25 Eylül 2013 Çarşamba

Liseler Ve Üniversiteler Ne Kadar Uyumlu

Türkiye’de son sayımlara göre toplam üniversite sayısı 139’a ulaşmış durumda.

Rıfat Sarıcaoğlu / Vatan

Liselerle üniversiteler el ele verebilecek mi?
Türkiye'de son sayımlara göre toplam üniversite sayısı 139'a ulaşmış durumda. Bunlardan 94'ü devlet, 45'i vakıf üniversitesi. 2008-2009 döneminde vakıf üniversitelerinden 34'ü halen öğretim hizmetini sürdürürken, diğerleri eğitim-öğretim hazırlıklarına devam ediyor.

Önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da sistemin azizliğinden(!) ÖSS'den yeterli puan almalarına rağmen 88 bin 602 öğrenci hiçbir üniversiteye yerleşemedi.

Sorunun bir tarafı sistemdeki hatalar, diğer tarafı ise üniversitelerin sunduğu bazı bölümlere talep olmayışı veya talebin geçen yıllara göre azalması. Örnek vermek gerekirse; bundan 5 yıl önce gözde olan Avrupa Birliği bölümlerine Avrupa'nın tutumu ve Türkiye'nin de AB hedefinden soğuması üzerine talebin azaldığı görülüyor.

Üniversitelerin durumu ciddi anlamda gözden geçirmesi için hangi bölümlerde açık olduğunu irdelemekte fayda var.

2009 ÖSYS boş kontenjanı olan (alanlarına göre) yüksek öğretim programları (sırasıyla):

* Uzak ara açık kalan bölümler:

1) İşletme Yönetimi

2) Muhasebe ve Vergi Uygulamaları

3) Ağırlama Hizmetleri

4) Bilgisayar Programcılığı

4 bölümde açık 20 binin üzerinde.

Aslında Ağırlama Hizmetleri, Bilgisayar Programcılığı bölümlerine talebin azalması çok düşündürücü. Görüştüğümüz işverenlerse kalifiye eleman olmamasından şikâyetçi. Bu da şunu bir kez daha gösteriyor ki sanayi ve üniversite iç içe çalışmıyor.

* İkinci grup:

1) Elektronik Teknolojisi,

2) Pazarlama,

3) Tekstil Teknolojisi

4) İnşaat Teknolojisi

5) Fizik

Yukarıdaki 5 bölümde ise açık 10 binin üzerinde. Bu grupta da krizin etkilerini görmek mümkün.

Buradan yola çıkarak, üniversitelerin de “olağanlaşmış” bazı alışkanlıkları değiştirmesi gerektiği söylenebilir.

Türkiye'de artık lise-dershane-üniversite zinciri kurulmuş ve neredeyse gelenekselleşmiş durumda. Aslında olması gereken üniversite-lise zinciri iken sistemden ötürü araya dershane giriyor.

Bu nedenle üniversite-lise bağlantısı “tanıtım” faaliyetinin pek dışına çıkamıyor. Liseler de belirli nedenlerle sadece öğrenci peşindeki üniversitelere sıcak bakmak zorunda kalmıyor. Çoğu sadece “şu kadar yüzde ile mezunumuz üniversiteye yerleşti” demekle yetiniyor.

Temel sorun aslında MEB-YÖK ayrışımında yatıyor. Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı Başbakanlığa, YÖK ise Cumhurbaşkanlığı'na bağlı, gerisini siz düşünün. Böyle bir yönetim yapısı ile aşağıya doğru nasıl etkin olabilirsiniz.


***
Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, liseli öğrenciler, üniversitelerle çok basit birkaç ilişkiye girebilir, tabii “sistem müsaade ederse.”

Liseli öğrenci 9, 10 ve 11. yıllarında en azından yaz dönemlerinde veya uzaktan eğitimle ilgi duyduğu üniversiteden ve ilgi duyduğu alandan birkaç ders alıp bunları hem lise mezuniyetinde saydırabilir hem de eğer o üniversiteye yerleşip kayıt olursa üniversite mezuniyetinde saydırabilir.

Bu çok basit bir yöntem. Zamanı değerlendirme, maddi kazanç, üniversitelerin kontenjanlarının boş kalmaması gibi kazanımlar getirmesi dışında lise ile üniversite kurumlarını birbirlerine yaklaştırıyor. Liseli öğrenci, üniversite hakkında “tanıtım” ın sağlayabileceğinin ötesinde bir nitelikte bilgileniyor. Böylece öğrencinin ufku önceden gelişiyor, ileriye dönük daha bilinçle kararlar alması, ilgi duyduğu alanın içeriğini anlaması ve bu alanı seçmesinin isabetli olup olmayacağı hakkında erkenden fikir edinmesi mümkün oluyor.

Evet, basit bir yöntem ama tabii, MEB-YÖK anlaşabilirse ve müsaade edilirse.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder