vardır. Bunlardan birisi de dindir. Her
insan, olumlu ya da olumsuz bir şekilde
din ile ilgilenmektedir. Zira insan hayatı,
din ile olan ilişkisine göre şekillenmekte
ve bir anlam kazanmaktadır.
Yine düşünce tarihinde hemen
hemen her düşünür sistemi içinde din
ve Tanrı’ya yer vermek zorunda
kalmıştır. Bu düşünürlerden birisi de hiç
şüphesiz ki Platon’dur. Platon din ile
ilgili görüşlerini özellikle “Euthyphron”
ile “Nomoi (Yasalar)” adlı diyaloglarında
ortaya koymaya çalışmıştır. Birinci diyalogda, kutsal olanın bir ideaya göre olup
olmadığı, bu ideaya bakarak değişik durumlarda ona uygun olan ve ondan ayrılan
şeyin belirlenip belirlenemeyeceğini, dini, dindarlığı, dine uygun davranış ve bu
davranışların dine uygunluğunu nereden aldığı vb. sorunlar tartışılırken, Yasalar’da
ise, din adına insanın Tanrı’ya ve tanrılara karşı görevlerinden, toplum hayatında
dinin önemi ve özellikle X. Kitapta dinsizliğin nedenlerinden ve zararlarından,
dinsizliğe karşı çözüm yolları ve uygulanacak yasalardan, verilecek cezalardan söz
eder.
a. Platon’da Genel Olarak Din, Dindarlık ve Dinin Önemi:
Platon dini, ahlâkın korunması ve varlığını devam ettirmesi için bir ön şart
olarak düşünür. Bu bağlamda gerek tanrıların konumu, gerekse evrenin yapısı ile
ilgili ahlâkta göreliliğe neden olan görüşleri reddeder. Tanrıların var olduğunu,
sonsuz ahlâk ölçülerinin bekçileri olduğunu ileri sürer. Ona göre devlet dininin:
“Tanrı vardır”, “Tanrı bizim mutluluğumuzla ilgilidir” ve “Suçlarımızı bağışlamak
için kurban ve dualarla kandırılamazlar” gibi üç esası vardır.1
Zaman zaman din ile tanrıları birbirinden ayıran Platon, dine ayrı bir
önem ve yer vermekte, onu evrensel bir ilke olarak görüp “doğruluk” ile ilişkilendirmekte
ve doğruluğun bir parçası saymaktadır.2 Buna karşılık, Yasalar diyalogunda
ise, ‘dindarlık’ın öne çıkarıldığı görülür. Bu oluşum ve gelişim süreci, Platon’un
yaşıyla doğru orantılı olarak, dinin lehine doğru bir gelişme gösterir.
Din ile iyilik idesi arasında yakın bir ilişki kuran Platon, dini idealara götüren
bir yol olarak da nitelendirir. Çünkü Tanrı idealara bakarak, onları örnek
alarak varlıkları meydana getirmiştir. Bu varlıklar bir çeşit Tanrı’nın düşüncesinden
pay almış; ruh, tanrısal akılla birlikte evreni meydana getirmiştir. Platon burada,
Tanrı ile evrensel ruhu özdeş saymış, bununla da dini özdeş kılmıştır. Sonuçta
Tanrı canlı olan ve varolan her şeye de nüfûz etmiştir.3 Daimonlar ve yer tanrılarıyla
dini tam olarak özdeş saymayan Platon, hayatın ve her şeyin nedeni olan
ruhu din ile özdeş saymakta ve dini var kılan bir neden olarak görmektedir.
Platon’un dini tanrılardan daha üstün tutmasının nedeni, Yunan mitolojisine
göre tanrıların bazı insanlar gibi ahlâk-dışı davranışlar sergilemesinden kaynaklanmaktadır.
Çünkü bu tanrılar kavga ederler, hırsızlık yaparlar, zina ederler, adam
öldürürler, haksız ve hukuksuz davranışlarda bulunabilirlerdi. Halbuki din, bütün
varlığın, hatta tanrıların bile tâbi olduğu bir yasa, her şeyin nedeni, iyiye ve iyiliğe
götüren evrensel bir ilkedir. Bu ilkenin alt-yapısını ise akıl oluşturur. Çünkü “ruh
bütün araçları kullanarak ve tanrısal akılla işbirliği içinde, aslında kendisi de Tanrı
olduğu için, her şeyi doğru ve mutlu kılar; fakat akılsızlıkla birleşirse, her şey bunun
tersi olur;”4 yani akılsızlık bilgisizliğe, bilgisizlik de yok oluşa götürür. Bu ise en
büyük kötülük ve dinin özüne yabancılaşmadır.
Platon’un Euthyphron, diyalogunda dini belirleme ve onun evrenselliğini
ortaya koyma noktasında bazı temel kavramları tartışır. Daha önce de belirttiğimiz
gibi, onun esas amacı ahlâkı korumak ve temellendirmek olduğu için, ilk
sorgulamaya çalıştığı sorun da hangi eylemlerin dine uygun ve hangilerinin aykırı
olduğunu belirlemektir. Burada yapılmak istenen şey, dine uygun olan ile aykırı
olanı belirlemektir. Bu bağlamda dine uygun eylem “hep kendisinin aynı, öte
yandan da dine aykırı olan bir şey, dine uygun olan her şeyin tersi, ama kendisinin
aynı”5dır. Meselâ bir cinayet işleyen, kutsal bir eşyayı çalan, bir kötülükte bulunan
ana, baba kim olursa olsun düşünmeksizin onun hakkında takibatta bulunmak
dine uygun bir eylemdir; bulunmamak ise dine aykırı olur.6
“Dine uygunluk” sorunu tartışılırken, Euthyphron, “dine uygun olanı” tanrıların
hoşuna giden olarak nitelendirmektedir. Tabiî ki tanrıların hoşuna gitmeyenler
de dine aykırıdır.7 Aynı şekilde, “tanrıların hoşuna giden şey, dine uygun şey,
tanrıların beğendiği insan da dinli insandır; tanrıların nefret ettiği şey dine aykırı,
tanrıların sevmediği insan da dinsizdir…”8 Platon, bu anlayıştan hareketle, tanrılardan
her birinin iyi ve haklı gördüğü şeyi, aynı zamanda sevdiğini, kötü ve haksız
gördüklerinden de nefret ettiğini, ancak tanrılar arasında neyin sevilip, neyin nef-
ret edilmesi gerektiği hususunda ise ortak bir yargı ve anlaşmanın da söz konusu
olmadığını belirtir. Zira bazı şeyler tanrılarca hem sevilen, hem de nefret edilen
şeydir. Dolayısıyla, tanrılarca sevilme noktasında bir şey hem dine uygun, hem de
dine aykırı olabilmektedir.9 Böylesi bir ikilemden kurtulabilmek için ise “dine
uygun olanı” şöyle bir sorgulama ile temellendirmeye çalışmaktadır: “Bütün tanrıların
hoş gördükleri şey dine uygun, hoş görmedikleri ise dine aykırı; kiminin hoş
gördüğü, kiminin hoş görmediği şey ise ne dine uygun, ne de dine aykırı; yahut
hem dine uygun, hem dine aykırıdır.”10
Platon’un din ile tanrılar arasındaki ilişkiyi sorgulama bağlamında ele aldığı
temel sorulardan birisi de şudur: Acaba “dine uygun olan şeyi tanrılar, dine
uygun olduğu için mi hoş görürler, yoksa bu, tanrılar hoş gördükleri için mi dine
uygundur?”11 Platon bu soruya şöyle cevap vermektedir: “Bir şey, ‘görülen şey’
olduğu için görülmüyor; bunun tam tersine olarak görüldüğü için ‘görülen şey’dir;
bir şey, ‘taşınan şey’ olduğu için taşınmıyor, biri onu taşıdığı içindir ki ‘taşınan
şey’dir. Yine bir şey, ‘var olan bir şeydir’ diye var değildir; tersine o şey, var olduğu
için, ‘var olan bir şeydir’.”12 Buna göre bir şey, dine uygun olduğu için tanrılarca
sevilmiştir; yoksa tanrılarca sevildiği için dine uygun değildir. Zira dinin dayandığı
tek idea, kutsallığın modeli, tanrıların üzerinde bir şeydir. Bu diyalogunda Platon
bunun mahiyetini çözemez ama, en azından ona ait bir arazı; yani kutsallığın
tanrılar tarafından sevildiğini belirler.
Demek oluyor ki, Platon’a göre, tanrıların hoşuna giden şey, dine uygun
şey değildir; dine uygun olan şey de tam olarak tanrıların hoşuna giden şey değildir;
bunlar ayrı ayrı şeylerdir. Çünkü dine uygun olan şey, dine uygunluğu sebebiyle
tanrılarca sevilir; yoksa sevildiği için dine uygun değildir.13 Burada Platon,
tanrıların hoşlandığı şey ile, dine uygun olan şeyi ayırmaktadır; hatta bunları birbirine
karşıt olarak görmektedir. Bunun nedeni, tanrıların hoşuna giden şey, kutsal
şey olamaz; çünkü tanrılar da çoğu insanlar gibi aralarında anlaşamamaktadır.
Dine uygun olan ile uygun olmayanı birbirinden ayırmaya çalışan Platon,
dine uygunlukla doğruluk arasındaki ilişkiyi de sorgulamakta, bu bağlamda şu
soruları sorarak sorgulamasına başlamaktadır: “Dine uygun olan her şey muhakkak
doğru mudur?” Ayrıca “Her doğru olan şey dine uygun mudur?” “Dine uygun
olan şeyler hep doğrudur da, doğru olan şeylerin hepsi dine uygun olmayıp, bir
kaçı uygundur da, gerisi değildir diyebilir miyiz? Acaba doğrunun bulunduğu her
yerde dine uygunluk var da, doğruluğun bulunduğu her yer de dine uygunluk yok
mu?” Bütün bu soruların sonunda Platon, “dine uygunluk”u doğrunun bir parçası
olarak görür. Buradan “dine uygunluk”un doğrunun hangi parçası olduğunu sorgulamaya
çalışır. Sonuçta doğrunun iki parçasından biri dine uygun parçasıdır ki,
bu tanrılara borçlu olduğumuz yanı, diğeri ise insanlarla ilgili olan yanıdır.15 Görüldüğü
gibi Platon, doğruluğun dine uygun yanını tanrılarla ilişkilendirmektedir.
Platon, dine uygunluk noktasında, ‘dindarlık’ın ne olduğunu da sorgulamaktadır.
O, önce dindarlığı Tanrı’ya saygı, tanrılara bakmak olarak temellendirir.
16 Ona göre her bakımın amacı birdir; o da, bakılanın iyiliği ve faydasına olandır.
Dindarlık da tanrılara bakmak olduğuna göre, bu bakış tanrıların gerek dua,
gerek kurbanlar sunarak hoşlanacakları işleri yapmak ve söylemek, dine uygun
şeylerdir.17 Buna göre dindarlık, tanrılardan istemek ve tanrılara verme sanatıdır.
Yani tanrılarla insanlar arasında karşılıklı alış-veriş sanatı demek oluyor.
Bütün bu tartışmaları sonunda Platon, Euthyphron’da “dine uygun olanı”
tam olarak ortaya koymuş değildir. Ancak Yasalar diyalogunda “Dine uygun olan
nedir?”in cevabına ulaşmış olmalı ki, din ile ilgili her şeyi açıklamaya çalışmakta,
hatta kendisini bu alanda tek ve rakipsiz görmektedir. Yine Euthyphron diyalogunda
din tanrılardan ayrı ve daha üstün, evrensel görülürken, Yasalar diyalogunda
din ile Tanrı arasındaki ayırım ortadan kalkmaktadır. Bunun en belirgin nedeni,
Platon’un yaşlandıkça dindarlaşması ve Tanrı’ya daha çok bağlanması, felsefe ve
dinî birikimine dayanarak kendi düşüncelerine uygun, akla ters düşmeyecek bir
din ve Tanrı düşüncesini oluşturmaya çalışmasıdır. Çünkü o, Yasalar diyalogunda
dini, akıl, adalet ve ölçülülük ile bir tutarken, gençlik diyaloglarında ise dini, doğrunun
bir parçası olarak görmekteydi.
Toplumun bir arada oluşu ve insanca yaşayışını sürdürebilmesi için Platon’a
göre dinin büyük bir önemi vardır. İnsanlar dinden uzaklaştıkça, toplumda
bir kopma ve çözülme meydana gelir. Bu nedenle Platon, geleneksel dinler ve
dinsel uygulamaları özendirir; fakat çeşitli ibadet, dua ve tapınmalar devlet tapınaklarında
yapılır; kişilere özel tapınaklar yasaklanmıştır. Çünkü özel tapınaklar
yanlış inançları, din ile ilgisi olmayan birtakım kimselerin dua ve kurbanlarla tanrıları
etkileyebileceği inancını yaygınlaştırabilir.18
Daha önce de belirttiğimiz gibi Platon’un en büyük ideali, toplum içindeki
birlik ve bütünlüğü sağlamaktır. Bunun en uygun yolu olarak da Platon dini görür.
Onun ideal devlet anlayışındaki amacı da budur. İyinin, kemalin, mutluluğun hakim
olduğu bir devlet nasıl olabilir? Ona göre, bu devletin bir yasa devleti olması
gerekir; toplumun tamamını mutlu kılacak yasa da ancak aklın ürünü olabilir. Ona
göre, akıl (nous) ile yasa (nomos) arasında etimolojik olarak yakın bir ilişki vardır.
19 Ayrıca yasa koyucu, doğru, güzel ve iyinin mahiyetini kavramış biri olmalıdır
ki böylesi bir kimse de ancak filozof olabilir. Felsefe, Tanrı’ya benzemek olduğuna
göre, filozof da Tanrı’ya benzemek için çalışan kimse demektir; bunun yolu da
dinden geçer. Böylece Platon, devlet ve toplumun düzenini sağlamak için iyi
idesinin hâkim olduğu bir insanüstü yasalar bütünü aramaktadır. Ona göre, bu
yasalar, aklın ürünüdür ve doğa ile özdeştir. Akılla, doğa ile özdeş olmak da din
ile özdeş olmak demektir.
Platon’un din anlayışı sadece teoride kalan ve hayallere dayanan bir fanteziden
ibaret değildir. O, dinin gereklerinin yerine getirilmesinden yana; çünkü din,
doğrunun hizmetinde olan, düzeni sağlayan, haklıya hakkını vermeyi, bütün bu
işlerde sürekliliği amaçlayan kurallar ve buyruklar içerir. Platon Euthyphron’un
ağzından bunu: “Katil olduğunu bildiğin halde, onunla beraber yaşar, takibatta
bulunarak dinin gereğini yerine getirmezsen, sen de katil kadar kirlenmiş olursun”
20 sözleriyle açıklığa kavuşturur. Bu kurallar o kadar kesindir ki, katil isterse
babası, en yakın akrabası olsun, yine dinin gereğinin, buyruklarının yerine getirilmesi
gerekir. Zira haksızlığın cezalandırılması gerektiğini tanrılar da, insanlar da
kabul ederler; buradaki ihtilâf sadece suçlunun kim olduğu, hangi suçu işlediği, ne
zaman işlediği üzerinde olur.21 Hiç kimse işlenen suçun cezasız kalmasını istemediği
gibi, kimseye haksızlık yapılmasını da istemez.
Din, insanlığın faydası için olduğundan, dince emredilen her çeşit dua,
kurban ve adaklar tanrılar için bir fayda sağlamaz; bunlar sadece bir saygı ifadesi
içindir. Bu faziletli işler dindarlığın bir nişanesidir. Çünkü Platon’a göre din ile
fazilet aynı şeydir. Dinin olduğu yerde akıl, adalet ve ölçülülük hâkim olur. Dinsizlik,
akılsızlık, bilgisizlik, zulüm ve aşırılık ise toplumların dağılmasına, huzurun bozulmasına
ve yok olmasına neden olur.22 İşte din burada kendisini gösterir ve
nasıl davranılması gerektiğini ortaya koyar. Aklı başında bir insan, böyle konulmuş
bu düzen karşısında ne yapmalı, ne düşünmeli, neden kaçınmalı bunu araştırmalıdır.
Burada yapılacak iş Platon’a göre Tanrı’yı izlemek, onu takip edip onun yolundan
gitmektir. Yani hangi eylem Tanrı’nın hoşuna gider ve ona uyar… Bizim
için her şeyin ölçüsü, insan değil, daha çok Tanrı’dır. Öyleyse onunla dost olacak
kişinin, olabildiğince ona benzemesi zorunludur ve bu temellendirmeye göre
içimizden ölçülü olanı, kendine benzediği için Tanrı sever, ölçülü olmayan ise
Tanrı’ya benzemez, ona düşmandır ve adaletsizdir; öteki şeyler de aynı uslamlama
ile böyledir. Bunun sonucunda, hepsinin içinde en güzel ve en doğru saydığım
şu düşünce ortaya çıkar: İyi insan için kurban kesmek, her zaman dua, adak ve
her türlü tapınma ile tanrılara yakın olmak, mutlu bir yaşam için en güzel, en iyi
ve en etkili yoldur, ayrıca ona özellikle yakışan da budur; kötü insan için ise doğal
olarak bunların tersi. Çünkü kötü insanın ruhu kirlidir, iyi insan ise temizdir; iyi bir
adamın ya da Tanrı’nın kirli ellerden armağan alması da doğru değildir.
göre, filozof da Tanrı’ya benzemek için çalışan kimse demektir; bunun yolu da
dinden geçer. Böylece Platon, devlet ve toplumun düzenini sağlamak için iyi
idesinin hâkim olduğu bir insanüstü yasalar bütünü aramaktadır. Ona göre, bu
yasalar, aklın ürünüdür ve doğa ile özdeştir. Akılla, doğa ile özdeş olmak da din
ile özdeş olmak demektir.
Platon’un din anlayışı sadece teoride kalan ve hayallere dayanan bir fanteziden
ibaret değildir. O, dinin gereklerinin yerine getirilmesinden yana; çünkü din,
doğrunun hizmetinde olan, düzeni sağlayan, haklıya hakkını vermeyi, bütün bu
işlerde sürekliliği amaçlayan kurallar ve buyruklar içerir. Platon Euthyphron’un
ağzından bunu: “Katil olduğunu bildiğin halde, onunla beraber yaşar, takibatta
bulunarak dinin gereğini yerine getirmezsen, sen de katil kadar kirlenmiş olursun”
20 sözleriyle açıklığa kavuşturur. Bu kurallar o kadar kesindir ki, katil isterse
babası, en yakın akrabası olsun, yine dinin gereğinin, buyruklarının yerine getirilmesi
gerekir. Zira haksızlığın cezalandırılması gerektiğini tanrılar da, insanlar da
kabul ederler; buradaki ihtilâf sadece suçlunun kim olduğu, hangi suçu işlediği, ne
zaman işlediği üzerinde olur.21 Hiç kimse işlenen suçun cezasız kalmasını istemediği
gibi, kimseye haksızlık yapılmasını da istemez.
Din, insanlığın faydası için olduğundan, dince emredilen her çeşit dua,
kurban ve adaklar tanrılar için bir fayda sağlamaz; bunlar sadece bir saygı ifadesi
içindir. Bu faziletli işler dindarlığın bir nişanesidir. Çünkü Platon’a göre din ile
fazilet aynı şeydir. Dinin olduğu yerde akıl, adalet ve ölçülülük hâkim olur. Dinsizlik,
akılsızlık, bilgisizlik, zulüm ve aşırılık ise toplumların dağılmasına, huzurun bozulmasına
ve yok olmasına neden olur.22 İşte din burada kendisini gösterir ve
nasıl davranılması gerektiğini ortaya koyar. Aklı başında bir insan, böyle konulmuş
bu düzen karşısında ne yapmalı, ne düşünmeli, neden kaçınmalı bunu araştırmalıdır.
Burada yapılacak iş Platon’a göre Tanrı’yı izlemek, onu takip edip onun yolundan
gitmektir. Yani hangi eylem Tanrı’nın hoşuna gider ve ona uyar… Bizim
için her şeyin ölçüsü, insan değil, daha çok Tanrı’dır. Öyleyse onunla dost olacak
kişinin, olabildiğince ona benzemesi zorunludur ve bu temellendirmeye göre
içimizden ölçülü olanı, kendine benzediği için Tanrı sever, ölçülü olmayan ise
Tanrı’ya benzemez, ona düşmandır ve adaletsizdir; öteki şeyler de aynı uslamlama
ile böyledir. Bunun sonucunda, hepsinin içinde en güzel ve en doğru saydığım
şu düşünce ortaya çıkar: İyi insan için kurban kesmek, her zaman dua, adak ve
her türlü tapınma ile tanrılara yakın olmak, mutlu bir yaşam için en güzel, en iyi
ve en etkili yoldur, ayrıca ona özellikle yakışan da budur; kötü insan için ise doğal
olarak bunların tersi. Çünkü kötü insanın ruhu kirlidir, iyi insan ise temizdir; iyi bir
adamın ya da Tanrı’nın kirli ellerden armağan alması da doğru değildir.
Dinsizlik, Dinsizliğin Kaynağı ve Cezası:
Platon’da “dinsizlik” kavramı çok genel olarak kullanılmıştır. Tanrılara karşı
isteyerek dinsizce yapılan hareketler yanında, yasaya aykırı söz söylemek de dinsizlikten
sayılmaktadır. Ona göre hiç kimse isteyerek dinsizlik yapmak istemez;
ancak şu üç neden yüzünden dinsizlikle karşı karşıya gelebilir. Bu gibi kimseler “ya
tanrılara inanmıyordur; ya tanrıların var olduklarına inanmakla beraber insanlarla
ilgilenmediklerini düşünüyordur, ya da kurban ve dualarla kandırılıp kolayca yatıştırılabileceklerine
inanılıyordur.”31 Platon, Tanrı vardır ama insanların işleriyle
ilgilenmezler; insanların işleriyle ilgilenirler ama, kurban ve dualarla kolayca kandırılabilirler
gibi düşüncelerle dinsizlik yapmaya kalkışmamayı önermektedir.32
Platon, dinsizliğin bu ana nedenleri yanında, ikinci dereceden bazı nedenlerden
de söz eder. Bunlardan birincisi ruhların haz ve tutkular karşısında zayıflaması,
diğeri, gençlerin aileden gelen bilgileri şuursuzca küçümsemeleri, bir diğeri
de tanrılar hakkında rasgele, ileri-geri konuşulması vb. Kötü ve adaletsiz insanların
kişisel hayatlarında ve toplum içinde elde ettikleri talih; aslında bu mutluluk hiç de
gerçek mutluluk değildir; ama bu çoğunluğun gözünde mutluluk gibi algılanır. Bu
nedenle Platon’a göre bilgisizlik, iradesizlik, haz ve tutkulara aşırı bağlılık gibi nedenler
insanları dinsizliğe itmektedir. Bir benzetmesinde Platon, tutkulu insanları,
ipleri tutkunun elinde olan kuklalar olarak düşünür; halbuki asıl ip, yasada somutlaşan
aklın altın ipidir ve insan her zaman aklın ipine göre hareket etmelidir.
Platon’a göre, “din”, fert ve toplum için çok önemli olduğundan, onunla ilgili
işlenen suçların da cezasız bırakılmaması en az o kadar önemlidir. Bu nedenle,
Platon: “Biri sözleriyle, ya da hareketleriyle bir dinsizlik suçu işlerse, ona tanık olan
kişi onu yöneticilere bildirerek yardımcı olsun; bu bilginin kendisine ulaştığı ilk
yöneticiler de onu yasa uyarınca bu davalar için kurulmuş mahkemeye çıkarsınlar…
Yasaların gereğini yapmayanları da dinsizlikten mahkemeye çıkarsınlar…”33
demektedir. Mahkemenin bu gibi suçluları suçlu bulması, onlar için çeşitli cezaları
gerektirmektedir. Platon dinsizlik suçu işleyenlerin suçlarının ağırlığına göre yasada
cezalar önermektedir. Çünkü Platon’a göre tanrılara inanmamak, herkes için aynı
cezayı gerektirmez. Şayet bir kimse hem tanrılara inanmaz, hem de kurbanlar,
yeminler hakkında ileri-geri konuşur, ceza görmezse, başkalarını alaya alarak
onları da kendisine benzetir, toplumun düzeni bozulur. Bu gibi dinsizlerin başka
insanlara zararlı olma açısından daha büyük kötülüğü dokunur.34
Platon’un dinsizliğe karşı açmış olduğu savaşta ortaya koymaya çalıştığı
dinsizlik yasasının temeli, “dinsizlik” toplum düzenini bozacağı için, ya dinsizlerin
tekrar toplumla uyum göstermelerini sağlamak, ya da topluma tekrar zarar vermemeleri
için toplumun dışına çıkarılmalarını sağlamaktır. Zira Platon’un esas
amacı toplumdur; o daima toplumu bireye tercih etmiştir. Buradaki cezanın esas
amacı da toplum için bireyi ıslah etmektir. Birey ceza süresince konsey üyelerinin
öğütlerini dinleme zorunda kalır; ruhsal kurtuluşunu sağlamak için onlarla görüşür.
Ceza süresince aklını başına alanlar insanlar arasına tekrar karışır; aklını başına
almayıp aynı suçtan cezalananlar ise idam edilir.35 Görüldüğü gibi Platon’un yasalarının
eğitici bir yanı vardır. En azından o bunu böyle konumlar. Çünkü –daha
önce de belirttiğimiz gibi- devletle yasa arasında sıkı bir ilişki vardır. Hatta Platon’a
göre yasa, devletin bilincidir; onun doğrudan eğitici bir etkisi vardır; arkasında ise
daima aklın gücü bulunur.
Dinsizlik için Platon’un öngördüğü hapis, dışlama, sürgün, ölüm vb. gibi
cezaların oldukça ağır olduğu görülür. Bunun nedeni, Platon toplumcu bir düşünürdür.
Onun için toplumun mutluluğu her şeyden önce gelir. O, toplum için
bireyi feda etmekten çekinmez. O bir çeşit göğün düzeni yeryüzüne indirmeyi
amaçlamaktadır. Yeryüzünün düzeni bir çeşit ideaların düzeniyle özdeşleştirilmek
istenir. Çok büyük önem verdiği din de iyi ile eş değerlidir; onun dini iyiye, idealara
dayanır. Din kaynağını idealarda bulur. Bu nedenle din, değişmeyen kurallar ve
yasalar düzenidir. Kaynağını iyi ideasından alan dine Platonun yaşlılık döneminde
daha çok önem verdiği görülür. Yine O, dinin değişmeyen kural ve ilkelerini
ortaya koymaya çalışır. Onun bu din temellendirmesinde Mısır’ı ziyaretinin derin
izleri görülür. Onun nazarında dindar olmanın ve dine saygı göstermenin çok
büyük bir önemi vardır.
