiyatında Yahya Kemal ve Tevfik Fikret önemli temsilcisidir………PARNASİZM
d)Doğrudan doğruya anlatılması güç olan soyut duygular simgelerle anlatılmıştır. Batı edebiyatında en önemli temsilcisi Baudelaire ve Rimbaud dır………SEBOLİZM
e)20. Asırda ortaya çıkan bu akımın kurucusu MARİNETTİ dir…FUTURİZM…………
(10p ) 4. Aşağıdaki eserler kime aittir ?
Siyah İnciler : Mehmet Rauf
Kırık Hayatlar : Halid Ziya Uşaklıgil
Hayat- Muhayyel : Hüseyin Cahit Yalçın
Tarih – i Kadim Tevfik Fikret
Bir **ünün Defteri : Halid Ziya Uşalıgil
Gönül Hanım : Ahmet Hikmet Müftüoğlu
Süleymaniye Kürsüsünde Mehmet Akif
Kavgalarım : Hüseyin Cahit Yalçın
Nemide : Halid Ziya Uşaklıgil
Suriye mektupları : Cenap Şehabettin
(10p) 5. Aşağıdaki boşlukları doldurunuz.
Fecr-i Atiden ayrılan sanatçıların bir kısmı …M. EDEBİYATA katılmış bir kısmı da BAĞIMSIZ kalmıştır.
Servet-i Fünun Dergisi Hüseyin Cahit’in yazdığı…EDEBİYAT VE HUKUK…adlı makaleden dolayı kapatılmıştır.
Fecr-i ati Topluluğu slogan olarak ……SANAT ŞAHSİ VE MUTREMDİR.. sözünü kullanmıştır.
Mensur şiirin ilk örneklerini edebiyatımızda ………HALİT ZİYA vermiştir.
(10 p ) 6. Aşağıdaki yargılar doğru ise D yanlış ise Y yazınız
Servet-i Fünun döneminde şiir nazım şekli bakımından zenginlik kazanır. (D )
Servet-i Fünun hikâyesinde fiilimsilerle birleşik cümleler kurulmuş, bağlı ve sıralı cümlecikler sık sık kullanılmıştır. ( D )
( Y )’’Eşini gaip eylemiş bir kuş gibi kar ‘’ mısrasında İstiare söz sanatı vardır.
Servet-i Fünun döneminde nazım nesre yaklaştırılmıştır. ( D )
Fecr-i Ati döneminde bireyci sanat anlayışı benimsenmiştir ? ( D )
(10 p ) 7. Aşağıdaki soruları kısaca cevaplayınız .
Servet-i Fünun döneminde öğretici metinlerde Tanzimat’ın aksine bireysel konuların işlenmesinin sebebi nedir ?
Sanatta estetik ve zewvk kaygısının ön planda olması ve "Sanat,sanat içindir."görüşünün benimsenmesi.
Servet-i Fünun şiirinde Parnasizm etkisiyle ortaya çıkan şiir tekniği nedir ? Resim çizer gibi şiir yazma tekniği
(10 p) 8. -Fecr-i Aticilerin beyannamelerinde yapacaklarını bildirdikleri yenilikleri maddeler halinde yazınız?
Yeni bir kitaplık kurmak
Batılı eserleri Türkçeye çevirmek
Halka açık konferanslar vermek
Halkın edebi zevkini yükseltebilmek,bilgisini arttırmak
(10 p) 9. Cumhuriyet dönemi Türk Edebiyatına gelinceye kadar romanlarımızın genelinde refah düzeyi yüksek kahramanların ; mekan olarak da İstanbul’un ele alınmasını nasıl yorumlayabilirsiniz?
Tanzimat romanı bir başlangıç ve adapte romanıdır o açıdan teknik zayıftır.Özellikle kültürlü ve zengin ailelerin çocukları olan Servet-i Fünuncular Batıyı yakından tanırlar fakat Anadolu'ya aşina değillerdir yetiştikleri ortamda genellikle İstanbul'dur.Bu da romanlarında vardır.Cumhuriyet döneminde ise mektepten memelete doğru bir eğilim vardır.
(10 p) 10 Aşağıda tanıtılan edip ve muharrirleri söyleyiniz.
a) Her ülkede az yetişir soydan bir ahlak ve ülkü adamıdır. Bu seçkin tavrı şiirinin her mısrasına yansımıştır. Fakat en fazla Asım bölümündeki dizelerle kendini açığa vurmuştur. Hiçbir edebi topluluğa katılmamıştır. Aralık 1921 tarihinde vefat etmiştir…MEHMET AKİF
b)Servet-i Fünun edebiyatının en büyük şairidir. İlk şiirlerinde Divan edebiyatının etkisinde kalmış fakat daha sonra Batı Edebiyatının etkisiyle bireysel kapalı şiire yönelmiştir. Servet-i Fünun dağıldıktan sonra hiçbir edebi topluluğa dahil olmamıştır……TEVFİK FİKRET
c)Türk edebiyatının en önemli romancılarındandır. Yazarın romanlarında İzmir ve İstanbul yılları kendini açık bir biçimde gösterir. Romanlarında kullandığı dil Servet-i Fünun şiirinde olduğu gibi ağırdır.
Romanlarında ruhsal çözümlemeler, resim ve musiki hakimdir HAİLT ZİYA
d)Sanatçının hatiplik yönü kuvvetlidir. Ziya Paşa ve Namık Kemal’in eserlerini yakından takip etmiş vatan, millet, özgürlük gibi konulara ilgi duymuştur. Şiirlerini gizli figanlar isimli kitapta toplamıştır…………SÜLEYMAN NAZİF
(10p ) 2 Servet-i Funün romanları ve bu romanlardaki kahramanlar ile Tolstoy , Floubert’in romanlarının ve roman kahramanlarının benzerlik göstermesi nasıl yorumlanır ?
(10p)3. Aşağıda tanımlanan sanat ve edebiyat akımlarını yazınız.
a)Klasisizme tepki olarak ortaya çıkan bu akım onun bütün kurallarını yıkmıştır…………………….
b)Hayaller ve duygular gerçeği bozuyor düşüncesiyle reddedilmiş, gözleme ve çevrenin incelenmesine ağırlık verilmiş. Roman sokağa tutulan bir aynadır………………………………………….
c)Akla seslenen şiir biçim ve kafiyeden oluşmalıdır.Türk Edebiyatında Yahya Kemal ve Tevfik Fikret önemli temsilcisidir………………………………
d)Doğrudan doğruya anlatılması güç olan soyut duygular simgelerle anlatılmıştır. Batı edebiyatında en önemli temsilcisi Baudelaire ve Rimbaud dır……………………………………
e)20. Asırda ortaya çıkan bu akımın kurucusu MARİNETTİ dir………………………………………
(10p ) 4. Aşağıdaki eserler kime aittir ?
Siyah İnciler : Kırık Hayatlar :
Hayat- Muhayyel : Tarih – i Kadim
Bir **ünün Defteri : Gönül Hanım :
Süleymaniye Kürsüsünde : Kavgalarım :
Nemide : Suriye mektupları :
(10p) 5. Aşağıdaki boşlukları doldurunuz.
Fecr-i Atiden ayrılan sanatçıların bir kısmı ……………………..………katılmış bir kısmı da ………………….kalmıştır.
Servet-i Fünun Dergisi Hüseyin Cahit’in yazdığı………………………………adlı makaleden dolayı kapatılmıştır.
Fecr-i ati Topluluğu slogan olarak …………………………………………. sözünü kullanmıştır
Mensur şiirin ilk örneklerini edebiyatımızda ………………………….. vermiştir.
(10 p ) 6. Aşağıdaki yargılar doğru ise D yanlış ise Y yazınız
( )Servet-i Fünun döneminde şiir nazım şekli bakımından zenginlik kazanır.
( )Servet-i Fünun hikâyesinde fiilimsilerle birleşik cümleler kurulmuş, bağlı ve sıralı cümlecikler sık sık kullanılmıştır.
( )’’Eşini gaip eylemiş bir kuş gibi kar ‘’ mısrasında İstiare söz sanatı vardır.
( )Servet-i Fünun döneminde nazım nesre yaklaştırılmıştır.
( )Fecr-i Ati döneminde bireyci sanat anlayışı benimsenmiştir ?
(10 p ) 7. Aşağıdaki soruları kısaca cevaplayınız .
Servet-i Fünun döneminde öğretici metinlerde Tanzimat’ın aksine bireysel konuların işlenmesinin sebebi nedir ?
Servet-i Fünun şiirinde Parnasizm etkisiyle ortaya çıkan şiir tekniği nedir ? …………………………………….
(10 p) 8. -Fecr-i Aticilerin beyannamelerinde yapacaklarını bildirdikleri yenilikleri maddeler halinde yazınız?
(10 p) 9. Cumhuriyet dönemi Türk Edebiyatına gelinceye kadar romanlarımızın genelinde refah düzeyi yüksek kahramanların ; mekan olarak da İstanbul’un ele alınmasını nasıl yorumlayabilirsiniz?
(10 p) 10 Aşağıda tanıtılan edip ve muharrirleri söyleyiniz.
a) Her ülkede az yetişir soydan bir ahlak ve ülkü adamıdır. Bu seçkin tavrı şiirinin her mısrasına yansımıştır. Fakat en fazla Asım bölümündeki dizelerle kendini açığa vurmuştur. Hiçbir edebi topluluğa katılmamıştır. Aralık 1921 tarihinde vefat etmiştir………………………………..
b)Servet-i Fünun edebiyatının en büyük şairidir. İlk şiirlerinde Divan edebiyatının etkisinde kalmış fakat daha sonra Batı Edebiyatının etkisiyle bireysel kapalı şiire yönelmiştir. Servet-i Fünun dağıldıktan sonra hiçbir edebi topluluğa dahil olmamıştır……………………..
c)Türk edebiyatının en önemli romancılarındandır. Yazarın romanlarında İzmir ve İstanbul yılları kendini açık bir biçimde gösterir. Romanlarında kullandığı dil Servet-i Fünun şiirinde olduğu gibi ağırdır.
Romanlarında ruhsal çözümlemeler, resim ve musiki hakimdir………………………
d)Sanatçının hatiplik yönü kuvvetlidir. Ziya Paşa ve Namık Kemal’in eserlerini yakından takip etmiş vatan, millet, özgürlük gibi konulara ilgi duymuştur. Şiirlerini gizli figanlar isimli kitapta toplamıştır……………………..
cevaplar:
(10p ) 1. Fecr-i Ati üyeleri arasında sanat anlayışı bakımından birlik sağlanıp sağlanmayacağını ‘’ Sanat şahsi ve muhteremdir .’’ sözünden hareketle yorumlayınız.
Sağlanamaz çünkü bireysellik vardır.Sanat şahısların insiyatifine bırakılmıştır..
(10p ) 2 Servet-i Funün romanları ve bu romanlardaki kahramanlar ile Tolstoy , Floubert’in romanlarının ve roman kahramanlarının benzerlik göstermesi nasıl yorumlanır ?
Servet-i Fünuncuların batılı sanat anlayışını benimsemeleri batılı kaynakları takip etmeleri
(10p)3. Aşağıda tanımlanan sanat ve edebiyat akımlarını yazınız.
a)Klasisizme tepki olarak ortaya çıkan bu akım onun bütün kurallarını yıkmıştır…ROMANTİZM
b)Hayaller ve duygular gerçeği bozuyor düşüncesiyle reddedilmiş, gözleme ve çevrenin incelenmesine ağırlık verilmiş. Roman sokağa tutulan bir aynadır……REALİZM.
c)Akla seslenen şiir biçim ve kafiyeden oluşmalıdır.Türk Edebiyatında Yahya Kemal ve Tevfik Fikret önemli temsilcisidir………PARNASİZM
d)Doğrudan doğruya anlatılması güç olan soyut duygular simgelerle anlatılmıştır. Batı edebiyatında en önemli temsilcisi Baudelaire ve Rimbaud dır………SEBOLİZM
e)20. Asırda ortaya çıkan bu akımın kurucusu MARİNETTİ dir…FUTURİZM…………
(10p ) 4. Aşağıdaki eserler kime aittir ?
Siyah İnciler : Mehmet Rauf
Kırık Hayatlar : Halid Ziya Uşaklıgil
Hayat- Muhayyel : Hüseyin Cahit Yalçın
Tarih – i Kadim Tevfik Fikret
Bir **ünün Defteri : Halid Ziya Uşalıgil
Gönül Hanım : Ahmet Hikmet Müftüoğlu
Süleymaniye Kürsüsünde Mehmet Akif
Kavgalarım : Hüseyin Cahit Yalçın
Nemide : Halid Ziya Uşaklıgil
Suriye mektupları : Cenap Şehabettin
(10p) 5. Aşağıdaki boşlukları doldurunuz.
Fecr-i Atiden ayrılan sanatçıların bir kısmı …M. EDEBİYATA katılmış bir kısmı da BAĞIMSIZ kalmıştır.
Servet-i Fünun Dergisi Hüseyin Cahit’in yazdığı…EDEBİYAT VE HUKUK…adlı makaleden dolayı kapatılmıştır.
Fecr-i ati Topluluğu slogan olarak ……SANAT ŞAHSİ VE MUTREMDİR.. sözünü kullanmıştır.
Mensur şiirin ilk örneklerini edebiyatımızda ………HALİT ZİYA vermiştir.
(10 p ) 6. Aşağıdaki yargılar doğru ise D yanlış ise Y yazınız
Servet-i Fünun döneminde şiir nazım şekli bakımından zenginlik kazanır. (D )
Servet-i Fünun hikâyesinde fiilimsilerle birleşik cümleler kurulmuş, bağlı ve sıralı cümlecikler sık sık kullanılmıştır. ( D )
( Y )’’Eşini gaip eylemiş bir kuş gibi kar ‘’ mısrasında İstiare söz sanatı vardır.
Servet-i Fünun döneminde nazım nesre yaklaştırılmıştır. ( D )
Fecr-i Ati döneminde bireyci sanat anlayışı benimsenmiştir ? ( D )
(10 p ) 7. Aşağıdaki soruları kısaca cevaplayınız .
Servet-i Fünun döneminde öğretici metinlerde Tanzimat’ın aksine bireysel konuların işlenmesinin sebebi nedir ?
Sanatta estetik ve zewvk kaygısının ön planda olması ve "Sanat,sanat içindir."görüşünün benimsenmesi.
Servet-i Fünun şiirinde Parnasizm etkisiyle ortaya çıkan şiir tekniği nedir ? Resim çizer gibi şiir yazma tekniği
(10 p) 8. -Fecr-i Aticilerin beyannamelerinde yapacaklarını bildirdikleri yenilikleri maddeler halinde yazınız?
Yeni bir kitaplık kurmak
Batılı eserleri Türkçeye çevirmek
Halka açık konferanslar vermek
Halkın edebi zevkini yükseltebilmek,bilgisini arttırmak
(10 p) 9. Cumhuriyet dönemi Türk Edebiyatına gelinceye kadar romanlarımızın genelinde refah düzeyi yüksek kahramanların ; mekan olarak da İstanbul’un ele alınmasını nasıl yorumlayabilirsiniz?
Tanzimat romanı bir başlangıç ve adapte romanıdır o açıdan teknik zayıftır.Özellikle kültürlü ve zengin ailelerin çocukları olan Servet-i Fünuncular Batıyı yakından tanırlar fakat Anadolu'ya aşina değillerdir yetiştikleri ortamda genellikle İstanbul'dur.Bu da romanlarında vardır.Cumhuriyet döneminde ise mektepten memelete doğru bir eğilim vardır.
(10 p) 10 Aşağıda tanıtılan edip ve muharrirleri söyleyiniz.
a) Her ülkede az yetişir soydan bir ahlak ve ülkü adamıdır. Bu seçkin tavrı şiirinin her mısrasına yansımıştır. Fakat en fazla Asım bölümündeki dizelerle kendini açığa vurmuştur. Hiçbir edebi topluluğa katılmamıştır. Aralık 1921 tarihinde vefat etmiştir…MEHMET AKİF
b)Servet-i Fünun edebiyatının en büyük şairidir. İlk şiirlerinde Divan edebiyatının etkisinde kalmış fakat daha sonra Batı Edebiyatının etkisiyle bireysel kapalı şiire yönelmiştir. Servet-i Fünun dağıldıktan sonra hiçbir edebi topluluğa dahil olmamıştır……TEVFİK FİKRET
c)Türk edebiyatının en önemli romancılarındandır. Yazarın romanlarında İzmir ve İstanbul yılları kendini açık bir biçimde gösterir. Romanlarında kullandığı dil Servet-i Fünun şiirinde olduğu gibi ağırdır.
Romanlarında ruhsal çözümlemeler, resim ve musiki hakimdir HAİLT ZİYA
d)Sanatçının hatiplik yönü kuvvetlidir. Ziya Paşa ve Namık Kemal’in eserlerini yakından takip etmiş vatan, millet, özgürlük gibi konulara ilgi duymuştur. Şiirlerini gizli figanlar isimli kitapta toplamıştır…………SÜLEYMAN NAZİF
9. sınıf kimya ders kitabı 38. 39. 40. sayfa cevapları
A.
(Y)
(D)
(Y)
(D)
11. ÇIKIŞ
B.
A (3) B (4) C (5) Ç (2) D(1)
C.
1)Y ( KORUNUR )
2)D
3)D
4)Y ( kÜTLECE BELİRLİ ORANDA)
5)D
6)D
7)D
8)Y ( FARKLI ATOMLARDAN)
D.
1 (E) 2 (D) 3 (D) 4 (B) 5 (C) 6 (E) 7 (A)
(Y)
(D)
(Y)
(D)
11. ÇIKIŞ
B.
A (3) B (4) C (5) Ç (2) D(1)
C.
1)Y ( KORUNUR )
2)D
3)D
4)Y ( kÜTLECE BELİRLİ ORANDA)
5)D
6)D
7)D
8)Y ( FARKLI ATOMLARDAN)
D.
1 (E) 2 (D) 3 (D) 4 (B) 5 (C) 6 (E) 7 (A)
Beceri10.org.tr Beceri ve iş edindirme seferberliği Başvuruları başladı
BECERİ'10 Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri Projesi
Siteye giriş İçin tıklayın başvuru yapın
Beceri10.org.tr nedir Kimler Başvurabilir.
TÜRKİYE'deki işsizlik sorunu çözmeyi hedefleyen Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri (UMEM-Beceri'10) projesinin ilk bölümü tamamlandı. 5 yılda 1 milyon kişiyi meslek sahibi yapacak olan projeye sanayiciler tam destek verdi. Temmuz ayında başlayan proje için şirketlerden 20 bin 616 kişilik stajyer talebi aldıklarını belirten Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, "Beceri'10 projesiyle, gençlerimizin bir meslek sahibi olması sağlanacak ve işsizliğin ana damarı
tıkanacak" dedi
Bu nedenle bu yılın başında TOBB olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ile birlikte bu sorunu çözmek üzere el ele verdiklerini, Beceri'10 projesini hayata geçirdiklerini anlatan Hisarcıklıoğlu, "Bu proje, beceri kazandırma ve iş edindirme seferberliğidir. Aynı zamanda hem işverenlerimiz hem de işsizlerimiz için bir umut projesidir" dedi.
"İşgücünün kalitesini artıralım"
Sanayileşme hamlesinde bir sonraki adıma geçebilmek için işgücünün kalitesini artırmaları gerektiğini, ancak işgücünün mevcut eğitim düzeyinin teknolojik gelişimlerini engeller nitelikte olduğunu, bunu tam tersine çevirmek zorunda bulunduklarını ifade eden Hisarcıklıoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bundan sonraki dönemde sanayileşmek demek, insan kaynağımızı geliştirmektir. Bu proje, nitelikleri yetersiz olan ya da teknolojik değişimler sonucu nitelikleri güncelliğini yitiren işsizlerimiz için iş bulma umududur. Bu projenin amacı, sadece bir üretkenlik ve rekabetçilik meselesiyle de sınırlı değildir. Aynı zamanda bir toplumsal sorumluluk söz konusudur. Dolayısıyla, TOBB olarak bu projeye çok önem veriyoruz. Hep beraber insanlarımız için hayırlı bir işe imza attığımızı düşünüyorum. Kültürümüzde güzel bir söz var. İnsanın en hayırlısı, insanlara faydalı olandır. Bu projeyle sağlanacak işin ve aşın, insanımız için ne kadar önemli olduğunun farkındayız."
"Her işi yaparım demek, hiçbir işi doğru yapamam demek"
TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, işsizliği besleyen ana etkenin mesleksizlik olduğuna işaret ederek, "Mülakat yaptığım adaylara bazen soruyorum, 'ne iş yaparsın?' diye... Cevap 'abi her işi yaparım'. 'Her işi yaparım' demek, aslında 'hiçbir işi doğru yapamam' anlamına geliyor. Dolayısıyla, Beceri'10 projesiyle, gençlerimizin bir meslek sahibi olması sağlanacak ve işsizliğin ana damarı tıkanacaktır" dedi. Söz konusu projenin bir benzerini daha önce Güney Kore'nin yaptığını dile getiren Hisarcıklıoğlu, şunları kaydetti:
"Biz inşallah daha büyüğünü yapacağız. Bu projeye başlarken hedefleri de büyük koyduk. İşverenlere, 'aradığınız elemanı siz seçin biz yetiştirelim' dedik, işsizlere, 'piyasada geçerli bir meslek öğrenin, tercih edilin' dedik, işverenlere, 'yetiştirdiğimiz kursiyeri staja al, sen de eğitimine katkı ver, hem de bu dönemde tek bir kuruş masrafın olmasın' dedik, işsizlere 'her beceri bir altın bilezik, hem de eğitim süresince 15 TL harçlık alacaksın, sigortan yatacak' dedik, işverenlere, 'yetiştirdiğimiz elemanları işe alırsanız, belirli sürelerde işveren sigorta primi ödemeyeceksiniz' dedik, işsizlere, 'kurslarda başarılı olursan, yüzde 90 işin garanti' dedik. 5 yılda 1 milyon işsizimizi bu proje kapsamında mesleki eğitim verip, iş hayatına kazandırmayı hedefledik."
Hisarcıklıoğlu, söz konusu projeyle, 81 ildeki ticaret ve sanayi odaları vasıtasıyla işverenlerin mesleki eğitim kurslarında yönetim süreçlerine katılımının sağlandığını, böylece yerel paydaşlar arasında koordinasyon ve işgücü politikalarının başarısının artırılacağını, odaların merkezi bir rol üstlendiği bu mekanizmayla şirketlerin sesinin daha fazla duyulacağını, beceri uyumsuzluğunun ortadan kalkacağını söyledi.
UMEM Beceri 10
TOBB, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve TOBB ETÜ arasında 23 Haziran 2010 tarihinde imzalanan protokol ile hayata geçirilen BECERİ'10 Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri Projesi çerçevesinde illerde yapılan işgücü piyasası ihtiyaç analizleri ile ihtiyaç duyulan meslek ve beceriler tespit ediliyor. "Beceri Kazandırma ve İş Edindirme Seferberliği" sloganı ışığında artık iş adamları istedikleri beceride ve istedikleri sayıda elemanı hazır bulabilecek.
Proje kapsamında, proje katılımcılarına kurs ve staj süresi (teorik ve pratik eğitim) boyunca günlük 15 TL ödenecek, ayrıca pratik eğitim süresince kursiyerlerin iş kazası ve meslek hastalığı sigorta prim giderleri karşılanacak.
Ayrıca, staj sonrası olası istihdam durumunda, istihdam edilen kursiyerlerin "Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu" gereği işveren tarafından ödenmesi gereken "İş Kazası ve Meslek Hastalığı Sigorta Prim Giderleri" 1 yıl boyunca karşılanacak.
Siteye giriş İçin tıklayın başvuru yapın
Beceri10.org.tr nedir Kimler Başvurabilir.
TÜRKİYE'deki işsizlik sorunu çözmeyi hedefleyen Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri (UMEM-Beceri'10) projesinin ilk bölümü tamamlandı. 5 yılda 1 milyon kişiyi meslek sahibi yapacak olan projeye sanayiciler tam destek verdi. Temmuz ayında başlayan proje için şirketlerden 20 bin 616 kişilik stajyer talebi aldıklarını belirten Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, "Beceri'10 projesiyle, gençlerimizin bir meslek sahibi olması sağlanacak ve işsizliğin ana damarı
tıkanacak" dedi
Bu nedenle bu yılın başında TOBB olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ile birlikte bu sorunu çözmek üzere el ele verdiklerini, Beceri'10 projesini hayata geçirdiklerini anlatan Hisarcıklıoğlu, "Bu proje, beceri kazandırma ve iş edindirme seferberliğidir. Aynı zamanda hem işverenlerimiz hem de işsizlerimiz için bir umut projesidir" dedi.
"İşgücünün kalitesini artıralım"
Sanayileşme hamlesinde bir sonraki adıma geçebilmek için işgücünün kalitesini artırmaları gerektiğini, ancak işgücünün mevcut eğitim düzeyinin teknolojik gelişimlerini engeller nitelikte olduğunu, bunu tam tersine çevirmek zorunda bulunduklarını ifade eden Hisarcıklıoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bundan sonraki dönemde sanayileşmek demek, insan kaynağımızı geliştirmektir. Bu proje, nitelikleri yetersiz olan ya da teknolojik değişimler sonucu nitelikleri güncelliğini yitiren işsizlerimiz için iş bulma umududur. Bu projenin amacı, sadece bir üretkenlik ve rekabetçilik meselesiyle de sınırlı değildir. Aynı zamanda bir toplumsal sorumluluk söz konusudur. Dolayısıyla, TOBB olarak bu projeye çok önem veriyoruz. Hep beraber insanlarımız için hayırlı bir işe imza attığımızı düşünüyorum. Kültürümüzde güzel bir söz var. İnsanın en hayırlısı, insanlara faydalı olandır. Bu projeyle sağlanacak işin ve aşın, insanımız için ne kadar önemli olduğunun farkındayız."
"Her işi yaparım demek, hiçbir işi doğru yapamam demek"
TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, işsizliği besleyen ana etkenin mesleksizlik olduğuna işaret ederek, "Mülakat yaptığım adaylara bazen soruyorum, 'ne iş yaparsın?' diye... Cevap 'abi her işi yaparım'. 'Her işi yaparım' demek, aslında 'hiçbir işi doğru yapamam' anlamına geliyor. Dolayısıyla, Beceri'10 projesiyle, gençlerimizin bir meslek sahibi olması sağlanacak ve işsizliğin ana damarı tıkanacaktır" dedi. Söz konusu projenin bir benzerini daha önce Güney Kore'nin yaptığını dile getiren Hisarcıklıoğlu, şunları kaydetti:
"Biz inşallah daha büyüğünü yapacağız. Bu projeye başlarken hedefleri de büyük koyduk. İşverenlere, 'aradığınız elemanı siz seçin biz yetiştirelim' dedik, işsizlere, 'piyasada geçerli bir meslek öğrenin, tercih edilin' dedik, işverenlere, 'yetiştirdiğimiz kursiyeri staja al, sen de eğitimine katkı ver, hem de bu dönemde tek bir kuruş masrafın olmasın' dedik, işsizlere 'her beceri bir altın bilezik, hem de eğitim süresince 15 TL harçlık alacaksın, sigortan yatacak' dedik, işverenlere, 'yetiştirdiğimiz elemanları işe alırsanız, belirli sürelerde işveren sigorta primi ödemeyeceksiniz' dedik, işsizlere, 'kurslarda başarılı olursan, yüzde 90 işin garanti' dedik. 5 yılda 1 milyon işsizimizi bu proje kapsamında mesleki eğitim verip, iş hayatına kazandırmayı hedefledik."
Hisarcıklıoğlu, söz konusu projeyle, 81 ildeki ticaret ve sanayi odaları vasıtasıyla işverenlerin mesleki eğitim kurslarında yönetim süreçlerine katılımının sağlandığını, böylece yerel paydaşlar arasında koordinasyon ve işgücü politikalarının başarısının artırılacağını, odaların merkezi bir rol üstlendiği bu mekanizmayla şirketlerin sesinin daha fazla duyulacağını, beceri uyumsuzluğunun ortadan kalkacağını söyledi.
UMEM Beceri 10
TOBB, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve TOBB ETÜ arasında 23 Haziran 2010 tarihinde imzalanan protokol ile hayata geçirilen BECERİ'10 Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri Projesi çerçevesinde illerde yapılan işgücü piyasası ihtiyaç analizleri ile ihtiyaç duyulan meslek ve beceriler tespit ediliyor. "Beceri Kazandırma ve İş Edindirme Seferberliği" sloganı ışığında artık iş adamları istedikleri beceride ve istedikleri sayıda elemanı hazır bulabilecek.
Proje kapsamında, proje katılımcılarına kurs ve staj süresi (teorik ve pratik eğitim) boyunca günlük 15 TL ödenecek, ayrıca pratik eğitim süresince kursiyerlerin iş kazası ve meslek hastalığı sigorta prim giderleri karşılanacak.
Ayrıca, staj sonrası olası istihdam durumunda, istihdam edilen kursiyerlerin "Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu" gereği işveren tarafından ödenmesi gereken "İş Kazası ve Meslek Hastalığı Sigorta Prim Giderleri" 1 yıl boyunca karşılanacak.
11. sınıf türk edebiyatı ders kitabı 201. sayfa cevapları
Sayfa 201
Ö.lçme Ve DEğerlendirme:
1)Y
D
D
2)D
3)E
4)Sinekli bakkal = halide edip adıvar
Sodom ve Gomore = yakup kadri karaosmanoğlu
Sürgün=refik halit karay
Ö.lçme Ve DEğerlendirme:
1)Y
D
D
2)D
3)E
4)Sinekli bakkal = halide edip adıvar
Sodom ve Gomore = yakup kadri karaosmanoğlu
Sürgün=refik halit karay
11. sınıf felsefe ders kitabı 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. sayfa cevapları
sayfa 4
felsefe neden çeşitli şekillerde tanımlanmaktadır?
Öznel olması
tarihsel farklılık gostrmesi
konu çeşitliliği
felsefe niçin cevaplardan cok.sorular önemlidir?
her cevap bir noktadır.felsefe noktayı sevme, ileriyi dönüktür.
felsefe neye yarar?
düşünmey,kişilik gelisimine,farklı bakış acını sağlar
sayfa5
varlık felsefesi
bilgi felsefesi
deger felsefesi
sayfa6
bilimlerin felseden ayrılması onları tamamen felseden koparmıs mıdır yada felsede bilimlerle iliskisini kesmis midir?
sorgulama düşünme doğruyu bulma
felsefe ile dinin üzerinde durdugu ortak problemler?
evren nasıl oluşmuştur
insanın var olma nedeni
varlıgın amacı nedir gibi problemler ortaktır
sayfa 10
boşluk doldur1)sorular cevpladan daha önemlidir.
2)refleksif bir düşüncedir.
3)eleştirici ve sorgulayıcıbir düşüncedir.
4)akla dayaan bir düşüncedir.
5)temellendirmeye dayalıu bir düşüncedir.
6)çözümleyici ve kurucubir düşüncedir.
7)öznel bir düşüncedir.
8)evrensel bir düşüncedir.
SAYFA 13
FELSEFE VE YAŞAM İLİŞKİSİ
HAZIRLANALIM
SORULAR
1) evet.çünkü ; sorulan sorular ile niçin? neden? var olduğumuzunda cevabını buluruz.
2) günlük yaşamdaki her konuda felsefe ile sorular sorarız.bulduğumuz,
araştırdığımız cevaplarla yeni şeyler öğreniriz ve hayatın farkında oluruz.
3) öğrenmeyi,araştırmayı,düşünmey i sağlar.
UYGULAYALIM
2) felsefe düşünmeyi sağlar.hayatta neden? ne amaçla? var olduğumuzu merak ederiz.felsefe ile düşünür,merak ettiğimiz sorulara cevap buluruz.bu nedenle hayatın anlamını felsefe ile bulabiliriz.
SAYFA 15
FELSEFE-DİL İLİŞKİSİ
HAZIRLANALIM
SORULAR
1) evet,oldu.mevlana'nın sözünden de hareketle,bildiğimiz şeyleri karşımızdakilere anlatma şeklimiz,konuşma tarzımız önemlidir.çok şey bilsek bile anlatamadıktan sonra bunun bir anlamı yoktur.
2) iletişim sağlayan en önemli unsur dildir.
3) var olan dil değiştirmek anlaşılmazlığa,iletişim kopukluğuna neden olur.
4) çevremizdekilerle iletişimi ve anlaşmayı sağlar.
UYGULAYALIM
*felsefe ile dil arasında bir ilişki vardır.felsefede sorduğumuz sorular,bulduğumuz cevaplar,düşüncelerimizi anlatma dil ile yapılır.
sayfa 16
1. İnsan çevresini saran dünyayı, toplumu, tarihini, kendisini bilmek ister. Merak ettiği konular üzerinde akıl yürüterek yeni bilgi kavramları oluşturur ve bunu zaman ve mekana bağlı olarak yeniler ve geliştirir. Gün****k hayatta karşılaşılan değişik olaylar ve tecrübeler yeni bilgileri luşturur. Oluşturulan bilgiler mutlak değildir, değişime açıktır.
İnsanlar için mutlak bilginin kaynağı ise kutsal kitaplar ve peygamberlerdir. Allahtan gelen doğru bilgiler vahiy yoluyla insanlara ulaştırılmıştır. Peygamberlerde insan oğluna çeşitli meslekler öğretmişlerdir. Hz. Adem (a.s) ziraati, Hz. İlyas iplik ve dokuma, Hz. Lokman doktorluk ve eczacılık, Hz. Davud demircilik, Zekeriye (a.s) marangozluk öğretti.
Bilgi türleri şunlardır;
• Gün****k bilgi
• Dinsel bilgi
• Bilimsel bilgi
• Teknik bilgi
• Sanat bilgisi
2.
Felsefe bilgisi insanın kendi varoluş bilincine ulaşmasından sonra düşündüğü herşeydir.
Felsefi düşünmenin üç boyutu vardır. Kapsamlılık, derinlik, esnekliktir. Felsefe evreni, insanı ve değerleri anlamak için sürdürülen en geniş araştırma açıklama gayretidir.
Felsefe en maddesel olandan en tinsel olana kadar her şeyi konu edinir. Ama ortaya bilim dallarında olduğu gibi denenmiş somut bilgiler koymaz.
3.
Felsefenin cevap aradığı sorular ''Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? İnsanın evrendeki yeri neresidir? Niçin yaşıyoruz? Nasıl yaşıyoruz? Yaşamımızın anlamı ne? Nasıl yaşamlıyız? Neye inanmalıyız? gibisorulardır. Felsefe bu sorulara cevap ararken bilimsel yöntemlerde olduğu gibi deneysel yollar izlemez.
4.
Felsefe doğruları bulmak ve insanlığa faydalı olmak gayesini güder. Oysa sanat estetik ve güzel bir şeyler ortaya çıkarma gayesinin bir sonucudur. Topluma bir takım çözümler ve faydalar sağlamak sanatın temel amacı değildir.
felsefe neden çeşitli şekillerde tanımlanmaktadır?
Öznel olması
tarihsel farklılık gostrmesi
konu çeşitliliği
felsefe niçin cevaplardan cok.sorular önemlidir?
her cevap bir noktadır.felsefe noktayı sevme, ileriyi dönüktür.
felsefe neye yarar?
düşünmey,kişilik gelisimine,farklı bakış acını sağlar
sayfa5
varlık felsefesi
bilgi felsefesi
deger felsefesi
sayfa6
bilimlerin felseden ayrılması onları tamamen felseden koparmıs mıdır yada felsede bilimlerle iliskisini kesmis midir?
sorgulama düşünme doğruyu bulma
felsefe ile dinin üzerinde durdugu ortak problemler?
evren nasıl oluşmuştur
insanın var olma nedeni
varlıgın amacı nedir gibi problemler ortaktır
sayfa 10
boşluk doldur1)sorular cevpladan daha önemlidir.
2)refleksif bir düşüncedir.
3)eleştirici ve sorgulayıcıbir düşüncedir.
4)akla dayaan bir düşüncedir.
5)temellendirmeye dayalıu bir düşüncedir.
6)çözümleyici ve kurucubir düşüncedir.
7)öznel bir düşüncedir.
8)evrensel bir düşüncedir.
SAYFA 13
FELSEFE VE YAŞAM İLİŞKİSİ
HAZIRLANALIM
SORULAR
1) evet.çünkü ; sorulan sorular ile niçin? neden? var olduğumuzunda cevabını buluruz.
2) günlük yaşamdaki her konuda felsefe ile sorular sorarız.bulduğumuz,
araştırdığımız cevaplarla yeni şeyler öğreniriz ve hayatın farkında oluruz.
3) öğrenmeyi,araştırmayı,düşünmey i sağlar.
UYGULAYALIM
2) felsefe düşünmeyi sağlar.hayatta neden? ne amaçla? var olduğumuzu merak ederiz.felsefe ile düşünür,merak ettiğimiz sorulara cevap buluruz.bu nedenle hayatın anlamını felsefe ile bulabiliriz.
SAYFA 15
FELSEFE-DİL İLİŞKİSİ
HAZIRLANALIM
SORULAR
1) evet,oldu.mevlana'nın sözünden de hareketle,bildiğimiz şeyleri karşımızdakilere anlatma şeklimiz,konuşma tarzımız önemlidir.çok şey bilsek bile anlatamadıktan sonra bunun bir anlamı yoktur.
2) iletişim sağlayan en önemli unsur dildir.
3) var olan dil değiştirmek anlaşılmazlığa,iletişim kopukluğuna neden olur.
4) çevremizdekilerle iletişimi ve anlaşmayı sağlar.
UYGULAYALIM
*felsefe ile dil arasında bir ilişki vardır.felsefede sorduğumuz sorular,bulduğumuz cevaplar,düşüncelerimizi anlatma dil ile yapılır.
sayfa 16
1. İnsan çevresini saran dünyayı, toplumu, tarihini, kendisini bilmek ister. Merak ettiği konular üzerinde akıl yürüterek yeni bilgi kavramları oluşturur ve bunu zaman ve mekana bağlı olarak yeniler ve geliştirir. Gün****k hayatta karşılaşılan değişik olaylar ve tecrübeler yeni bilgileri luşturur. Oluşturulan bilgiler mutlak değildir, değişime açıktır.
İnsanlar için mutlak bilginin kaynağı ise kutsal kitaplar ve peygamberlerdir. Allahtan gelen doğru bilgiler vahiy yoluyla insanlara ulaştırılmıştır. Peygamberlerde insan oğluna çeşitli meslekler öğretmişlerdir. Hz. Adem (a.s) ziraati, Hz. İlyas iplik ve dokuma, Hz. Lokman doktorluk ve eczacılık, Hz. Davud demircilik, Zekeriye (a.s) marangozluk öğretti.
Bilgi türleri şunlardır;
• Gün****k bilgi
• Dinsel bilgi
• Bilimsel bilgi
• Teknik bilgi
• Sanat bilgisi
2.
Felsefe bilgisi insanın kendi varoluş bilincine ulaşmasından sonra düşündüğü herşeydir.
Felsefi düşünmenin üç boyutu vardır. Kapsamlılık, derinlik, esnekliktir. Felsefe evreni, insanı ve değerleri anlamak için sürdürülen en geniş araştırma açıklama gayretidir.
Felsefe en maddesel olandan en tinsel olana kadar her şeyi konu edinir. Ama ortaya bilim dallarında olduğu gibi denenmiş somut bilgiler koymaz.
3.
Felsefenin cevap aradığı sorular ''Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? İnsanın evrendeki yeri neresidir? Niçin yaşıyoruz? Nasıl yaşıyoruz? Yaşamımızın anlamı ne? Nasıl yaşamlıyız? Neye inanmalıyız? gibisorulardır. Felsefe bu sorulara cevap ararken bilimsel yöntemlerde olduğu gibi deneysel yollar izlemez.
4.
Felsefe doğruları bulmak ve insanlığa faydalı olmak gayesini güder. Oysa sanat estetik ve güzel bir şeyler ortaya çıkarma gayesinin bir sonucudur. Topluma bir takım çözümler ve faydalar sağlamak sanatın temel amacı değildir.
11. sınıf türk edebiyatı ders kitabı 48. sayfa cevapları
Divan Şiiri______________________________ __________Tanzimat Şiiri
__________________________Benzerlikler
* Klasik nazım şekilleri ve biçimleri kullanılmıştır.
* Şiirlerde aruz ölçüsü kullanılmıştır.
* Söz sanatları, kafiye ve redifler ortaktır.
* Aynı medeniyet çevresinin sembolleri, değerleri şiirlerde görülür.
* Benzetmeler, şiirin kuruluş özellikleri ortaktır.
* Şiir dilinde kullanılan kelimeler Arapça ve Farsça'dan alınmıştır.
___________________________Farklılıklar
Tema:
Divan Şiiri: Aşk, sevgilinin güzelliği, şarap vb. gibi kavramlar etrafında şiirler yazılır
Tanzimat Şiiri: Hak, adalet, medeniyet, hürriyet, kanun, devlet gibi kavramlar etrafında şiirler yazılır.
Yapı Özellikleri:
Divan Şiiri: Gazel, kaside, mesnevi gibi şiir türleri kullanılır. Şiirlerde aruz ölçüsü, kafiye, redif ve söz sanatları vardır.
Tanzimat Şiiri: Eski şiirin yapı özelliklerini almakla birlikte şiirin içeriğinde değişiklikler yaparlar. Aruz ölçüsünün yanında hece ölçüsüyle de şiirler yazardlar. Söz sanatları, redif ve kafiyeye yer verilir.
Dil ve Anlatım:
Divan Şiiri: Dil, Arapça ve Farsça kelimeler ve tamlamalar ile yüklüdür. Terkipler birden fazla kelimeyle yapılır. Anlatım süslü ve sadece o konuyla ilgili insanların anlayabileceği düzeydedir.
Tanzimat Şiiri: Dil, halkın anlayabileceği ölçüde sade ve açıktır. Kullanılan kelimelerde değişiklikler görülür: Hürriyet, eşitlik, kanun gibi kelimeler şiire girmiştir.
__________________________Benzerlikler
* Klasik nazım şekilleri ve biçimleri kullanılmıştır.
* Şiirlerde aruz ölçüsü kullanılmıştır.
* Söz sanatları, kafiye ve redifler ortaktır.
* Aynı medeniyet çevresinin sembolleri, değerleri şiirlerde görülür.
* Benzetmeler, şiirin kuruluş özellikleri ortaktır.
* Şiir dilinde kullanılan kelimeler Arapça ve Farsça'dan alınmıştır.
___________________________Farklılıklar
Tema:
Divan Şiiri: Aşk, sevgilinin güzelliği, şarap vb. gibi kavramlar etrafında şiirler yazılır
Tanzimat Şiiri: Hak, adalet, medeniyet, hürriyet, kanun, devlet gibi kavramlar etrafında şiirler yazılır.
Yapı Özellikleri:
Divan Şiiri: Gazel, kaside, mesnevi gibi şiir türleri kullanılır. Şiirlerde aruz ölçüsü, kafiye, redif ve söz sanatları vardır.
Tanzimat Şiiri: Eski şiirin yapı özelliklerini almakla birlikte şiirin içeriğinde değişiklikler yaparlar. Aruz ölçüsünün yanında hece ölçüsüyle de şiirler yazardlar. Söz sanatları, redif ve kafiyeye yer verilir.
Dil ve Anlatım:
Divan Şiiri: Dil, Arapça ve Farsça kelimeler ve tamlamalar ile yüklüdür. Terkipler birden fazla kelimeyle yapılır. Anlatım süslü ve sadece o konuyla ilgili insanların anlayabileceği düzeydedir.
Tanzimat Şiiri: Dil, halkın anlayabileceği ölçüde sade ve açıktır. Kullanılan kelimelerde değişiklikler görülür: Hürriyet, eşitlik, kanun gibi kelimeler şiire girmiştir.
11. sınıf türk edebiyatı ders kitabı 12. sayfa cevapları
4. ETKİNLİK
Tanzimat fermanı 3 kasım 1839 da Gülhane parkında padişah,diğer devlet büyükleri,ulema,lonca ve esnaf temsilcileri ve halkın "Gülhane Hattı Humayunu" adıyla Mustafa reşit paşa tarafından okundu.Bu fermanla Osmanlı devletinde İslam hukuku ve geleneksel kurumların bıraktığı hızlı bir değişim süreci başladı
9. sınıf biyoloji ders kitabı 28. sayfa cevapları
Sayfa 28
Tablo
kurbağa-çok hücreli canlı
amip-tek hücreli canlı
timsah-çok hücreli canlı
yunus-çok hücreli canlı
öglena-tek hücreli canlı
ceviz ağacı-çok hücreli canlı
maydonoz-çok hücreli canlı
şapkalı mantar-çok hücreli canlı
2)Canlılar neden beslenmek zorundadır?
Büyümek,gelişmek,enerji elde edebilmek,yaşamını sürdürebilmesi için..
3)atmaca-fare
İnsan-et,süt
baykurş-Fare.küçük böcekler,sıçan
yılan-fare
köpek balığı-küçük balıkları yer..
4)canlılar yaşamaları için gereken enerjiyi nasıl elde eder?
oksijenli ve oksijensiz solunum yaparak elde eder..
5)Doğal yaşamı deniz olan alglerin diğer canlıalarla ortak özelliği nedir ?
Beslenme,üreme,boşaltım..
6)Çok hücreli canlılarda büyüme nasıl olur ?
Çok hücreli canlılarda büyüme yavaş yavaş meydana gelir.Beslenerek ve üreyerek büyür..
7)Canlılarda boşaltımın önemini açıklayınız!
Canlıların yaşamını devam etirebilmesi için vücudunda biriken atık maddeleri vücudundan uzaklaştırması gereklidir..
Tablo
kurbağa-çok hücreli canlı
amip-tek hücreli canlı
timsah-çok hücreli canlı
yunus-çok hücreli canlı
öglena-tek hücreli canlı
ceviz ağacı-çok hücreli canlı
maydonoz-çok hücreli canlı
şapkalı mantar-çok hücreli canlı
2)Canlılar neden beslenmek zorundadır?
Büyümek,gelişmek,enerji elde edebilmek,yaşamını sürdürebilmesi için..
3)atmaca-fare
İnsan-et,süt
baykurş-Fare.küçük böcekler,sıçan
yılan-fare
köpek balığı-küçük balıkları yer..
4)canlılar yaşamaları için gereken enerjiyi nasıl elde eder?
oksijenli ve oksijensiz solunum yaparak elde eder..
5)Doğal yaşamı deniz olan alglerin diğer canlıalarla ortak özelliği nedir ?
Beslenme,üreme,boşaltım..
6)Çok hücreli canlılarda büyüme nasıl olur ?
Çok hücreli canlılarda büyüme yavaş yavaş meydana gelir.Beslenerek ve üreyerek büyür..
7)Canlılarda boşaltımın önemini açıklayınız!
Canlıların yaşamını devam etirebilmesi için vücudunda biriken atık maddeleri vücudundan uzaklaştırması gereklidir..
10. Sınıf Biyoloji Dersi Bütün Konuların Ders Notları
1-FOTOSENTEZ-I (yapı)
2-FOTOSENTEZ-II (evreler)
3-FOTOSENTEZ-III (F.ETKİLEYEN FAKTÖRLER) ve KEMOSENTEZ
4-SOLUNUM – I (Atp – Fosforilasyon – Metabolizma)
5-SOLUNUM – 2 (Oksijenli Solunum)
6-SOLUNUM – 3 (Oksijensiz Solunum)
7-HÜCRE BÖLÜNMELERİ – I (MİTOZ BÖLÜNME)
8-ÜREME – I (EŞEYSİZ ÜREME)
9-HÜCRE BÖLÜNMELERİ – II (MAYOZ BÖLÜNME)
10--EKOSİSTEM EKOLOJİSİ-
2-FOTOSENTEZ-II (evreler)
3-FOTOSENTEZ-III (F.ETKİLEYEN FAKTÖRLER) ve KEMOSENTEZ
4-SOLUNUM – I (Atp – Fosforilasyon – Metabolizma)
5-SOLUNUM – 2 (Oksijenli Solunum)
6-SOLUNUM – 3 (Oksijensiz Solunum)
7-HÜCRE BÖLÜNMELERİ – I (MİTOZ BÖLÜNME)
8-ÜREME – I (EŞEYSİZ ÜREME)
9-HÜCRE BÖLÜNMELERİ – II (MAYOZ BÖLÜNME)
10--EKOSİSTEM EKOLOJİSİ-
İlköğretimde Rakam Öğretimi
İlköğretimde Rakam Öğretimi
İlköğretimin 1. Basamağında çocuklara rakam öğretimi nasıl yapılır?
Bu yazımızda bunu açıklamaya çalışacağız.
Öncelikle rakam öğretiminin yapılabilmesi için bireylerde nelerin gelişmiş olması gerekir? Çocuklar soyut kavram ve olayları henüz tam manasıyla kavrayamadıklarından işimiz biraz zor gibi görünebilir fakat biz çocuğun yakın çevresinden yani tanıdığı bildiği kavram ve olgulardan faydalanarak öğretmemiz gereken kavramı öğretmeye çalışırız.
Bir önceki yazımızda şemalardan bahsetmiştik. Bireylerin yeni bir kavram öğrenirken zihnin yaşadığı süreçlere değinip, eski şema ile yeni karşılaşılan bir durumun nasıl yeni bir şema oluşturduğunu izah etmeye çalışmıştık.
Böyle kısa bir girişten sonra rakam öğretimine geçebiliriz.
Evet öncelikle Neyi öğreteceğiz sorusunu soruyoruz kendimize. Bu sorumuza konumuzla alakalı olan Rakam öğreteceğiz cevabını verdikten sonra “nasıl öğreteceğiz?” sorusunu soracağız .İşte “nasıl öğreteceğiz?” sorusu bizim konumuzun yani öğretimimizin ana konusudur.
Rakam Öğretimine Giriş
1 rakamının öğretimi nasıl yapılır?
Öncelikle çocuğa “1” i kavram olarak tanıtmamız lazım. Dikkat etmemiz gereken husus “1” rakamının sembolünü en son tanıtacak olmamızdır . Başlangıçta kesinlikle sembolü tanıtmıyoruz.
Öğrencilere şu sorular sorulabilir:
1. Sınıfımızda kapı var mı?
2. Kaç tane kapı var?
3. Sınıfımızda 1 tane olan şeyler neler?
4. Evinizde 1 tane olan şeyler neler?
5. Okulumuzda 1 tane olan şeyler neler?
Bu soruların sorulmasının sebebi çocuğun öncelikle bildiği konular ve kavramlar üzerinden bilinmeyen ve uzak kavramların öğretilmesidir. Ayrıca çocuk öncelikle yakın çevresindeki kavram ve ögeleri kavradığı ve onlara aşina olduğu için öğretimimizi onların üzerine kurarak gerçekleştireceğiz. Şemaları düzenli bir şekilde oluşturmanın da temeli buna dayanır.
Yukarıdaki sorularımıza beyin fırtınası tekniği de uygulanabilir. Bu kısmı tamamladıktan sonra şimdi “1” sembolünü verebiliriz. Bu sembolün mutlaka tek olan bir şeyi karşıladığını çocuklara izah etmek gerekir.
Bununla birlikte 2,3,4,5,6,7,8,9 rakamları da aynı yöntem ile kavratılabilir. “0” ın kavratılması zordur. Sıfır en sonda öğretilir. Bir sonraki yazımızda “0” ın kavratılmasını anlatacağız.”0” ın öğretimi zordur.Fakat biz geliştireceğimiz ve göstereceğimiz bir teknik ile bu öğretimi çok kolay bir hale getireceğiz.
İlköğretimin 1. Basamağında çocuklara rakam öğretimi nasıl yapılır?
Bu yazımızda bunu açıklamaya çalışacağız.
Öncelikle rakam öğretiminin yapılabilmesi için bireylerde nelerin gelişmiş olması gerekir? Çocuklar soyut kavram ve olayları henüz tam manasıyla kavrayamadıklarından işimiz biraz zor gibi görünebilir fakat biz çocuğun yakın çevresinden yani tanıdığı bildiği kavram ve olgulardan faydalanarak öğretmemiz gereken kavramı öğretmeye çalışırız.
Bir önceki yazımızda şemalardan bahsetmiştik. Bireylerin yeni bir kavram öğrenirken zihnin yaşadığı süreçlere değinip, eski şema ile yeni karşılaşılan bir durumun nasıl yeni bir şema oluşturduğunu izah etmeye çalışmıştık.
Böyle kısa bir girişten sonra rakam öğretimine geçebiliriz.
Evet öncelikle Neyi öğreteceğiz sorusunu soruyoruz kendimize. Bu sorumuza konumuzla alakalı olan Rakam öğreteceğiz cevabını verdikten sonra “nasıl öğreteceğiz?” sorusunu soracağız .İşte “nasıl öğreteceğiz?” sorusu bizim konumuzun yani öğretimimizin ana konusudur.
Rakam Öğretimine Giriş
1 rakamının öğretimi nasıl yapılır?
Öncelikle çocuğa “1” i kavram olarak tanıtmamız lazım. Dikkat etmemiz gereken husus “1” rakamının sembolünü en son tanıtacak olmamızdır . Başlangıçta kesinlikle sembolü tanıtmıyoruz.
Öğrencilere şu sorular sorulabilir:
1. Sınıfımızda kapı var mı?
2. Kaç tane kapı var?
3. Sınıfımızda 1 tane olan şeyler neler?
4. Evinizde 1 tane olan şeyler neler?
5. Okulumuzda 1 tane olan şeyler neler?
Bu soruların sorulmasının sebebi çocuğun öncelikle bildiği konular ve kavramlar üzerinden bilinmeyen ve uzak kavramların öğretilmesidir. Ayrıca çocuk öncelikle yakın çevresindeki kavram ve ögeleri kavradığı ve onlara aşina olduğu için öğretimimizi onların üzerine kurarak gerçekleştireceğiz. Şemaları düzenli bir şekilde oluşturmanın da temeli buna dayanır.
Yukarıdaki sorularımıza beyin fırtınası tekniği de uygulanabilir. Bu kısmı tamamladıktan sonra şimdi “1” sembolünü verebiliriz. Bu sembolün mutlaka tek olan bir şeyi karşıladığını çocuklara izah etmek gerekir.
Bununla birlikte 2,3,4,5,6,7,8,9 rakamları da aynı yöntem ile kavratılabilir. “0” ın kavratılması zordur. Sıfır en sonda öğretilir. Bir sonraki yazımızda “0” ın kavratılmasını anlatacağız.”0” ın öğretimi zordur.Fakat biz geliştireceğimiz ve göstereceğimiz bir teknik ile bu öğretimi çok kolay bir hale getireceğiz.
12 Eylül 2013 Perşembe
Kütüphane Türleri
1) Milli Kütüphaneler:
a) Ankara Milli Kütüphanesi 1948 yılında kurulmuştur. 1934 yılında çıkarılmış olan "Derleme Kanunu" ile toplanmış bütün dokümanlar. Milli Kütüphane'ye devredilmiştir. Bugün yüz binlerce ciltlik kitaplar, ayrıca el yazması kitaplar, haritalar, atlaslar, notalar, tablolar, afişler, filmler, bu kütüphanede toplanmıştır.
b) izmir Milli Kütüphanesi; 1912 yılında kurulmuş, yeni binasında hizmet veriyor.
c) Beyazıt Devlet Kütüphanesi; 1882 de dönemin Milli Eğitim Bakanlığı eliyle kurulan bir kütüphanedir. Çok değerli kitaplara sahiptir.
d) Türkiye Büyük Millet Meclisi Kütüphanesi; daha çok Büyük Millet Meclisi üyelerinin yararlandığı bir kütüphanedir. Osmanlı dönemindeki basılı dokümanlar bu kütüphaneye aktarılmıştır.
2) Üniversite Kütüphaneleri:
Ülkemizde en eski üniversite kütüphanelerinden birisi, 1934'te yasal statüye kavuşturulmuş olan istanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'dir. Bundan başka eski ve zengin kitaplığa sahip Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi gelmektedir. Bu gün sayısı yetmişe varan üniversitelerimizin hepsinde kütüphane vardır. Bi çokları zengin kitaplıklarıyla öğrencilerine hizmet veriyorlar
3) Halk Kütüphaneleri:
Bu kütüphanelerin çoğunluğu Kültür Bakanlığı emri altında çalışmaktadır. Her meslekten okuyucuya hizmet verirler, yurt düzeyinde sayıları yüzün üzerindedir. Her kütüphanede olduğu gibi bu kütüphaneler de, halkımızın okuması, bilgilenmesi için uğraşıyorlar.
4) Okul Kütüphaneleri:
Okullarda çalışan öğretmenlerin ve okuyan öğrencilerin her türlü gereksinimine açık olan kütüphanelerdir. Bu kütüphaneleri görevli öğretmenin sorumluluğunda öğrenciler yönetirler.
5) Özel Konulu Kütüphaneler:
Bu kütüphaneler, özel konuları içeren kitap ve dökümanların biriktirildiği kütüphanelerdir. Bu kütüphanelerden belirli meslek sahipleri ve endüstri kuruluşları yararlanırlar.
Bunların dışında evlerde oluşturulan kitaplıklar gelir ki, onlardan ancak sahibi ile ev halkı yararlanır. Bu tür kitaplıklar genelde ya halk kütüphanelerine ya da üniversite kütüphanelerine bağışlanırlar
a) Ankara Milli Kütüphanesi 1948 yılında kurulmuştur. 1934 yılında çıkarılmış olan "Derleme Kanunu" ile toplanmış bütün dokümanlar. Milli Kütüphane'ye devredilmiştir. Bugün yüz binlerce ciltlik kitaplar, ayrıca el yazması kitaplar, haritalar, atlaslar, notalar, tablolar, afişler, filmler, bu kütüphanede toplanmıştır.
b) izmir Milli Kütüphanesi; 1912 yılında kurulmuş, yeni binasında hizmet veriyor.
c) Beyazıt Devlet Kütüphanesi; 1882 de dönemin Milli Eğitim Bakanlığı eliyle kurulan bir kütüphanedir. Çok değerli kitaplara sahiptir.
d) Türkiye Büyük Millet Meclisi Kütüphanesi; daha çok Büyük Millet Meclisi üyelerinin yararlandığı bir kütüphanedir. Osmanlı dönemindeki basılı dokümanlar bu kütüphaneye aktarılmıştır.
2) Üniversite Kütüphaneleri:
Ülkemizde en eski üniversite kütüphanelerinden birisi, 1934'te yasal statüye kavuşturulmuş olan istanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'dir. Bundan başka eski ve zengin kitaplığa sahip Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi gelmektedir. Bu gün sayısı yetmişe varan üniversitelerimizin hepsinde kütüphane vardır. Bi çokları zengin kitaplıklarıyla öğrencilerine hizmet veriyorlar
3) Halk Kütüphaneleri:
Bu kütüphanelerin çoğunluğu Kültür Bakanlığı emri altında çalışmaktadır. Her meslekten okuyucuya hizmet verirler, yurt düzeyinde sayıları yüzün üzerindedir. Her kütüphanede olduğu gibi bu kütüphaneler de, halkımızın okuması, bilgilenmesi için uğraşıyorlar.
4) Okul Kütüphaneleri:
Okullarda çalışan öğretmenlerin ve okuyan öğrencilerin her türlü gereksinimine açık olan kütüphanelerdir. Bu kütüphaneleri görevli öğretmenin sorumluluğunda öğrenciler yönetirler.
5) Özel Konulu Kütüphaneler:
Bu kütüphaneler, özel konuları içeren kitap ve dökümanların biriktirildiği kütüphanelerdir. Bu kütüphanelerden belirli meslek sahipleri ve endüstri kuruluşları yararlanırlar.
Bunların dışında evlerde oluşturulan kitaplıklar gelir ki, onlardan ancak sahibi ile ev halkı yararlanır. Bu tür kitaplıklar genelde ya halk kütüphanelerine ya da üniversite kütüphanelerine bağışlanırlar
10. sınıf felsefe dersi Psikolojinin diğer bilimlerle ilişkisi konu anlatımı
Psikolojinin felsefeden ayrılıp bağımsız bir bilim olması, diğer bilimlerle ilişkisinin olmadığı anl***** gelmez. Her bilim dalının diğerleri ile ilişkisi vardır. Ancak birbirine yakın dalların ilişkisi diğerlerinden daha fazladır. Örneğin insanı konu alan antropoloji, etnoloji, sosyoloji ve psikoloji daha yakın ilişki içindedir.
Psikoloji-antropoloji: Antropoloji, insanı inceleyen bilim dalıdır. İnsanın gelişim sürecini, ırkları inceler. Elde ettiği sonuçlar günümüz psikolojisine ışık tutar.
Psikoloji-etnoloji: Etnoloji, günümüzde ya da tarih öncesi dönemlerde yaşayan ilkel toplulukların kültürlerini inceler. İçinde yaşadığı kültürün, insanın kişiliği, algıları ve kanıları üzerinde etkisi çoktur. Bu nedenle etnoloji çalışmaları psikolojiye yardımcı olur.
Psikoloji-sosyoloji: Sosyoloji toplum bilimidir. Toplumun yapısını, toplumsal sistemleri inceler. Toplum tek tek kişilerden oluştuğuna göre sosyoloji ile psikoloji oldukça yakından ilişkili bilim dallarıdır. Her iki bilim dalının ortak ürünü olarak sosyal psikoloji dalı doğmuştur. Ancak bununla birlikte sosyoloji ve psikolojiyi tek bir bilim dalı olarak görmek yanlıştır. Çünkü iki bilim dalının oldukça farklı yanları ve çalışma alanları vardır. Örneğin, sosyolojinin yalnızca insan toplumlarını incelemesine karşılık, psikoloji bazı nedenlerle hayvanları da inceler.
Psikoloji-biyoloji: Biyoloji, canlı varlıkları inceler. İnsan biyolojisi, insan psikolojisiyle iç içedir. İnsanların psikolojik durumu, onların biyolojik işleyişini de etkiler. Biyolojik yapıları da ruh durumlarını. Antidepresan ilaçların çalışma şekli de bu yüzden insanların sinir sistemindeki kimyasal değişiklikler yaratarak ruh durumlarını değiştirmeyi hedefler.
Psikoloji-antropoloji: Antropoloji, insanı inceleyen bilim dalıdır. İnsanın gelişim sürecini, ırkları inceler. Elde ettiği sonuçlar günümüz psikolojisine ışık tutar.
Psikoloji-etnoloji: Etnoloji, günümüzde ya da tarih öncesi dönemlerde yaşayan ilkel toplulukların kültürlerini inceler. İçinde yaşadığı kültürün, insanın kişiliği, algıları ve kanıları üzerinde etkisi çoktur. Bu nedenle etnoloji çalışmaları psikolojiye yardımcı olur.
Psikoloji-sosyoloji: Sosyoloji toplum bilimidir. Toplumun yapısını, toplumsal sistemleri inceler. Toplum tek tek kişilerden oluştuğuna göre sosyoloji ile psikoloji oldukça yakından ilişkili bilim dallarıdır. Her iki bilim dalının ortak ürünü olarak sosyal psikoloji dalı doğmuştur. Ancak bununla birlikte sosyoloji ve psikolojiyi tek bir bilim dalı olarak görmek yanlıştır. Çünkü iki bilim dalının oldukça farklı yanları ve çalışma alanları vardır. Örneğin, sosyolojinin yalnızca insan toplumlarını incelemesine karşılık, psikoloji bazı nedenlerle hayvanları da inceler.
Psikoloji-biyoloji: Biyoloji, canlı varlıkları inceler. İnsan biyolojisi, insan psikolojisiyle iç içedir. İnsanların psikolojik durumu, onların biyolojik işleyişini de etkiler. Biyolojik yapıları da ruh durumlarını. Antidepresan ilaçların çalışma şekli de bu yüzden insanların sinir sistemindeki kimyasal değişiklikler yaratarak ruh durumlarını değiştirmeyi hedefler.
4 Temmuz Ehliyet Sınav Soruları Sonuçları
Sınav sorularına, cevap anahtarına ve sonuçlara yapılacak olan itirazlar
internetten yayımlanmasından itibaren en geç 10 (on) gün içinde dilekçeyle;
Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü
(06500)Teknikokullar – ANKARA adresine yapılabilecektir.
İtirazların incelenmesi için aday adına T.C. Ziraat Bankası
Beşevler Ankara Şubesindeki Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü
Döner Sermaye İşletmesi’nin 5495218/5001 numaralı hesabına
10 (on) TL yatırılması gerekmektedir.
indir
internetten yayımlanmasından itibaren en geç 10 (on) gün içinde dilekçeyle;
Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü
(06500)Teknikokullar – ANKARA adresine yapılabilecektir.
İtirazların incelenmesi için aday adına T.C. Ziraat Bankası
Beşevler Ankara Şubesindeki Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü
Döner Sermaye İşletmesi’nin 5495218/5001 numaralı hesabına
10 (on) TL yatırılması gerekmektedir.
indir
Etiketler:
04.07.2009 ehliyet sonuçları,
04.07.2009 mtss sınav soruları,
04.07.2009 mtss sonucu,
4 Temmuz 2009 ehliyet sınavı sonuçları,
4 Temmuz 2009 ehliyet sınavı soruları,
4 Temmuz ehliyet sınav sonuçları öğren,
4 Temmuz ehliyet sınavı sonuçları,
4 Temmuz ehliyet sınavı sorular ve cevapları,
4 Temmuz ehliyet sınavı soruları,
4 Temmuz MOTORLU TAŞIT SÜRÜCÜ ADAYLARI SINAVI YERLERi,
4 Temmuz mts,
4 Temmuz mtss sınav yerleri,
4 Temmuz mtss sonucu,
Eğitim Öğretim,
ehliyet sonuçları 2009,
Motorlu Taşıt Sürücü Adayları Sınavı (2009/3)
12. sınıf türk edebiyatı ders kitabı 46. sayfa cevapları
sayfa 46
2 metin.1 soru: kafiyesi
çocuklugum
bahçeler == çocuklugum redif ler redif ce lerde yarım kafiye
geceler
çocuklugum
çocuklugum
memleket == çocuklugum redif et ler tam kafiye
hasret
çocuklugum
çocuklugum
kardeşim ==çocuklugum radif im ler redif eş ler tam kafiye
eşim
çocuklugum
çocuklugum
unutulmuş ==çocuklugum redif muş lar redif l ler yarım kafiye dir.
solmuş
çocuklugum
aliterasyon::ç,k,l
söyleyiş tarzı:içten ve samimidir.
ritm:ses ve kelime tekrarlarıyla saglanmıştır.
2:çocuklugum ::insanın çocuklugunu yaşadıgı geçmişi ona olan özlemini uyandırır.şiirede katkısı çocukluguna duydugu özlemi daha kolay şekilde anlatmış.
3:çoçuklugum-çocuklugum==tekrir
gözümde tüten memleket==teşbih
4: ölçü:8li hece ölçüsü
ritm:kafiye,redif
aliterasyon ve asenonalarla saglanmıştır.
nazım birimi:dörtlüktür
5:tema:çocukluga duyulan özlem
6:şiirdeki duygularınızıda siz açıklayınız artık...ama benze uygulan ritm ve tekrarla çocukluguna duydugu özlemi kolaylıkla aktarmış...
7: a: hepsinde tema bakımından farklılık gösterir.
ahenk unsurları:benzerdir..o beldede:sevgiliyle birlikte olacagı bir yer aramakta annabel lee de: aşkını anlatmakta çocuklugumdada:çocukluguna duydugu özlemi anlatmakta
b.kendi yorumlarınızı yazın...