Platon, dindar olmayı dini bilmeye, onun yasalarına uymaya ve iyi olmaya
dayandırır. Ayrıca ona göre, dine ve Tanrı’ya da saygı gösterilmeli; onları saymalı,
üstünlüklerini kabul etmeli, onlar hakkında uydurulan ve iddia edilen asılsız iftiralara
da itibar etmemelidir. Çünkü din bu dünya içindeki hayatı düzenleyen temel
prensiplerdir. Bu sayede iyilik hâkim olmakta, düzen sağlanmaktadır. Şayet dinin
ortaya koyduğu kesin kurallar olmazsa, sofistçe, tiranca düzenler toplumun kurallarını
kendi çıkarları doğrultusunda istedikleri yere çekerler. Bu nedenle, tanrılar
dinin uygulayıcıları ve denetleyicileridir. Görüldüğü gibi Platon, dini tamamıyla
tanrıların gözetim ve denetimine bırakmıştır.
Platon’da “dinsizlik” kavramı çok genel olarak kullanılmıştır. Tanrılara karşı
isteyerek dinsizce yapılan hareketler yanında, yasaya aykırı söz söylemek de dinsizlikten
sayılmaktadır. Ona göre hiç kimse isteyerek dinsizlik yapmak istemez;
ancak şu üç neden yüzünden dinsizlikle karşı karşıya gelebilir. Bu gibi kimseler “ya
tanrılara inanmıyordur; ya tanrıların var olduklarına inanmakla beraber insanlarla
ilgilenmediklerini düşünüyordur, ya da kurban ve dualarla kandırılıp kolayca yatıştırılabileceklerine
inanılıyordur.”31 Platon, Tanrı vardır ama insanların işleriyle
ilgilenmezler; insanların işleriyle ilgilenirler ama, kurban ve dualarla kolayca kandırılabilirler
gibi düşüncelerle dinsizlik yapmaya kalkışmamayı önermektedir.32
Platon, dinsizliğin bu ana nedenleri yanında, ikinci dereceden bazı nedenlerden
de söz eder. Bunlardan birincisi ruhların haz ve tutkular karşısında zayıflaması,
diğeri, gençlerin aileden gelen bilgileri şuursuzca küçümsemeleri, bir diğeri
de tanrılar hakkında rasgele, ileri-geri konuşulması vb. Kötü ve adaletsiz insanların
kişisel hayatlarında ve toplum içinde elde ettikleri talih; aslında bu mutluluk hiç de
gerçek mutluluk değildir; ama bu çoğunluğun gözünde mutluluk gibi algılanır. Bu
nedenle Platon’a göre bilgisizlik, iradesizlik, haz ve tutkulara aşırı bağlılık gibi nedenler
insanları dinsizliğe itmektedir. Bir benzetmesinde Platon, tutkulu insanları,
ipleri tutkunun elinde olan kuklalar olarak düşünür; halbuki asıl ip, yasada somutlaşan
aklın altın ipidir ve insan her zaman aklın ipine göre hareket etmelidir.
Platon’a göre, “din”, fert ve toplum için çok önemli olduğundan, onunla ilgili
işlenen suçların da cezasız bırakılmaması en az o kadar önemlidir. Bu nedenle,
Platon: “Biri sözleriyle, ya da hareketleriyle bir dinsizlik suçu işlerse, ona tanık olan
kişi onu yöneticilere bildirerek yardımcı olsun; bu bilginin kendisine ulaştığı ilk
yöneticiler de onu yasa uyarınca bu davalar için kurulmuş mahkemeye çıkarsınlar…
Yasaların gereğini yapmayanları da dinsizlikten mahkemeye çıkarsınlar…”33
demektedir. Mahkemenin bu gibi suçluları suçlu bulması, onlar için çeşitli cezaları
gerektirmektedir. Platon dinsizlik suçu işleyenlerin suçlarının ağırlığına göre yasada
cezalar önermektedir. Çünkü Platon’a göre tanrılara inanmamak, herkes için aynı
cezayı gerektirmez. Şayet bir kimse hem tanrılara inanmaz, hem de kurbanlar,
yeminler hakkında ileri-geri konuşur, ceza görmezse, başkalarını alaya alarak
onları da kendisine benzetir, toplumun düzeni bozulur. Bu gibi dinsizlerin başka
insanlara zararlı olma açısından daha büyük kötülüğü dokunur.34
Platon’un dinsizliğe karşı açmış olduğu savaşta ortaya koymaya çalıştığı
dinsizlik yasasının temeli, “dinsizlik” toplum düzenini bozacağı için, ya dinsizlerin
tekrar toplumla uyum göstermelerini sağlamak, ya da topluma tekrar zarar vermemeleri
için toplumun dışına çıkarılmalarını sağlamaktır. Zira Platon’un esas
amacı toplumdur; o daima toplumu bireye tercih etmiştir. Buradaki cezanın esas
amacı da toplum için bireyi ıslah etmektir. Birey ceza süresince konsey üyelerinin
öğütlerini dinleme zorunda kalır; ruhsal kurtuluşunu sağlamak için onlarla görüşür.