8: türk şiirinde: saf şiir.
dünya şiirinde mistik şiir
11:ziya osman saba vasfi mahir kocatürk cevdet kudret solok kenan hulisi koray yaşar nebi nayır sabri esat siyavuşgil
2 metin.1 soru: kafiyesi
çocuklugum
bahçeler == çocuklugum redif ler redif ce lerde yarım kafiye
geceler
çocuklugum
çocuklugum
memleket == çocuklugum redif et ler tam kafiye
hasret
çocuklugum
çocuklugum
kardeşim ==çocuklugum radif im ler redif eş ler tam kafiye
eşim
çocuklugum
çocuklugum
unutulmuş ==çocuklugum redif muş lar redif l ler yarım kafiye dir.
solmuş
çocuklugum
aliterasyon::ç,k,l
söyleyiş tarzı:içten ve samimidir.
ritm:ses ve kelime tekrarlarıyla saglanmıştır.
2:çocuklugum ::insanın çocuklugunu yaşadıgı geçmişi ona olan özlemini uyandırır.şiirede katkısı çocukluguna duydugu özlemi daha kolay şekilde anlatmış.
3:çoçuklugum-çocuklugum==tekrir
gözümde tüten memleket==teşbih
4: ölçü:8li hece ölçüsü
ritm:kafiye,redif
aliterasyon ve asenonalarla saglanmıştır.
nazım birimi:dörtlüktür
5:tema:çocukluga duyulan özlem
6:şiirdeki duygularınızıda siz açıklayınız artık...ama benze uygulan ritm ve tekrarla çocukluguna duydugu özlemi kolaylıkla aktarmış...
7: a: hepsinde tema bakımından farklılık gösterir.
ahenk unsurları:benzerdir..o beldede:sevgiliyle birlikte olacagı bir yer aramakta annabel lee de: aşkını anlatmakta çocuklugumdada:çocukluguna duydugu özlemi anlatmakta
b.kendi yorumlarınızı yazın...
8: türk şiirinde: saf şiir.
dünya şiirinde mistik şiir
11:ziya osman saba vasfi mahir kocatürk cevdet kudret solok kenan hulisi koray yaşar nebi nayır sabri esat siyavuşgil
Öss Tarih 17. Yüzyıl Islahatları
Öss Tarih 17. Yüzyıl Islahatları
Öss tarih alanına baktığımızda ıslahat dönemlerinden oldukça fazla sorular karşımıza çıkmaktadır.Bu konuda 17. yy. ıslahatları, genel çerçevelerle sunulmuştur.
Osmanlı Devletinde 17. yy. Islahatlarının Genel Özelliklerine Bakıldığında;
-Islahatlar, gelişmiş Avrupa devletlerini örnek alınarak yapılmamıştır.Islahattan çok, eski güce kavuşma özlemi olmuştur.
-Gerek taşrada, gerek İstanbul'da çıkan isyanlar, genel olarak şiddet ve kan yoluyla bastırılmaya çalışılmıştır.
-Geneli itibariyle ıslahat alanları askeri ve maliye konularında yapılmıştır.
-Islahat dönemleri genellikle kısa sürmüştür. çünkü ıslahatı yapan kişinin ölümüyle yenilikle son bulmuştur.
-Sorunun ana nedenine inmek yerine; etkili olmayan, geçici ıslahatlar yapılmıştır.
-Islahat hareketleri tüm devlet birimleri tarafından benimsenmediği için, fazla etkili olmamıştır.
Öss tarih alanına baktığımızda ıslahat dönemlerinden oldukça fazla sorular karşımıza çıkmaktadır.Bu konuda 17. yy. ıslahatları, genel çerçevelerle sunulmuştur.
Osmanlı Devletinde 17. yy. Islahatlarının Genel Özelliklerine Bakıldığında;
-Islahatlar, gelişmiş Avrupa devletlerini örnek alınarak yapılmamıştır.Islahattan çok, eski güce kavuşma özlemi olmuştur.
-Gerek taşrada, gerek İstanbul'da çıkan isyanlar, genel olarak şiddet ve kan yoluyla bastırılmaya çalışılmıştır.
-Geneli itibariyle ıslahat alanları askeri ve maliye konularında yapılmıştır.
-Islahat dönemleri genellikle kısa sürmüştür. çünkü ıslahatı yapan kişinin ölümüyle yenilikle son bulmuştur.
-Sorunun ana nedenine inmek yerine; etkili olmayan, geçici ıslahatlar yapılmıştır.
-Islahat hareketleri tüm devlet birimleri tarafından benimsenmediği için, fazla etkili olmamıştır.
Kerbela
Nihat Hatipoğlu'nun anlatımıyla kerbela,islam tarihi,hz.hüseyin,hz.fatima,hz.fatma,hz.fatma,hz.ali.
Etiketler:
Eğitim Öğretim,
hz.ali,
hz.fatıma,
hz.fatma,
hz.hüseyin,
İslam Tarihi,
kerbela,
kerbela olayı,
kufe,
yezid
10. sınıf türk edebiyatı ders kitabı 67. ve 70. sayfa cevapları
69 ve 70
4a.Atatürke göre türk milleti demek türk dili demektir.türk dili kutsal bir hazinedir.çünkü bir toplumu millet yapan herşey dil sayesinde olur.bu sebeple türk dili türk milletinin kalbidir.
b.Kaşgarlı mahmut türk diline en büyük katkıyı yapanların başında gelmektedir.çünkü o dönemin maddi ve manevi kültür unsurlarını türkçenin bünyesince,türkçenin en eşsiz hazinelerinden biridir.
Kaşgarlı Mahmut ve Atatürk’ün Türk dili ile ilgili ortak görüşleri:
-Türk milleti demek Türk dili demektir.
-Türk milletinin her şeyi dilinde yaşamaktadır.(sevinci, üzüntüsü, öfkesi …)
-Türk dili, dünyadaki en zengin dillerden biridir.
-Türk dili, yabancı dillerin saldırısından korunmalıdır.
-Türk dili zengin ve köklü bir dildir.
Türk dilinin 20 ülkede ve birçok özerk bölgede milyonlarca kişi tarafından kullanılması Türklerin hangi özelliğini gösterir?
Türkçe’nin büyük dillerden biri olduğunu gösterir. (Türkçe dünyanın 5. büyük dilidir.)
Kutadgu Bilig,Divan-ı Hikmet,Divaü Lügati’t-Türk ve Atebetü’l Hakayık metinlerinden hareketle o dönemde benimsenen ve kültürel farklılaşmaya neden olan yeni değerler nelerdir?
Kültürel farklılaşmaya sebep olan İslam dininin kabulüdür. Adı geçen eserlerde İslami terimler ve isimler kullanılmaya başlanmıştır.
Türkçenin günümüzdeki durumu?
Türkçe günümüzde yabancı dillerin (özellikle İngilizce) etkisi altındadır. Nasıl ki bir dönem Farsça ve Arapça, Tanzimattan sonra Fransızca etkisine girdiyse şimdi de İngilizcenin etkisinde.
Atatürk’ün Türk dili için gösterdiği hedeflerin bugün neresindeyiz?
Atatürk saf Türkçeden yanaydı. Üstteki yorumdanda anlayacağınız üzere bugün saf Türkçeden söz etmek mümkün
Sayfa 70 deki 7. etkinlik
Hakaniye Lehçesi dendiği zaman akla Kaşgarlı Mahmut’un en çok beğendiği, öyle ki “Kaşgar dili”,”Kaşgar Türkçesi” olarak da adlandırılan, bir diğer şekilde “Karahanlı Türkçesi” (Karahanlıca)dilinin devirlerinden biri gelir.
Kaşgarlı’nın şivelerle karşılaştırılırken “Türkçe” diye adlandırdığı Hakaniye lehçesi, ilk Türk yazı dilidir.Bu yazı dili devresinden gelen eserlerin büyük kısmı Uygur yazısı ile yazılmış olduğundan bu döneme Uygur dönemi(devri), bu yazı diline de Uygurca denilebilir.
4a.Atatürke göre türk milleti demek türk dili demektir.türk dili kutsal bir hazinedir.çünkü bir toplumu millet yapan herşey dil sayesinde olur.bu sebeple türk dili türk milletinin kalbidir.
b.Kaşgarlı mahmut türk diline en büyük katkıyı yapanların başında gelmektedir.çünkü o dönemin maddi ve manevi kültür unsurlarını türkçenin bünyesince,türkçenin en eşsiz hazinelerinden biridir.
Kaşgarlı Mahmut ve Atatürk’ün Türk dili ile ilgili ortak görüşleri:
-Türk milleti demek Türk dili demektir.
-Türk milletinin her şeyi dilinde yaşamaktadır.(sevinci, üzüntüsü, öfkesi …)
-Türk dili, dünyadaki en zengin dillerden biridir.
-Türk dili, yabancı dillerin saldırısından korunmalıdır.
-Türk dili zengin ve köklü bir dildir.
Türk dilinin 20 ülkede ve birçok özerk bölgede milyonlarca kişi tarafından kullanılması Türklerin hangi özelliğini gösterir?
Türkçe’nin büyük dillerden biri olduğunu gösterir. (Türkçe dünyanın 5. büyük dilidir.)
Kutadgu Bilig,Divan-ı Hikmet,Divaü Lügati’t-Türk ve Atebetü’l Hakayık metinlerinden hareketle o dönemde benimsenen ve kültürel farklılaşmaya neden olan yeni değerler nelerdir?
Kültürel farklılaşmaya sebep olan İslam dininin kabulüdür. Adı geçen eserlerde İslami terimler ve isimler kullanılmaya başlanmıştır.
Türkçenin günümüzdeki durumu?
Türkçe günümüzde yabancı dillerin (özellikle İngilizce) etkisi altındadır. Nasıl ki bir dönem Farsça ve Arapça, Tanzimattan sonra Fransızca etkisine girdiyse şimdi de İngilizcenin etkisinde.
Atatürk’ün Türk dili için gösterdiği hedeflerin bugün neresindeyiz?
Atatürk saf Türkçeden yanaydı. Üstteki yorumdanda anlayacağınız üzere bugün saf Türkçeden söz etmek mümkün
Sayfa 70 deki 7. etkinlik
Hakaniye Lehçesi dendiği zaman akla Kaşgarlı Mahmut’un en çok beğendiği, öyle ki “Kaşgar dili”,”Kaşgar Türkçesi” olarak da adlandırılan, bir diğer şekilde “Karahanlı Türkçesi” (Karahanlıca)dilinin devirlerinden biri gelir.
Kaşgarlı’nın şivelerle karşılaştırılırken “Türkçe” diye adlandırdığı Hakaniye lehçesi, ilk Türk yazı dilidir.Bu yazı dili devresinden gelen eserlerin büyük kısmı Uygur yazısı ile yazılmış olduğundan bu döneme Uygur dönemi(devri), bu yazı diline de Uygurca denilebilir.
11. sınıf biyoloji dersi bitkisel hormon konu anlatımı
Toprakta eksik veya alınamayacak durumda olan bitki besin elementlerinin kimyasal (suni) yollarla elde edilmiş gübrelerle bitkinin kullanımına sunulması kimyasal gübreleme olarak adlandırılır. Kimyasal gübreleme sadece besin elementi eksikliğini gidermek için yapıldığından toprak yapısı göz önünde tutulmamaktadır.
Bunun sonucu olarak: Bozuk toprağa verilen kimyasal gübreden bitki yeterince faydalanamamaktadır.
Yoğun kimyasal gübreleme sonucu toprak organik maddelerce fakirleşmekte dolayısıyla biyolojik faaliyet azalması, toprağın yapısının bozulmasını da beraberinde getirmektedir. Yoğun şekilde kimyasal gübrelemeye devam edilmesi durumunda her sene topraklar daha da bozulacak, bitki gelişmesi yapılan kimyasal gübrelemenin yoğunluğuna bağlı olarak yavaşlayacak ve duracak, verim düşüşü yaşanacak ve çiftçimiz emeğinin karşılığını alamayacaktır.
Yoğun yapılan kimyasal gübreleme sonucunda toprakta organik madde miktarı ve dolayısıyla topraktaki humus oranı azalacak ve biyolojik aktivite, yani toprak canlılarının aktivitesi de azalıp verilen gübreler toprakta tutunamadığı için yıkanıp gidecektir. Bitki besin elementlerinin, bitkilerin alabileceği şekile dönüşmeleri duracak ve böylece toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri menfi manada bozulacaktır. Neticede toprağın üst kısımları kumlaşırken, alt kısımlarıda taşlaşacaktır (sertleşecektir).
Bu durum topraklarımızda;
•ToprakTuzu konsantrasyonun yükselmesine,
•Mikroorganizma faaliyetlerinin azalmasına,
•Yeraltı sularının kirlenmesine,
•Kimyasal olarak verilen gübrelerin topraktan çabucak yıkanmasına,
•Verim ve elde edilen ürünün kalitesinin düşmesine,
•Erozyonla toprak kaybına neden olacaktır.
Dünya nüfusunun gıda ihtiyacını karşılamak amacıyla tarım alanlarından birim alandan daha fazla verim elde etmek için, daha fazla girdi kullanılmasını gerektirmektedir. Tarımın bütün kollarında kaliteli tohumluk, mekanizasyon, bitki ıslahı bir etkili koruma tedbirlerinin yanında sulama ve yağışa bağlı olarak bilgili ve gübreleme yapmak gerekmektedir. Gübre uygulamasıyla artırılan bitkisel ürünler, hayvan-cılık ve tarıma dayalı endüstrinin de temelini oluşturmaktadır. Yapılan araştırmalara göre elde edilecek ürün miktarına tarımsal girdiler gübrenin etkisi gelişmekte olan ülkelerde %50-60 civarında olduğu belirlenmiştir.
Kimyasal gübreler az gelişmiş toplumlarda, çok fazla verim alabilmek düşüncesi ile rast gele zamanlarda ölçü tanımaz miktarlarda ve bilimsel olmayan yol ve metotlarla arazi yüzeyine serpmek suretiyle kullanılmaktadır. Bu şekilde bilinçsizce kullanılan gübrelerin %50'si bitkilere yararlı olabilmekte geri kalan kısmı ise toprak sisteminden yıkanma, yüzey akışları ve buharlaşama ile uzaklaşmaktadır.
Bu şekilde topraktan uzaklaşan gübreler toprak, hava ve su ortamlarında çeşitli olumsuz etkilere neden olabilmektedir. Bu yazıda kimyasal gübrelerin toprak sistemi üzerindeki olumsuz etkileri değerlendirilecektir.
Kimyasal gübrelerin toprak üzerindeki olumsuz etkileri hemen fark edilmemektedir. Zira toprak, komponentleri ve biyolojik sistemi ile kuvvetli bir tamponlama gücüne sahiptir. Kirleticilerin toprakta meydana getirmiş oldukları zararlar üretim potansiyelinde düşüklük, kalite bozuk-luğu gibi etkilerle bitkisel ürünlerde ortaya çıkarken, bünyesinde toksik maddeleri biriktiren besin ve yemlerle beslenen insan ve hayvan-larda bazı yan etkilere neden olmaktadır.
Bilimsel esaslara uygun olmayan aşırı gübreleme torakta kirlenme ve sonuçta toprak sütrüktürünün bozulması, toprak reaksiyonunun değişmesi, toprakta mevcut elementler dengesinin bozulması, toprakta bulunan makro ve mikro faunanın zarar görmesi ve katkı maddelerinde ağır metaller gibi kirlilik unsurları taşıyan gübrelerin sürekli kullanımı, topraktan yıkanması zor olan zehir yüklerinin birikmesi gibi olumsuz etkilere neden olmaktadır.
a)Toprak sütrüktürü üzerine etkisi:
Toprağın sütrüktürü tarımsal açıdan en önemli toprak özelliğidir. Toprakların verimliliklerinin hassas bir göstergesidir. Toprağın anatomisini teşkil etmektedir. Bilimsel esaslara uygun olmayan ve gereğinden fazla gübre kullanıl-ması, sütrüktürün bozulmasına sebep olmak-tadır. Tarıma uygun bir sütrüktür oluşumu flokü-lasyon, granülasyon ve agregasyon süreçlerinin bir sonucudur. Sütrüktürün bozulması bu süreçlerin bir nevi tersine çevrilmesi hadisesidir. Diğer bir ifade ile toprağın dispers olmasıdır.
Yapılan araştırmalar ve çalışmalar göstermiştir ki, fazla miktarda verilen bir kısım gübreler özellikle tek değerlikli olanlar toprağı dispers etmektedirler. Mesela NaNo3, NH4NO3, KCI, K2SO4, NH4CL gibi gübreler toprak sütrük-türünü bozmakta, böylece geniş çaplı toprak kirliliği meydana gelmektedir. Sütrüktürü bozu-lan topraklardan kaliteli ve verimli mahsul almak imkansızlaşmaktadır. Zira bu gibi topraklar verilen gübrelerden, uygulanan sulama ve diğer tarımsal işlemlerden elde edilen faydalar ya çok azalmakta ya da hemen hemen mümkün olma-maktadır.
Özellikle yüksek düzeyde Na içeren gübreler, sözgelişi potasyumlu gübreler sütrüktür üzerine olumsuz etki yapmaktadır. Toprakta asitliği arttırıcı gübrelerin sürekli kullanımlarında toprak sütrüktürü kötüleşir.
b)Toprak reaksiyonu üzerine etkisi
Asit oluşturucu azotlu gübrelerin (Amonyumlu gübreler gibi) sürekli olarak kullanılması toprak pH'nin düşmesine neden olur. Bundan dolayı oluşan asitliliği nötralize etmek için yeterli düzeyde kireçleme yapılmaması durumunda tarla bitkilerinin verimleri azalır. Bazik gübrelerin kullanılması ile toprak pH'ında biraz artışa neden olunabilir.
Bitkilerin gerçek ihtiyaçlarından daha fazla verilen gübreler toprak reaksiyonunu etkile-yerek pH' da ani yükselme ve düşmelere sebep olmaktadır. Bu durum bitkilerin fide devrelerinde zararlı olmakta,verim ve kalitede düşmelere yol açmaktadır.
Aşırı miktarda verilen N'lu gübreler Nötr, hafif asit ve asit reaksiyonlu toprakların asiditesini daha da arttırarak Al ve Mn gibi elementleri fazla erir hale getirilen bu elementler bitkilere toksik tesir yapmaktadır. Buna paralel olarak pH değeri yüksek olan topraklara verilen kireç ve kireçli gübreler pH'ı daha da yükseltmekte ve yüksek pH'a hassas olan bitkilerde verim düşüklüğü ve kalitenin bozulmasına sebep olmaktadır. Bunun yanında toprakta birikim yaparak toprak kirliliği boyutlarını genişletmektedir.
Ülkemizde araştırma yapılan Rize ilindeki çay topraklarında tek yönlü Amonyum Sülfatla gübrelenmesi, aslında pH'sı düşük olan toprak-ların asitliğinin artmasına neden olmuştur. Günümüzde çay topraklarının %85'inde pH kritik düzey kabul edilen 4'ün altına inmiştir. Son yirmi beş yılda Nevşehir'de aşırı ve tek yönlü azotlu gübreleme sonucu patates yetiştirilen toprakların pH'sı 2birime varan düzeyde düşmüş yani asiteliği 100 kat artmıştır.
Toprak asitliliğinin düşük veya yüksek olması bitkilerin fosfor ve mikro elementlerden yararlanmaları da etkilenmektedir. pH6.5-7 olduğu zaman bitkilerin fosfordan en yüksek düzeyde yararlandığı bildirilmektedir.
c)Topraktaki mevcut element dengesinin bozulması
Topraklara verilen fazla miktardaki azotlu ve fosforlu gübreler bitkinin ihtiyacından daha fazla potasyum almasına sebep olmaktadır.Neticede potasyumda lüks tüketim ortaya çıkmaktadır. Böylece gerçekte mevcut olmayan bir potasyum noksanlığı zuhur etmektedir. Bu denge bozukluğu topraktan bitkiye intikal ederek bitkinin verim kalitesi olumsuz etkilenmektedir. Bu olumsuzlukları gidermek için fazladan potaslı gübre uygulaması gündeme gelmek-tedir.
Yine gereğinden fazla N'lu ve P'lu gübre uygulanması topraktaki mikro besin elementleri dengesini de bozmaktadır. Sonuçta bitkiler ihtiyaçlarından daha fazla mikro besin elementi alarak bunların noksanlığını neden olmaktadır.
Asit reaksiyonlu topraklarda pH değerini düşürmek için uygulanan fazla miktarda kireç ve kireçli gübreler topraktaki dengeyi bozmakta, Fosfor, Bor, Demir ve Çinko gibi elementlerin kikse edilmesini sağlamaktadır. Bu olay bir yönden topraktaki dengeyi bozup, birikime sebep olurken, bir yandan da fikse edilen elementlerin noksanlığını gidermek üzere ilave gübreleme yapmak gerekmektedir.
Ayrıca, fazla miktarda verilen P'lu gübreler toprakta mevcut olan Ca ile birlikte Zn ve Fe'in bitkiler tarafından alınmasını engelleyerek beslenme dengesini bozmaktadır.
d)Topraktaki makro ve mikro faunanın zarar görmesi
Kimyasal gübreler fazla miktar kullanıldıkları zaman mikro organizmalardan solucanlar ve çeşitli toprak kurt çukurlarına tahrip edici ve öldürücü etki yapmaktadır. Bu organizmalar ile direk temas eden gübre tozları özellikle de üre gibi amonyumlu gübreler öldürücü etki yapmak-tadır.
Topraklara aşırı azotlu gübreler verilmesi Rhizobium sp. gibi simbiyotik azot fikse eden mikro organizmaların
Aktivitelerini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durumda havanın serbest azotundan faydalan-ma yolu tıkanmaktadır. Buna ilave olarak verilen fazla azotlu gübreler nitrifikasyon bakterilerini faaliyetlerini sınırlandırmaktadır. Böylece mas-rafsız olan ikinci azot kaynağı da zarar görmektedir. Bunun yanında fazla miktarda verilen fosforlu gübrelerdeki kimyasal fosfat formları toprakta genel bir biyolojik bozulma meydana getirmektedir.
Toprağın toksik maddelerce olası zengin-leşmesi
Tarımda kullanılan kimyasal gübrelerle önemli miktarlarda toksik elementler topraklara bırakılmaktadır. Bu elementler özellikle fosfatlı gübrelerden kaynaklanan Cd, Zn, Cr,Pb, Nve U'dur. Geleneksel gübreleme ile bu tür ağır metallerin konsantrasyonları ile beraber, istenmeyen ağır metal artışlarına neden olabilmektedir.
Bazı araştırıcılar tarafından yapılan çalışma-larda fosfatlı gübrelerin 01-170mg/kg arasında Cd kirliliğinin büüyk oranda fosfatlı gübrelerden kaynaklandığı tespit edilmiştir. Fosfatlı gübrelerde Pb düzeyinin 7-225 mg/kg, nitratlı gübrelerde 2-27 mg/kg arasında olduğu belirtilmiş, yine fosfatlı gübrelerdeki Cu düzeyinin 1-300 mg/kg civarında olduğu ve topraktaki kirlilik için fosfatlı gübrelerin diğer etkenlerle kaynak oluşturduğu belirtilmektedir.
Yapılan başka bir çalışmada 1000-4500kg/ha düzeyinde 35-45 yıllık fosforlu gübrelemede yüzey topraklarda, çevre alanlara oranla Cd fazlalığı tespit edilerek, bu Cd'un %80'inin kimyasal gübrelerden geldiği belirtilmiştir.
Topraklarda doğal olarak bulunan ağır metallerin toplam kapsamları tabloda verilmektedir. Genellikle tolere edilebilir değerleri yukarıda belirtilen şartlarla aşılabilmektedir. Ancak, tam ve kesin değerler için her bir elementin yarayışlı değerlerinin belirlenmesi gerekmekte.
Sonuç ve değerlendirme
Ülkemizde gübre kullanımında büyük çelişkiler yaşanmaktadır. Bölge, ürün, verim, arazi büyüklüğü, bilgi birikimi ayrımı yapılmadan gübre tüketiminin özendirilmesi, ekonomik ve çevresel kayıpları hızlandırmaktadır. Ülkemizde tüketilen kimyasal gübreler çoğu kez hiçbir analiz yapılmadan veya uzman görüşü alınmadan kullanılmaktadır. Ayrıca gübre uygulama zamanı ve metotlarının da az bilinmesi veya bilinmemesi doğru olmayan gübre kullanımlarına neden olmaktadır. Ülkemizdeki gübre kullanımı son yıllarda artmış olmasına rağmen genel ortamlara bakıldığı zaman Avrupa ülkelerinin gerisinde kalmaktadır. Kimyasal gübrelerin toprak üzerinde olumsuz etkileri kısa bir dönemde meydana gelmeyip çok uzun yıllar boyunca, tek yönlü dengesiz ve her yıl aynı formda gübre kullanımından ileri gelmektedir.
Ülkemizde yapılmış olan az sayıdaki bilimsel çalışmalarda toprakların mineral gübrelerle aşırı derecede kirletilmediğinin belirtilmiş olmasına rağmen, kimyasal gübrelerin toprak üzerine olan olumsuz etkilerini ortaya koyacak bilimsel araştırma sayısının yetersiz olması nedeniyle topraklar üzerinde olumsuz etkilerinin düzeyi konusunda fikir ileri sürmek oldukça zordur. Ancak, yapılan az sayıdaki araştırma göster-miştir ki, kimyasal gübrelerin bilinçsiz kullanımı toprakların kirlilik yüklerinin artmasına neden olmaktadır. Ayrıca toprağa kadmiyum girişinin en önemli kaynağı olan fosforlu gübre de, bu gübrenin ve hammaddesinin dışalımında kadmiyum standardı uygulanmamakta ve ölçüm yapılmamaktadır.
Kimyasal gübreler hemen hemen bütün kesim-leri ilgilendiren bir tarımsal girdi olması nedeniyle çok iyi düzenlenmesi ve çok iyi planlanması gerek bir konudur. Öncelikle gübre tüketiminin kontrol altına alınması gerek-mektedir. Dengeli ve toprak bitki analizlerine dayalı olarak yapılacak gübreleme sonucu, gübrelerin çevreye olan olumsuz etkileri minimum düzeyde kalacak ve tehlike olmaktan çıkacaktır.
Bunun sonucu olarak: Bozuk toprağa verilen kimyasal gübreden bitki yeterince faydalanamamaktadır.
Yoğun kimyasal gübreleme sonucu toprak organik maddelerce fakirleşmekte dolayısıyla biyolojik faaliyet azalması, toprağın yapısının bozulmasını da beraberinde getirmektedir. Yoğun şekilde kimyasal gübrelemeye devam edilmesi durumunda her sene topraklar daha da bozulacak, bitki gelişmesi yapılan kimyasal gübrelemenin yoğunluğuna bağlı olarak yavaşlayacak ve duracak, verim düşüşü yaşanacak ve çiftçimiz emeğinin karşılığını alamayacaktır.
Yoğun yapılan kimyasal gübreleme sonucunda toprakta organik madde miktarı ve dolayısıyla topraktaki humus oranı azalacak ve biyolojik aktivite, yani toprak canlılarının aktivitesi de azalıp verilen gübreler toprakta tutunamadığı için yıkanıp gidecektir. Bitki besin elementlerinin, bitkilerin alabileceği şekile dönüşmeleri duracak ve böylece toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri menfi manada bozulacaktır. Neticede toprağın üst kısımları kumlaşırken, alt kısımlarıda taşlaşacaktır (sertleşecektir).
Bu durum topraklarımızda;
•ToprakTuzu konsantrasyonun yükselmesine,
•Mikroorganizma faaliyetlerinin azalmasına,
•Yeraltı sularının kirlenmesine,
•Kimyasal olarak verilen gübrelerin topraktan çabucak yıkanmasına,
•Verim ve elde edilen ürünün kalitesinin düşmesine,
•Erozyonla toprak kaybına neden olacaktır.
Dünya nüfusunun gıda ihtiyacını karşılamak amacıyla tarım alanlarından birim alandan daha fazla verim elde etmek için, daha fazla girdi kullanılmasını gerektirmektedir. Tarımın bütün kollarında kaliteli tohumluk, mekanizasyon, bitki ıslahı bir etkili koruma tedbirlerinin yanında sulama ve yağışa bağlı olarak bilgili ve gübreleme yapmak gerekmektedir. Gübre uygulamasıyla artırılan bitkisel ürünler, hayvan-cılık ve tarıma dayalı endüstrinin de temelini oluşturmaktadır. Yapılan araştırmalara göre elde edilecek ürün miktarına tarımsal girdiler gübrenin etkisi gelişmekte olan ülkelerde %50-60 civarında olduğu belirlenmiştir.
Kimyasal gübreler az gelişmiş toplumlarda, çok fazla verim alabilmek düşüncesi ile rast gele zamanlarda ölçü tanımaz miktarlarda ve bilimsel olmayan yol ve metotlarla arazi yüzeyine serpmek suretiyle kullanılmaktadır. Bu şekilde bilinçsizce kullanılan gübrelerin %50'si bitkilere yararlı olabilmekte geri kalan kısmı ise toprak sisteminden yıkanma, yüzey akışları ve buharlaşama ile uzaklaşmaktadır.
Bu şekilde topraktan uzaklaşan gübreler toprak, hava ve su ortamlarında çeşitli olumsuz etkilere neden olabilmektedir. Bu yazıda kimyasal gübrelerin toprak sistemi üzerindeki olumsuz etkileri değerlendirilecektir.
Kimyasal gübrelerin toprak üzerindeki olumsuz etkileri hemen fark edilmemektedir. Zira toprak, komponentleri ve biyolojik sistemi ile kuvvetli bir tamponlama gücüne sahiptir. Kirleticilerin toprakta meydana getirmiş oldukları zararlar üretim potansiyelinde düşüklük, kalite bozuk-luğu gibi etkilerle bitkisel ürünlerde ortaya çıkarken, bünyesinde toksik maddeleri biriktiren besin ve yemlerle beslenen insan ve hayvan-larda bazı yan etkilere neden olmaktadır.
Bilimsel esaslara uygun olmayan aşırı gübreleme torakta kirlenme ve sonuçta toprak sütrüktürünün bozulması, toprak reaksiyonunun değişmesi, toprakta mevcut elementler dengesinin bozulması, toprakta bulunan makro ve mikro faunanın zarar görmesi ve katkı maddelerinde ağır metaller gibi kirlilik unsurları taşıyan gübrelerin sürekli kullanımı, topraktan yıkanması zor olan zehir yüklerinin birikmesi gibi olumsuz etkilere neden olmaktadır.
a)Toprak sütrüktürü üzerine etkisi:
Toprağın sütrüktürü tarımsal açıdan en önemli toprak özelliğidir. Toprakların verimliliklerinin hassas bir göstergesidir. Toprağın anatomisini teşkil etmektedir. Bilimsel esaslara uygun olmayan ve gereğinden fazla gübre kullanıl-ması, sütrüktürün bozulmasına sebep olmak-tadır. Tarıma uygun bir sütrüktür oluşumu flokü-lasyon, granülasyon ve agregasyon süreçlerinin bir sonucudur. Sütrüktürün bozulması bu süreçlerin bir nevi tersine çevrilmesi hadisesidir. Diğer bir ifade ile toprağın dispers olmasıdır.
Yapılan araştırmalar ve çalışmalar göstermiştir ki, fazla miktarda verilen bir kısım gübreler özellikle tek değerlikli olanlar toprağı dispers etmektedirler. Mesela NaNo3, NH4NO3, KCI, K2SO4, NH4CL gibi gübreler toprak sütrük-türünü bozmakta, böylece geniş çaplı toprak kirliliği meydana gelmektedir. Sütrüktürü bozu-lan topraklardan kaliteli ve verimli mahsul almak imkansızlaşmaktadır. Zira bu gibi topraklar verilen gübrelerden, uygulanan sulama ve diğer tarımsal işlemlerden elde edilen faydalar ya çok azalmakta ya da hemen hemen mümkün olma-maktadır.
Özellikle yüksek düzeyde Na içeren gübreler, sözgelişi potasyumlu gübreler sütrüktür üzerine olumsuz etki yapmaktadır. Toprakta asitliği arttırıcı gübrelerin sürekli kullanımlarında toprak sütrüktürü kötüleşir.
b)Toprak reaksiyonu üzerine etkisi
Asit oluşturucu azotlu gübrelerin (Amonyumlu gübreler gibi) sürekli olarak kullanılması toprak pH'nin düşmesine neden olur. Bundan dolayı oluşan asitliliği nötralize etmek için yeterli düzeyde kireçleme yapılmaması durumunda tarla bitkilerinin verimleri azalır. Bazik gübrelerin kullanılması ile toprak pH'ında biraz artışa neden olunabilir.
Bitkilerin gerçek ihtiyaçlarından daha fazla verilen gübreler toprak reaksiyonunu etkile-yerek pH' da ani yükselme ve düşmelere sebep olmaktadır. Bu durum bitkilerin fide devrelerinde zararlı olmakta,verim ve kalitede düşmelere yol açmaktadır.
Aşırı miktarda verilen N'lu gübreler Nötr, hafif asit ve asit reaksiyonlu toprakların asiditesini daha da arttırarak Al ve Mn gibi elementleri fazla erir hale getirilen bu elementler bitkilere toksik tesir yapmaktadır. Buna paralel olarak pH değeri yüksek olan topraklara verilen kireç ve kireçli gübreler pH'ı daha da yükseltmekte ve yüksek pH'a hassas olan bitkilerde verim düşüklüğü ve kalitenin bozulmasına sebep olmaktadır. Bunun yanında toprakta birikim yaparak toprak kirliliği boyutlarını genişletmektedir.
Ülkemizde araştırma yapılan Rize ilindeki çay topraklarında tek yönlü Amonyum Sülfatla gübrelenmesi, aslında pH'sı düşük olan toprak-ların asitliğinin artmasına neden olmuştur. Günümüzde çay topraklarının %85'inde pH kritik düzey kabul edilen 4'ün altına inmiştir. Son yirmi beş yılda Nevşehir'de aşırı ve tek yönlü azotlu gübreleme sonucu patates yetiştirilen toprakların pH'sı 2birime varan düzeyde düşmüş yani asiteliği 100 kat artmıştır.
Toprak asitliliğinin düşük veya yüksek olması bitkilerin fosfor ve mikro elementlerden yararlanmaları da etkilenmektedir. pH6.5-7 olduğu zaman bitkilerin fosfordan en yüksek düzeyde yararlandığı bildirilmektedir.
c)Topraktaki mevcut element dengesinin bozulması
Topraklara verilen fazla miktardaki azotlu ve fosforlu gübreler bitkinin ihtiyacından daha fazla potasyum almasına sebep olmaktadır.Neticede potasyumda lüks tüketim ortaya çıkmaktadır. Böylece gerçekte mevcut olmayan bir potasyum noksanlığı zuhur etmektedir. Bu denge bozukluğu topraktan bitkiye intikal ederek bitkinin verim kalitesi olumsuz etkilenmektedir. Bu olumsuzlukları gidermek için fazladan potaslı gübre uygulaması gündeme gelmek-tedir.
Yine gereğinden fazla N'lu ve P'lu gübre uygulanması topraktaki mikro besin elementleri dengesini de bozmaktadır. Sonuçta bitkiler ihtiyaçlarından daha fazla mikro besin elementi alarak bunların noksanlığını neden olmaktadır.
Asit reaksiyonlu topraklarda pH değerini düşürmek için uygulanan fazla miktarda kireç ve kireçli gübreler topraktaki dengeyi bozmakta, Fosfor, Bor, Demir ve Çinko gibi elementlerin kikse edilmesini sağlamaktadır. Bu olay bir yönden topraktaki dengeyi bozup, birikime sebep olurken, bir yandan da fikse edilen elementlerin noksanlığını gidermek üzere ilave gübreleme yapmak gerekmektedir.
Ayrıca, fazla miktarda verilen P'lu gübreler toprakta mevcut olan Ca ile birlikte Zn ve Fe'in bitkiler tarafından alınmasını engelleyerek beslenme dengesini bozmaktadır.
d)Topraktaki makro ve mikro faunanın zarar görmesi
Kimyasal gübreler fazla miktar kullanıldıkları zaman mikro organizmalardan solucanlar ve çeşitli toprak kurt çukurlarına tahrip edici ve öldürücü etki yapmaktadır. Bu organizmalar ile direk temas eden gübre tozları özellikle de üre gibi amonyumlu gübreler öldürücü etki yapmak-tadır.
Topraklara aşırı azotlu gübreler verilmesi Rhizobium sp. gibi simbiyotik azot fikse eden mikro organizmaların
Aktivitelerini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durumda havanın serbest azotundan faydalan-ma yolu tıkanmaktadır. Buna ilave olarak verilen fazla azotlu gübreler nitrifikasyon bakterilerini faaliyetlerini sınırlandırmaktadır. Böylece mas-rafsız olan ikinci azot kaynağı da zarar görmektedir. Bunun yanında fazla miktarda verilen fosforlu gübrelerdeki kimyasal fosfat formları toprakta genel bir biyolojik bozulma meydana getirmektedir.
Toprağın toksik maddelerce olası zengin-leşmesi
Tarımda kullanılan kimyasal gübrelerle önemli miktarlarda toksik elementler topraklara bırakılmaktadır. Bu elementler özellikle fosfatlı gübrelerden kaynaklanan Cd, Zn, Cr,Pb, Nve U'dur. Geleneksel gübreleme ile bu tür ağır metallerin konsantrasyonları ile beraber, istenmeyen ağır metal artışlarına neden olabilmektedir.
Bazı araştırıcılar tarafından yapılan çalışma-larda fosfatlı gübrelerin 01-170mg/kg arasında Cd kirliliğinin büüyk oranda fosfatlı gübrelerden kaynaklandığı tespit edilmiştir. Fosfatlı gübrelerde Pb düzeyinin 7-225 mg/kg, nitratlı gübrelerde 2-27 mg/kg arasında olduğu belirtilmiş, yine fosfatlı gübrelerdeki Cu düzeyinin 1-300 mg/kg civarında olduğu ve topraktaki kirlilik için fosfatlı gübrelerin diğer etkenlerle kaynak oluşturduğu belirtilmektedir.
Yapılan başka bir çalışmada 1000-4500kg/ha düzeyinde 35-45 yıllık fosforlu gübrelemede yüzey topraklarda, çevre alanlara oranla Cd fazlalığı tespit edilerek, bu Cd'un %80'inin kimyasal gübrelerden geldiği belirtilmiştir.
Topraklarda doğal olarak bulunan ağır metallerin toplam kapsamları tabloda verilmektedir. Genellikle tolere edilebilir değerleri yukarıda belirtilen şartlarla aşılabilmektedir. Ancak, tam ve kesin değerler için her bir elementin yarayışlı değerlerinin belirlenmesi gerekmekte.
Sonuç ve değerlendirme
Ülkemizde gübre kullanımında büyük çelişkiler yaşanmaktadır. Bölge, ürün, verim, arazi büyüklüğü, bilgi birikimi ayrımı yapılmadan gübre tüketiminin özendirilmesi, ekonomik ve çevresel kayıpları hızlandırmaktadır. Ülkemizde tüketilen kimyasal gübreler çoğu kez hiçbir analiz yapılmadan veya uzman görüşü alınmadan kullanılmaktadır. Ayrıca gübre uygulama zamanı ve metotlarının da az bilinmesi veya bilinmemesi doğru olmayan gübre kullanımlarına neden olmaktadır. Ülkemizdeki gübre kullanımı son yıllarda artmış olmasına rağmen genel ortamlara bakıldığı zaman Avrupa ülkelerinin gerisinde kalmaktadır. Kimyasal gübrelerin toprak üzerinde olumsuz etkileri kısa bir dönemde meydana gelmeyip çok uzun yıllar boyunca, tek yönlü dengesiz ve her yıl aynı formda gübre kullanımından ileri gelmektedir.
Ülkemizde yapılmış olan az sayıdaki bilimsel çalışmalarda toprakların mineral gübrelerle aşırı derecede kirletilmediğinin belirtilmiş olmasına rağmen, kimyasal gübrelerin toprak üzerine olan olumsuz etkilerini ortaya koyacak bilimsel araştırma sayısının yetersiz olması nedeniyle topraklar üzerinde olumsuz etkilerinin düzeyi konusunda fikir ileri sürmek oldukça zordur. Ancak, yapılan az sayıdaki araştırma göster-miştir ki, kimyasal gübrelerin bilinçsiz kullanımı toprakların kirlilik yüklerinin artmasına neden olmaktadır. Ayrıca toprağa kadmiyum girişinin en önemli kaynağı olan fosforlu gübre de, bu gübrenin ve hammaddesinin dışalımında kadmiyum standardı uygulanmamakta ve ölçüm yapılmamaktadır.
Kimyasal gübreler hemen hemen bütün kesim-leri ilgilendiren bir tarımsal girdi olması nedeniyle çok iyi düzenlenmesi ve çok iyi planlanması gerek bir konudur. Öncelikle gübre tüketiminin kontrol altına alınması gerek-mektedir. Dengeli ve toprak bitki analizlerine dayalı olarak yapılacak gübreleme sonucu, gübrelerin çevreye olan olumsuz etkileri minimum düzeyde kalacak ve tehlike olmaktan çıkacaktır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)