Ceza süresince aklını başına alanlar insanlar arasına tekrar karışır; aklını başına
almayıp aynı suçtan cezalananlar ise idam edilir.35 Görüldüğü gibi Platon’un yasalarının
eğitici bir yanı vardır. En azından o bunu böyle konumlar. Çünkü –daha
önce de belirttiğimiz gibi- devletle yasa arasında sıkı bir ilişki vardır. Hatta Platon’a
göre yasa, devletin bilincidir; onun doğrudan eğitici bir etkisi vardır; arkasında ise
daima aklın gücü bulunur.
Dinsizlik için Platon’un öngördüğü hapis, dışlama, sürgün, ölüm vb. gibi
cezaların oldukça ağır olduğu görülür. Bunun nedeni, Platon toplumcu bir düşünürdür.
Onun için toplumun mutluluğu her şeyden önce gelir. O, toplum için
bireyi feda etmekten çekinmez. O bir çeşit göğün düzeni yeryüzüne indirmeyi
amaçlamaktadır. Yeryüzünün düzeni bir çeşit ideaların düzeniyle özdeşleştirilmek
istenir. Çok büyük önem verdiği din de iyi ile eş değerlidir; onun dini iyiye, idealara
dayanır. Din kaynağını idealarda bulur. Bu nedenle din, değişmeyen kurallar ve
yasalar düzenidir. Kaynağını iyi ideasından alan dine Platonun yaşlılık döneminde
daha çok önem verdiği görülür. Yine O, dinin değişmeyen kural ve ilkelerini
ortaya koymaya çalışır. Onun bu din temellendirmesinde Mısır’ı ziyaretinin derin
izleri görülür. Onun nazarında dindar olmanın ve dine saygı göstermenin çok
büyük bir önemi vardır.
Platon, dindar olmayı dini bilmeye, onun yasalarına uymaya ve iyi olmaya
dayandırır. Ayrıca ona göre, dine ve Tanrı’ya da saygı gösterilmeli; onları saymalı,
üstünlüklerini kabul etmeli, onlar hakkında uydurulan ve iddia edilen asılsız iftiralara
da itibar etmemelidir. Çünkü din bu dünya içindeki hayatı düzenleyen temel
prensiplerdir. Bu sayede iyilik hâkim olmakta, düzen sağlanmaktadır. Şayet dinin
ortaya koyduğu kesin kurallar olmazsa, sofistçe, tiranca düzenler toplumun kurallarını
kendi çıkarları doğrultusunda istedikleri yere çekerler. Bu nedenle, tanrılar
dinin uygulayıcıları ve denetleyicileridir. Görüldüğü gibi Platon, dini tamamıyla
tanrıların gözetim ve denetimine bırakmıştır.
bilgi
Platon un bilgi kuramının bu anlamda çıkış noktası protogoras’çıdır. Bir şeyi bilen kişi, onu algılayan kişidir. Bu yüzden “ insan her şeyin ölçüsüdür ” “ Algı, daima var olan bir şeydir. Bilgi olduğu için de şaşmaz. “ demiştir protogoras. Platon bu görüşe, herakleitos’un “ var dediğimiz her şey, gerçekte oluş sürecinde olan bir nesnedir. “ şeklinde ifade edilen akış kuramını katmıştır.
a) bilgi bir algıdır; (hatta aslında bilgi, bir algılama yargısıdır.)
b) insan her şeyin ölçüsüdür.
c) Her şey akış halindedir;
biçiminde kuramın özetlenmesi olanaklıdır.
Platon un bilgi kuramının bu anlamda çıkış noktası protogoras’çıdır. Bir şeyi bilen kişi, onu algılayan kişidir. Bu yüzden “ insan her şeyin ölçüsüdür ” “ Algı, daima var olan bir şeydir. Bilgi olduğu için de şaşmaz. “ demiştir protogoras. Platon bu görüşe, herakleitos’un “ var dediğimiz her şey, gerçekte oluş sürecinde olan bir nesnedir. “ şeklinde ifade edilen akış kuramını katmıştır.
a) bilgi bir algıdır; (hatta aslında bilgi, bir algılama yargısıdır.)
b) insan her şeyin ölçüsüdür.
c) Her şey akış halindedir;
biçiminde kuramın özetlenmesi olanaklıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder